Gelen kişilerin devlet memuru olduğunu öğrendik. Ama burada ne işi olduklarını pek anlam vermedik... Sonra muhtardan öğrendiğimize göre Çoruh nehrine baraj yapılacakmış... Ne diyeceğimiz ve ne yapacağımızı bilemedik bir süre... Sonra başka şeyler gibi bu da unutuldu...
Köyün kahvesine arada bir gelen ama her geldiğinde hikmetli sözler ve hikayeler anlatan herkesçe sevilen ve sayılan molla Hüseyin lakaplı Hüseyin dayı ikindi olmadan ağır ağır kahvenin yolunda görülünce, milleti bir sevinç aldı ki sormayın gitsin.. Bahçedeki dut ağacına varınca bir iki soluk aldı ve bir kaç adim sonra her zaman oturduğu sandalyeye geldi ve yavaşça oturdu. Kısa bir hoşbeşten sonra sıcak çaydan bir yudum aldı ve sözlerine şöyle başladı;
Bir ülkenin padişahı, su kıyısında gezerken, balık yakalamak için oltasını suya atan, gariban birini görerek ilgilenir ve adama: Oltana ben burada iken ilk takılan şey ne olursa, sana onun ağırlığınca altın vereceğim "der. Biraz sonra oltaya takıla takıla ortası delik bir kemik takılır. Hükümdar balıkçıya ;Ne yapalım, şansın bu kadarmış diyerek onu da alıp sarayına dönerler.
Saraya varınca adamlarına, balıkçıya elindeki kemiğin ağırlığınca altın verilmesini emreder. Kemiği terazinin bir kefesine koyarlar ve öbür kardeşine de altın koymaya başlarlar. 5, 10, 20, 50 diyerek altınları koyarlar ama kemiğin bulunduğu terazi kefesi yerinden oynamaz. Altınları doldurmaya devam ederler. Terazinin kefesi dolar taşar ama kemik tarafı yerinden kımıldamaz. Bunda bir hikmet olduğunu anlarlar. Alım bir zat çağırıp bunun hikmetinin ne olduğunu sorarlar. O mübarek zat diye cümlesini tam sürdürecekken ikinci çaylar gelmeye başladı. Molla Hüseyin konuşmasını sürdürdü.
O mübarek zat kemiğe baktıktan sonra su açıklamada bulunur:
"Bu kemik açgözlü bir insanın göz çukurudur. Siz bunu tartmak için bütün hazineyi koysanız yine yerinden oynatamazsınız. Çünkü doymaz. Ama bir avuç toprak bunu doyurur. Nitekim bir avuç toprak alıp terazinin kefesine koyduklarında, terazinin kemik bulunan kefesi yukarı kalkıverir. der Molla Hüseyin...
Konuşmasını bitirmesinin ardından yavaş yavaş yola koyulur. Önce çayları parasını verir lakin kahvesi bunu almaz. Önceleri de almaz di zaten... Siz çayların parasını fazlasıyla ödediniz hocam der kahveci. Diğerleri de bunu onaylar gibi başlarını salarlar...
Şosenin başında bir iki kişiyle de selamlasan molla Hüseyin, bastonuna tıklata tıklata yoluna devam etti....