106
"Güneşin süslenmeye ihtiyacı yoktur, gül daha pembe görüneyim diye boyanmaz" İbn-i Hâzm
Hikayemizin yarım kalacağını açıkçası Allahtan başka kim bilebilirdi ki... Ama Zühre'deki değişim kimsenin gözünden kaçmadığı gibi benim de gözümden kaçmamıştı. Son günlerde bir haller olmuştu ona... Dedesi dahil kimse ile konuşmuyor ama bir kişi ile konuşacak olursa o kesinlikle ben olmalıyım diye içimden geçirdim içimden... Yüreğimin kandil çiçeğine ne olmuştu da mahzun yüreğini herkese kapatıvermişti...Gül yüzünde onulmaz bir dertlerin çilesini çeken zahitlerin bir sureti gelivermişti sanki...Taşköprü'ye de benimle konuşmaya gelmediğini belki de hiç gelemeyeceğini düşündükçe uykularım kaçar oldu...O gece ve ertesi gecelerde de... Sabah namazının ardından Allah (C.C) çokça dua ve niyazda bulundum. Zühre için de dua ettim... Öyle çok ağlamışım ki gözyaşlarım farkında olmadan avuçlarımı doldurdu...
Enstitüye gitmeme az bir zaman kalmıştı ama ben hala onunla konuşamamıştım... Dağların gümüş rengi ilk ışıklarla yıkanırken ben de erkenden Zühre ile konuşmaya gidecektim... Bir de duyduğuma göre Zühre artık enstitüye de gitmeyecekmiş. Buna da çokça üzüldüm...
Son dönemde duyduğum en talihsiz olay bu...Arifiye en nihayetinde tüm Türkiye, bir öğretmenini kaybediyordu... Ama asıl kafamı kurcalayan Zühre'nin bu bir buçuk hafta içindeki muazzam değişimiydi. Nedenini kısa bir zaman sonra anlayacaktım. Dedesi hasta olduğu için torununun bir an evvel mürüvvetini görmek istiyordu. Hem öyle söylenildiği gibi de değil Zühre'nin dedesinin durumu. Altı ay ya yaşar ya yaşamazmış... Köylüler bir süredir bunu konuşuyorlardı... Barhal köyünden zengin mi zengin Ferruh Sencer ağanın okumuş ve yaşı da otuza yaklaşmış oğlu için bir hafta sonra Sefer Mehmet dedenin evine görücü olarak geleceği haber verildi... Aslında enstitü düşmanı bir ağanın, su talihe bakın ki enstitü görmüş modern görünümlü bir kızı gelin olarak almak istemesi başlı başına bir olaydı... Şimdi gecenin ortasında nasıl bir halindeyim Zühre bilmiyor... Tüm bu duyduklarım öğrendiklerimle yüreğim taze bilenmiş bir bıçakla pare pare oluverdi...Göğüm kapkaranlık oluverdi... Kandil çiçeklerinin rengi soluverdi.. Bir tek Çoruh ve Taşköprü hiçbir şey olmamış gibi yoluna devam etti...
Zühre'nin benim için söylediği tüm sözler kocaman bir yalandan mi ibaret? Bir an önce enstitüye gitmek istiyorum yoksa burada biraz daha durursam kötü şeyler yaparım diye korkuyorum...
Birkaç gün sonra Ferruh Sencer Ağanın oğlu Akil ve adamları ile kalabalık bir grupla köye giriş yaptı... Benim boylarımda olduğu anlaşılan bu ağanın oğlunun gönlü olsun diye ilçeden çok sayıda güreşçi de getirilmiş ve henüz kız bile istenmeden ortam davul turna ile inlemeye başlamıştı...
Bir fırsatını bulup Zühre ile son bir kez konuşmak için uygun zamanı kolladım. Çoruh'un kıyısında bir iğde ağacının üstüne tüneyen bir üveyik kuşunun sahipliğinde konuşmaya başladım... "Zühre evlenip gitmeye kararlısın demek ki. Seni keşke bu şekilde görmeseydim. Seni her şeyden çok seven bir garip Tahir dururken sen demek ki bir ağa oğluna yar olacaksın. "Son sözlerim üzerine gözyaşlarına boğuldu. "Buna mecburum. Seni her şeyden çok seviyorum Tahir "dedi. "Neden mecbursun Zühre?" dedim... Dedemin Erzurum'da hastane ağır bir ameliyat oldu... Belki de ölebilirdi. Âmâ Allah nasip etti ve şimdi biraz daha iyi... bu ağa dedemle konuşmuş... Bir ara beni yanına çağırdı. Ağa o vakit beni gördü. "Geçmiş olsun kızım "dedi. Gülümsedi. Öğleye doğru dedemle konuşmak için odaya gittim de dedemin bana bir şey söylemek istediğini anladım. "Yorma kendini dedem "dedim. Ne istiyorsan açık söyle. O an dedem, bu ağanın bir oğlu olduğunu ve seni ona almak istediğini söyledi ben de olur dedim. Bu kez gözyaşlarım geceye armağan gibi akıverdi yanaklarımdan süzülerek... Bu gözyaşlarımın izi hiçbir zaman kurumadı...
"Gece ve su ay şahit olsun seni bir ömür sevecek bu dünyada bir tek ben varım... Bunu çok iyi bil." "Biliyorum ama dedeme bir söz verdim..." "Tahirle bir daha konusmayacaksin "dedi bana... Son kez Zühre'ye sıkı sıkıya sarıldım ve gül yanaklarından öptüm ve o an üveyik havalanıp gecenin karanlığında kayboldu...
Acılı bir halde okuduğum kitapların dizi
1)Hafız Dîvânı-Hafız-ı Şirazî
2)Yakarıcılar-Euripides
3)Cardenio-William Shakespeare ve John Fletcher
4)George Dandin-Molière
5)Genç Werther'in Acıları-Johann Wolfgang Von Goethe
6)Böyle Söyledi Zerdüşt- Friedrich Nietzsche
7)Kısasa Kısas- William Shakespeare
8)Sistem Olarak Tarih-Jose Ortega Y Gasset
9)Hayat Bir Rüyadır-Calderon De La Barca
10)Dionysos Dithyrambosları- Friedrich Nietzsche
11)Anna Karenina- Lev Tolstoy
12)Güzel Dost-Guy de Maupassant
13)Resos -Euripides
14)Kral Oidipus-Sophokles
15)Budala-Fyador Mihayloviç Dostoyevski
16)Kral VIII Henry-William Shakespeare
17)Körler Üzerine Mektup Sağır ve Dilsizler Üzerine Mektup-Denis Diderot
18)Akıl Çağı-Thomas Paine
19)Venedik Taciri-William Shakespeare
20)Silas Marner-George Eliot
21Mutlak Peşinde-Honore de Balzac
22Bir Yaz Gecesi Rüyası-William Shakespeare
23)Marianne'nin Kalbi-Alfred de Musset
Bu dünyadan bir Zühre geçti yüreğimi parçalayarak.... Uykusuz gecelerde okuduğum şiirleri hıçkırıklarına arka bahçenin çiçekleri eşlik ediyor... Ay doğmadı bu gece, yıldızlara bakmaya korkar olduğum bir gece bekliyor bundan sonra.. Hani derler ya eli böğrün de kaldı derler işte benim durumun aynen öyle... Zühre bir masal gibi girmişti hayatıma. Şimdi biten bir filmin son sahnesi gibi günleri yasağını sanıyordu ömrüm...Yarın Zühre'siz ilk güneş nasıl doğacak...