20.Ağustos.2013... Daha öncesinde bu kadar canım yanmamıştı, hani kimse Ahmet kadar yakmamıştı canımı. Ne bileyim sanki kalbim "çatıırrrttt" diye parçalandı... En değer verdiğimi kaybedeceğim sandım. Sinirden içtiğim kahve fincanını duvara fırlattım... Aman Tanrım, her yer cam...! Kalbimi görüyorum o manzara karşısında. Benim kalbimde böyle olabilir miydi aceba ? Belki, evet... Sağlam kalan kısmı vardır belkide kalbimin. Milyonda bir ihtimalle. Kalbiimmm, kalbiimm... Camları topluyorum... Acıyla inliyorum çünkü elime cam battı, kolonyağı getiriyorum, peçete birde... Kendi kendime şefkatle yaklaşıyorum önce peçeteye kolonyağı döküyorum sonra onunla elimi temizliyorum. Ve şişenin %5'ini parmağıma döküyorum... Acı benim için hep mutluluk oldu. Çünkü insanlar mutlu etmiyor. Dünya pembe değil. Lacivert, koyu lacivert. İnsanları takmamak için acıyı öğrenmeliyim. Bunları düşünürken bir cam ilişiyor gözüme sanki beni al der gibi duruyor. Eğilip alıyorum... Ellerimin titremesini engelleyemiyorum, belime bir çizik atıyorum, hissettim bunu. Daha sonra arka arkaya defalarca kez yapıyorum. Kan... Koyu... Ve etkileyici. Yeniden kolonyağını alıyorum. Tenimle temas ediyor bu sıvı. Soğuk ve yakıcı. Elimle iyice kesiklerin arasına girmesi için uğraşıyorum... Boğazımda oluşan bir hırıltı... Kesik kesik nefesler... Kalkıp evi süpürüyorum, topluyorum... Keşke kendimide toparlayabilsem. Duş alıyorum, soğuk bedenimi sıcağa bırakıyorum. Yorgunum. Gözlerim şiş... Ağlamak, uykusuzluk... Tükeniyorum herhalde......