İlkbahar çiçeklerinin Çoruh vadisini bin bir renge boyadığı, gürül gürül akan nehrin uzaksaklardan bile duyulan uğultu sesi beni her zaman mutlu etmiştir. Ruslardan kalma asırlık köprü zamana meydan okurcasına Çoruh'a yarenlik ediyordu. Köprünün yosunlaşmış taşları köpüklü suları yalayıp hızını azaltmadan yoluna devam ediyordu. Bu köprü 1877-1878 Osmanlı -Rus Savaşı sonrasında imzalanan Berlin Antlaşması'ndan sonra elden çıkan elviye-i selase yapılan bir çok Rus yapımından biriydi. Yaz akşamları yıldızlar sanki bu köprüyü seyre dalar ve dolunay in şavkı akan nehrin sularında bitmeyen bir titreme bırakırdı... Bir masal gibi muhteşem görüntüler ortada çıkardı.
Nehrin aktığı dere yatağında hemen herkesin gollüğü vardı. Adı gollük lakin içinde kayısı, şeftali, nar, dut, ceviz hurma kiraz vişne armut gibi onlarca meyve yetişir; fasulye pirinç gibi baklagillerle tadına doyulmaz yemekler yapılırdı...
Güneş sarp dağların ardına gizlenerek gidince köyde akşam ezanın sesi duyulur ve uzak tepelerde çakalların tuhaf uğultuları karanlığa büyük yankılar uyandırırdı..