Giriş yap! Hesap oluştur!
Nedir?
Ara
Şifreni mi unuttun?
109 Özlem Beyaz güllerden sessizce Geçer dağılır durulur - Sözümoki
02 Ağustos 2020, Pazar 18:16 · 700 Okunma

109

Özlem
Beyaz güllerden sessizce
Geçer dağılır durulur
Deli bir akşamda
Aralıksız vurur özlem
Der ki hiç çekinmeden
Çek git çocuk yüreğinle
İçindeki kaleleri yık ellerinle
Sonsuz göklere uzan
Özlem öyle bir şey ki zaman zaman
Kendi kendinin çılgını
Kılar durmuş oturmuş
Eski akşamları bile
Beni kurtarmak için
İçimdeki baş edilmez yırtıcıdan
Bir çaresizlikte beni
Gidişlere iter özlem
Yorgunlukların izidir
Onmazlığıdır susuşun
Eksik bir günün gizidir
Özlemde tortulanan
Sabahın ilk ışığında
İlk kuşlar günü dağlara sererken
Seni güle söyleye
Bana getirir özlem
Afşar Timuçin

1952 yılının ilkbaharı bütün hayatımın en zor ayları olacağına benziyordu... Bir yandan yıllardır hayalini kurduğum  Cılavuz Köy Enstitüsü'nden mezun oluyordum. Bir yandan da gönlümün kandil çiçeğine, gönlümün inci tanesine kavuşacak olmanın  tarifsiz mutluluğu içindeydim...Gerçi bu kavuşma hayal ettiğimden  uzak olacağa benziyordu...Köyüm Morkaya, nazlı Çoruh, vefakar  Taşköprü yıllar yılı bu anı bekliyor gibi yerlerinde olup bitenleri izliyorlardı...
Çoruh'un kıyısında Zühre'yle son kez konuştuğumuzda iğde ağacı üstünde bizi izleyen üveyiği bir kez de Enstitünün yatakhanenin penceresinde görmüştüm... O beni tanıdı mı bilmiyorum ama ben onu çok iyi tanıyordum boynundaki gerdanından. Kim bilir belki o da yalçın dağları aşıp düz ovayı geçip bana Zühre'den bir haber getirmiştir... Sesindeki ürkeklik kötü şeylerin olacağı izlenimini vermekteydi...
Susuz da ilkbahar yağmurları sanki hiç dinmeyecekmiş gibi yağmaktaydı. Eriyen karların taze hediyesi olan buz gibi sular yağan yağışla birlikte Aras'ı coşturdukça coşturmuş, nehrin gören bağ ve bahçeler ile evleri sular altında bırakmıştı...O gün ağlayan insanların gözünde kendi suretimi görmüştüm ama gözlerimi yumup açtığımda sanki o sürerler bundan sonra ben ne reye gidersem benimle birlikte olacakmış gibi his uyandı...



Enstitünün son ayları, eriyen  bir mumun dağılmasıyla ışığını yitirmesi gibi geldi bana... Okul kütüphanesinde neredeyse dünya klasikleri adına hiçbir şey kalmamıştı... Enstitü öğretmenleri tedirgin, öğrenciler mutsuz ve kaygı içindeydi. Öğrencilerin gözlerindeki ışığı çalanlar belki de en büyük suçu isleyenlerdi. Köy ağaları ve eğitim düşmanı yobazların eli güçleneceğe benziyordu...
İmamedin dayının bana yardım edeceğine o kadar inandım ki o ana kadar bu durum için kafamda olumsuz bir düşünce oluşamamıştı. Şimdi ise içimde fırtınaya karışık  bir tedirginlik oluştu...Bu işin sonunda belki de gençliğimin baharında kara toprağa girmek vardı... Ama şimdilik bunu düşünmek bana bir şey kazandırmayacaktı.
Enstitü günlerinde sonlarına doğru mezun olmadan önce bir yolunu bulup izin aldım...Bundan sonra ise önce Zühre ile konuşmanın yolunu bulmaya karar verdim ardından ise İmameddin dayıdan küçük bir iyilik izleyecekti...
Köye vardığımda beni görenlerin şaşkın bir hali bulunmuyordu lakin bu vakitsiz gelişimi belki de farklı yorumlayan Çiçek Anaydı. Çeşme yolundan dönerken bana bakıp" hala vakit varken gereğini yap evladım, sonra pişman olursan Çoruh 'un çağıldaması gibi ağlarsın bir ise yaramaz" dedi. Gereğini yapmanın Zühre'yi kaçırmayla eş anlama geldiğini ikimizde biliyorduk da sanki gizliden gizliye elini çabuk tutmanın zamanlamasını iyi ayarlamanın tatbiki yalnızca bana kalmıştı...
Akşama doğru Taşköprü olacaklardan habersiz nazlı nazlı akarken köşe başından Zühre çıkıverdi karşıma... Yanında biraz daha neşeli olduğu anlaşılan lakin  tanımadığım bir kız ile yürüyorlardı... Beni gördükleri vakit yolunu değiştirip aksi yöne doğru yürüyüşlerine sürdürdüler... O an için ne yapacağımı düşüne durayım derken birden Zühre'nin bana doğru koşmakta olduğunu gördüm. Elimi tutup bir şey söylemeden Çoruh'un kıyısındaki iğde ağacının yanına sürükledi... Ağacın altına vardığımızda nefes nefese kalmıştık... Bana "Tahir ne olursun yalvarıyorum sana, kulun kölen olayım  Allah aşkına kaçır beni " dedi... "Zühre'm, gönlümün kandil çiçeği, iki gözümün nuru ben de seninle bunun için konuşacaktım. Benim de camına tak etti. Seni kimselere  yar etmem... " dedim ve Zühre'ye tüm planımı anlattım. O ise o ana kadar tedirgin halini atlatmış ve yüzüne bir canlılık gelmişti... Bu aralık şöyle dediğini işittim... "Seninle ölüm bile güzel Tahir." Sonra birbirimize sarıldık uzun uzun... İğde ağacının tepesinde bu kez geceyi ve haliyle bizleri de süzen bir puhu  vardı... Bir zaman geceye tedbirliğindik zerk eder gibi öttü de öttü. Dolunaydan gözleri kamaşır gibi bir açıp bir yuman puhunun keyfi kaçar gibi olunca kanatlanıp uçuverdi gizemli karanlık geceye... Sözcükler asılı kaldı yıldızlar gibi gökte... Puhunun gittiği yöne doğru bir yıldız kayıverdi usulca... O an Zühre'nin gözlerine baktım bir an. Dolunay Zühre'nin gözlerine misafir oluvermişti... Zühre'nin şu mutlu anını gördüm ya tüm ömrüme değerdi...

Ertesi gün iznimin bitmesine bir  gün kala enstituye yola cikmaya karar verdim... Tortum' a vardığımda vakit kaybetmeden  İmameddin dayının evine  gittim... Bahçede onu beklerken Çemigül'ün küçük kardeşi Şehriyar dut ağaçlarının arasından çıkıp boynuma sarıldı... Kendimi geri çekip "balım babanız nerede onu göresim geldi" dedim... Küçük Şehriyar'ın yüzünü bilinmez bir sevinç kaplamış olacak ki sözlerimi bir kez daha tekrar ettim... Bu tekrarımda kendine gelir gibi oldu ve değirmene kadar gitti yarım saate kalmaz döner dedi... "Nohut kahvesi içer misin Tahir ağabey" dedi. Tam hayır diyecekken "olur içerim" dedim... Çemigül'e nazaran bu küçük kız yaşının üzerinde bir olgunluğa sahipti.
Kahveyi içtim lakin İmameddin dayının ses seda yoktu... On dakika daha bekleyip gitmeye karar verdim...Gitmek için hazırlık yaptığım vakit "Ooo Tahir evlat hoş gelmişsin sefalar getirmişsin" diyen İmameddin dayının sesini işittim... "Hoş bulduk dayı "dedim... Şehriyar ve annesi eve girince, imameddin dayıya planımı anlattım... Yüzünde tahmin edemeyeceğim bir şaşkınlık ve tedirginlik oluşuverdi... Söze söyle başladı... "Senin gibi bir damadımın olmasını çok isterdim. Lakin Allah  Teala senin gönlüne Zühre ateşi düşüvermiş... Ne sen onsuz yapabilirsin ne de o sensiz... Allah akıbetinizi hayırlı eylesin... "Lâkin anlayamadığım bir şey var. Niye bizim evi seçtin? Ağayı ve adamlarını her yerde tanırlar ve şıp diye damlarlar buraya yazık olmaz mi o vakit sana,  sevdiğine, gençliğine ... Seni severim Tahir bilirsin lakin burada saklanamazsın yol üstü olduğu için hemen anlaşılır yerin" dedi... Söyleyecek sözüm tükeniverdi. Cevap veremedim...İzin isteyip yola koyuldum... Yıl boyunca ne yapacağımı düşünedurayım Zühre'nin tatlı sesini işittim uzaklardan. Güzel yüzünü görür gibi oldum sisli yayların uzağında...
Ama ne olursa olsun Zühre'yi yüz üstü bırakmayacağıma kendime söz verdim... Tren, yolcusun acelesi varmış da belli etmemeye çalışan biri gibi hızlandıkça hızlandı ve bir tünele girince karanlık gündüzü yutuverdi...




Yazarın diğer paylaşımları;
Sözümoki Mutlaka Bilinmesi Gerekenler
Bir hatipte mutlaka olması gereken özellik sence nedir?
X

Daha iyi hizmet verebilmek için sistem içerisinde çerezler (cookies) kullanmaktayız. "Çerez Politikamız" sayfasından daha detaylı bilgilere erişebilirsin.

Anladım, daha iyisini yapmaya devam edin.