Geçen sene bugün tamda bu saatte, öğrendim gittiğini. İnanmadım şakamı! Şaka olmalıydı. Gidemezsin benden, babalar ölür mü ya! Ölmez, ölemez, ölmemeli. Baban öldü dediler, babama göre "Seven gitmezdi". İlk aşkım, dev gibi adam ellerimden kayıp gitti. Bakmaya bile kıyamadığım adam, bu zamana kadar sıkıntılar çeken ( bizden önce dört evladını kaybeden, kaybetmesine rağmen ümidini kaybetmeyen adam), vadeler atlatan, hastalıklar geçiren ve geçirmesine rağmen ayakta duran, başını dimdik tutan, sırf biz okuyalım diye Etiyle tırnağıyla ve çok zor şartlar altında çalışan "ZALOĞLU RÜSTEM" babam, küçücük bir mikrop yüzünden (Covid'den) gitti. Babam gelir, beni koskocaman dünyada tek başıma bırakmaz, elimi tutmadan yapamaz bensiz canı sıkılır, dedim. Nasıl olur da, bensiz ömür boyu tek başına bir toprağın altında uyur. Üşümez mi? , çok karanlık değil mi? Dar değil mi? Çok canın yandı mı? O gün en çok düşündüğüm konu buydu. Mezarının yanından gitmek istemedim, gitsem yalnız kalacaktı babam, bensizliğe dayanamazdı, yanından iki dakikalığına ayrılsam beni hemen çağırdı, "gel yanımda otur, ellerimle oyna" derdi. Nasıl aşık olmam böyle bir adama. Tek arkadaşım, tek dostum, tek aşkımı kaybettim ben. Nasıl bir acı, anlatamadım anlatsam da anlamazlardı. Toprağın altında görünce her şeyimi, hiç bir şey yapamadım. Kimisi sarılır toprağına, ağlaya ağlaya içine döker, ben dokunamadım bile toprağına dokunsam canım yanacaktı yapamadım. Zaten bende öldüm seninle. Nasıl olur da ölür, bir kez daha dünya başıma yıkıldı. Ne olacak ben yeni büyüdüm...
Bir günde öğrendim hayatı, dünya sadece "bir günlük olduğunu, bir günde öğrendim " değerlerin gidince dünya duruyor. Sen zamanın geçtiğini sanıyorsun, artık her yer babasızlık esiyor.
28.11.2020
...
Öyle çaresizim ki, hala kabullenemeyip veya kabullenmek istemediğim için, kalkıp benimle gelmeni bekliyorum babam. Küçük bir çocuk gibi, bende her saniye yanımda olmanı sarılmanı istiyorum, "ben senin her zaman yanındayım kızım" demene çok ihtiyacım var babam.
benden gidemezdin ki, beni bir saniye bile sensiz bırakmazdın. Ben bunu hiç bir zaman kabullenmeyeceğim, böyle bir şeyi kabul edip hayata tekrardan tutunamam! Çünkü, benim ayakta durabilmem için sana çok ihtiyacım var babam gel.
Hani her derdin bir dermanı vardır ya babam, senin yokluğunun bir dermanı, bir çaresi, bir şifası yok, olmayacakta. Yokluğun öyle acıyor ki, her geçen gün daha da kötü. Zamanla alışırsın dediler, en büyük yalan bu babam. ben sensizliğine alışamıyorum, olmuyor. Sadece katlanmak istiyorum, bir gün kavuşmak umuduyla ayaktayım. bir senin gidişinle düşerdim baba sen varken ben güçlü durmayı bilirdim ama şimdi ayakta kalabilmek için bir sebep yok. Şimdi yaz da gelse ısınmam artık.
Öyle çok yoruldum ki babam, sensiz geçen saniyelerden, seni özlemekten çok yoruldum.
Hala kabullenmedim, sanki evdesin de yanında oturuyormuşum gibi, aynı tabaktan yemek yiyormuşuz gibi, sadece senin yanında oturuyormuşum gibi ama böyle geçmez ki gibilerle."Keşkeler'le zaman akıp gitmez".
Bir yıla doğru gidiyoruz baba, ne tuhaf değil mi, 365 gün olacak. Dile kolay geliyor bir yıl ve kaç ay, ya kaç gün. Ne kadar acı olduğunu kimse yaşamadan bilmez babam. Ama ben senin yanındayken bile her şeyine hasret kalıyordum. Küçük bir kızındım senin babam. Kimsenin beni üzmesine izin vermezdin, simdi hiç sorma bile halimi. Senin yokluğun da ki acı, hiç bir dille anlatılmaz. Benim derdim, acım, üzüntüm, sıkıntım yokmuş, iyi değilim.
Şimdi sen yoksun ya babam, hayaller, umutlar hep siyah renge döndü. Bir an gündüzken gece oldu. Hayatımın son olduğunu, saatlerin boş geçtiğini, her şeyin farkın da olmam o kadar zor ki çaresizlik acı bu. Çocuk olmayı özledim babam gel.
Sensiz olmuyor be babam, küçük bir çocuk gibi bana gelebilmene hala inanamıyorum. İnanmak bile teselli veriyor bana, önceden beni sen iyileştirirdin, şimdi ben kendimi iyileştiremiyorum. Çünkü senin kadar güçlü değilim, ben küçük kalmak istiyorum babam.
Benim bir tek hayatım varsa da, o da sensin babam. Hayat yok ki, sen gittikten sonra...
Sen benim canımdın, kanımdın, küçük bir kalbimin için de dünyalar kadar sen vardın. Öyle gereksiz şeyler var ki, hep düşünüyorum keşke bunlar yerine, tek babam olsaydı diye. Her şey o kadar boş ki; Varlığın olması gerekirken, yokluğun hep var babam. Dertleşmeyi, gülmeyi, sarılmayı o kadar çok özledim ki, burnum da tütüyorsun.
Tek korkum senden ayrılmaktı baba, bilemezdim ki korktuğum şey başıma geleceğinden, bilemedim babam. Bu ancak saklambaç olması gerek, çok ayrı kaldık oyun bitsin artık babam gel artık lütfen gel...
Ölesiye özlüyorum seni babam, iyileşmiyor hiç bir yara, nefes alınmıyor rahatça. Olmuyor işte baba olmuyor. Ben sensizliğe değil, Varlığınla yaşamak istiyorum.
Babam, senden sonra ne kaldı ki, bütün sevinçlerim senle gitti. Hala inanamıyorum, kabullenemiyorum belki de senin yokluğuna alışmak istemiyorum. Bir anda yuvadan uçup gittin, biz hazır değildik ki gitmene. Bak şimdi namazla, tesbih hep boş kaldı babam kimselere vermedim çünkü en son sen dokundun onlara. Bir eşyanın bile kimsenin dokunmasına izin vermiyorum onlara kokun sinmiş. Benim en değerlim sendin babam. Şimdi paramparçayım, seni toprağın altında gördükten sonra benim nefes alma sürem doldu. Bir anda gece oldu, sensizlik işte kıyamet gibiydi. O acıyı kaç sayfa yazsam da, yetmez babam. Ben içimde tutuyorum yokluğunu, toprağını öpsem hisseder misin babam? Umudum kalmamışken, hala seni gelmeni bekliyorum, telefonum çalındığın da aramanı bekliyorum. Her günüm seni beklemekle geçiyor, çaresizliğin bu kadar kötü olduğunu sen öğrettin bana babam.
Günler geçtikçe artık kelimeler sığmıyor satırlara, nasıl bir acı ki alışılmıyor. Varlığına o kadar huzur vardı ki, inanmıştım hiç bir zaman bozulmayacağını, gitti huzur. mutluluk babam. Sana her şeyi anlatacağım diye biriktiriyorum. Sanki oda da oturuyormuşsun gibi koşarak yanına geliyorum, bir yere giderken izin almaya geliyorum yanına. Ben sensiz yapamıyorum baba. Canım o kadar çok yanıyor ki, acısını ne kadar yazsam da anlamaz kimse. Yaşamak için ölmek gerekir, ben bunu çok iyi yaşadım, hem de en derinliklerinde hissettim acısını, belki de o an anladım acının ne demek olduğunu. Bunca zaman yaşadığımız, sandığımız dertlerimiz ne kadar saçmaymış. Her şeyin çaresi var da, senin kokunu, gülüşünü, elini kısacası seni bir daha yaşamak imkansız işte. Bir saniye bile, rüyada görmeye muhtaç kalmak anlatılmaz, yaşanır.
Öyle yorgun ve bitkinim ki babam, içimdeki boşluk sürekli büyüyor, gün gittikçe parça parça eksiliyorum. Ben bu hayatı yaşamak istemiyorum babam senin olmadığın bir yer istemiyorum, sen benim tek dayanağımsın, tek gücümsün. Hala gelemiyorum kendime, hala iyileşemiyorum babam. Canımdan candın sen benim, benim hiç bi zaman dinmeyen acımsın. Sensizlik ne kötü, ne acı. Bir gün kavuşacağımızı diliyerek teselli olmaktan başka bişey gelmiyor elimden, işte en çok bu kötü hiç bişey elinden gelmemesi... Okadar korunmasısız ki babam bütün kötülükler bize yaklaşıyomuş gibi sanki.. Çaresizlik çok zor. Sadece rüyalara gelmeni beklemek kötü babam. Dolu dolu sarılıp babam demeye okadar ihtiyacım varki, senin yanındayım demene çok ihtiyacım var. Güçlü durmak zorunda kalmak anlatılmaz ki anca yaşamak gerek. Senden başka kimse beni anlamıyordu babam, kimse sen gibi kırmaktan korkmuyor beni. Sen benim tek gerçeğimdin.
Bir sonbahar akşamıydı baba aylardan kasım. Alışılmışım dışında bir hüzün kaplamış heryeri. Bizde yorulduk baba hasretin ağır yükünü sırtlamaktan, her gece yaş yerine kan akıtır olduk be baba. Acizane bir evimiz vardı, umutlarımız yaşanmamış hayallerimiz vardı, sen vardın babam sen. Şimdi bakıyorum da arkama ne umutlarımdan nede senden bir iz var geride. Ne yaptık baba neden varız ve neden yoksun, ben bulamadım bir çare anlayamadım ki olup biteni. Ve artık ayrılık vakti, dönüşü olmayan bir ayrılık. Sende yoksun zaten tek başımayım baba.
Ve özür diliyorum o kara toprakta seninle yatamadığım için.
Nasıl anlatayım ki sensizliği, kelimeyle, sözle, cümleyle kurulacak kadar kolay değilki bu yaşamak değil. Artık nasıl inanayım güzel günlere, nasıl inanayım umuda, ben sensizliğe alışamıyorum bu çaresizlik ne zaman bitecek. En kötüsü de Şeymam demeyeceksin artık. Ben nasıl alışıcam ben nasıl dayanacam baba olmuyor. ben senin hep küçük kızın oldum hiç büyümedim gözünde hep benimle çocuklaşırdın. Seni şimdi rüyalarda görmek okadar acı ki yanımda görmek varken. Şuan sadece rüyada görebilirim seni her gece rüyama gel olur mu baba.
Yoruldum baba, nasıl ifade edebilirim bilmiyorum. Şu sıralar farklı duygular içindeyim. Çok özledim galiba çok ihtiyacım var çok hasretim her şeyine, bilmiyorum bildiğim bir şey var galiba. Bu acı beni 24 yaşlandırdı unutkanım bu aralar, hevesim kalmadı hiç bir şeye. Bir yere dalıp saatlerce derin, derin bakıyorum ihtiyarladım galiba. Bir acı yaşlandırır mı? Bir insan yaşlandırırmış.
Ve sen baba; Benim bu genç yaşımın en derin yarasısın, ağladığımda en çok aradığım, güldüğümde keşke olsa diye ilk aklıma düşürdüğüm, hüznümde çok erkendi diye iç geçirdiğimsin. Çocukluğumsun, masumiyetimsin, en yumuşak yerimsin. en zayıf halimsin, en güçlü kıldığımsın, en çokta hep derinden özlediğimsin. Burnumun ucunu tek sızlatan sensin, ciğerimin yangının sebebi, yarım kalan gülüşlerimsin.
Sen baba, değeri ölçülmeyen, bir paha biçilmeyen tek kişisin.
Seni çok özlüyorum babam.
Ah bir yağmur yağsa saklasam gözyaşlarımı, kimse görmese.
Ah bir an olsa duyabilsem sesini.
Sadece bir an olsun görebilsem yüzünü, öpsem ellini doyasıya.
Bu hayat bir şans daha verse bize.
Tekrar sığınsam sana, sadece bir an rüya olmasa gerçek olsa.
Seni ne kadar özlediğimi bir bilsen babam.
Seni çok özledim baba, kavgalarımızı, mutlu olduğumuz anları, seninle uğraşmayı, seni deli etmeyi, seninle olan her şeyi özledim. Ama gel diyemem, çünkü bilirim istesem de gelemezsin...
Hayatım boyunca özenmedim kimseye. Bana verilen kadarını aldım, yaşatılan kadarını da yaşadım. Yalnız var ya tek bir şey babam, tek bir gün tek bir gece tek bir şeye o kadar özendim ki. O gece işte o gece be hani son gidişin var ya he tamam işte o gidişte, üzerine giydirdiler ya beyaz elbiseyi oysa hiç yakışmamıştı. Ama çok özendim dedim ki, bana da verin, bana da giydirin, beni de götürün o gece sevdim beyazı rengi.
Ömrümde 40 kış geçirdim, hiç biri gittiğin gün kadar üşütmedi yüreğimi baba’
Bazen kapı çalıyor heyecanla koşup açıyorsun. Bazen telefon çalıyor işi gücü bırakıp telefona koşuyorsun. Birisi sesleniyor sana sesini dikkate almıyorsun o sanıyorsun . Alışamıyorsun, alışılmıyor. Baban geldi , kapıyı açtığında sana sarılıcak hissediyorsun , o arıyor kızım diyecek sanıyorsun . Sesleniyorlar baktığında onun yüzünü görmek istiyorsun. Unutuluyor bazen , onun yanında olmadığı unutuluyor . Gelecek gibi hissediyorsun..
Bazı şeyleri yeni anlıyorum baba,
İnsan her gün biraz daha büyüyormuş .
Ama sen gittiğinden beri, ben hala elini tutan küçük bir çocuk olarak kaldım.
Dizine yatmam gereken yaşlarda, toprağına yatıyorum baba. Sence bu çok ağır değil mi?
Geçmişte bi an var. Üstünden yıllar geçti. Ama her üzüldüğümde dönüp o ana ağlıyorum, kendimi her kötü hissettiğimde o anın kıyısında bağdaş kuruyorum.
Bıraktığın yerdeyim ama bıraktığın gibi değilim baba, çok değiştim. Ve anladım ki ; insanın toplanması için önce dağılması gerekiyormuş.
‘Bir süre sonra unutursun’ demişlerdi.. Ama unutmadım. Ya ezberim çok iyi ya da yaram çok derin.
Babam öldüğünde hiç kimsenin babası ölmemiş gibi üzülmüştüm. Şimdi bir baba öldüğünde , kendi babam ölmüş gibi üzülüyorum.
Derme çatma bir evde çocuksun. Hüzünler içinde saklı, görünürde mutlusun.
Babamın öldüğünü unutup
“Babam buna çok kızar “ dediğimi hatırlıyorum, bazı şeyler anlatılamıyor..
Yaşım kaç olursa olsun, ister otuz yaşına geleyim baba sevgisine muhtaç küçük bir çoçuğum ben hala. Parkta oynayan çocukları,babasıyla fotoğraf atanları, babasıyla anısı olanları hep kıskanırım. Baba kelimesini duyunca gözlerime dolan o ağırlığı ömrümce yaşayacağım. Hani derler ya “Bir baba ya yar’dır ya yara’dır “ diye . Sen benim yaram oldun hep. Kapanmayan yaram oldun be baba..
Gel baba,ben 3 yaşımda olayım, sen 35.
Elimden tut parka gidelim.
Yatağıma yatır masal anlat,
Saçımı okşa.
Bir gece gel baba, bir gündüz veya sabah saat 5’te gel ..
Hiç gitmemişsin gibi affederim seni baba, hiç gitmemişsin gibi.
Seni soruyorlar baba..
Öldü mü diyeyim yoksa dönecek mi?
İkisi de imkansız değil mi?
Çünkü biliyorum ; asla dönmezsin . Ve biliyorsun;
Sen benim için asla ölmezsin …
..Şarkıda diyor ya ‘ Sana böyle uzakken, seni bir daha sevdim. Yanına gelebilsem bir daha dönmezdim.’ biliyorum ki hep yanımdasın yüreğimde ve aklımdasın ve bu bekleyiş şöyle en güzelinden bir sarılmayla bitecek. Seni çok özlüyorum. Ve çok seviyorum. Çok baba..
Babanız öldüğünde büyüyorsunuz.
Artık soru soracağınız, öğreneceğiniz, azarını duyacağınız, takdirini alacağınız, akşam eve dönerken yolunu gözleyeceğiniz, korkacağınız bir babanız yoksa büyüyorsunuz.
Yarınınızdan sorumlu tuttuğunuz, her istediğinizi almak zorunda olan o kişi yoksa artık…
Hep sessiz ağlayan, suskun seven, en zor dönemde bile yıkılmaz görünen, sırtınızı dayadığınız çınar ağacınız yoksa artık…
İşte o zaman büyüyorsunuz.
Sen, yerine hiçbir şeyi koymaya beceremediğim o derin boşluksun içimde baba…
Öyle bir yerdeyimki, önüm kapalı,arkam kapalı, sağım ve solum da kapalı. Nereye yüzümü dönsem karanlık. Çıkmaz. İlerleyemiyorum. Göremiyorum önümü baba.
Daha kaç zaman geçecek, daha kaç gece aynı günü yaşayacağım bilmiyorum. Bildiğim tek şey bu yaşımda bana bıraktığın bu sorumluluğun çok büyük olması baba. Alışamayacağım. Kaç sene geçerse geçsin, sensizliğe, babasızlığa alışamayacağım. Hep bir baba ve kız gördüğümde özeneceğim. Sana özlemim artarken her seferinde bir yanım hep nefret edecek baba.
Bir tek sen değil bende öldüm baba.Mezarlık şimdi evimmiş gibi,Bayramlar geldi geçti.. Geleceksen eğer ayakkabın hala kapının önün de. Kokun da bir kaç kıyafetten gitmiş..sen gibi.Hala sokağın köşesin de seni bekliyorum..Bu acının çaresi yok mu ? Bu acı geçiyor mu...
Bazen unutuyorum baba, senin buralardan çok uzaklara gittiğini unutuyorum. O gün ne yaptıysam, ne yaşadıysam eve gelip sana anlatmak istiyorum. Sonra tam boğazıma bir yumru oturuyor, yutkunamıyorum baba. ‘Babam yok’ diyorum, ‘babam artık yok.’ Sonra yüzümde acı bir tebessüm.
Bir gün babamla yan yana geleceğiz ve ben ona her şeyi anlatacağım.
Bazıları babasının evde olduğunu bildiğinden rahat rahat uykuya dalıyor.
40 kilitli kapıdan daha güvenliydi varlığın baba, nasıl uyuyayım şimdi rahatça ?
Sen bana güldüğünde,tüm dünyayı karşıma alabilecek kadar güçlü hissediyordum kendimi.. Şimdi elimi,kolumu kaldıracak halim yok
Masalların canı cehenneme baba.
Sıcacık bir gülümsemen yeterdi şu buz gibi sol yanımın ısınmasına..
Çocukluğundasın, küçücüksün.. Hayal ediyorsun; baban saçlarını okşuyor, güven verici kollarıyla sana dünyalar kadar sarılıyor, koca elleriyle küçücük yüzünü avuçluyor, düştüğünde ellerini tutup kaldırıyor seni yerden. Biliyorum küçüğüm, çocukluğun bunu hayal etmekle geçti.. Ama artık büyüdün, yaşadın, gördün, öğrendin.. Baban senin yaran. Sen ağlarken yanında olacak, sana sımsıkı sarılacak, artık düştüğünde seni kaldıracak bir baban yok. Bazen onunla konuşmak isteyeceksin, ona yaralarını, acılarını anlatmak isteyeceksin; ama bunlar olmayacak. Sana yara olan adamın karşısına geçip ‘Bak bunlar benim yaralarım’ diyemezsin ki...
Bu yaşına kadar uyandığı tüm sabahlardan farklı bir sabaha gözünü açmıştı . Artık “hayat” denen bu savaşın ortasında babasız kalmıştı, yaşı büyük olmasına rağmen , küçük kız çoçuğu. Ne yapacaktı ? Nasıl devam edecekti yaşamaya sol yanı olmadan ? Ediyordu, yarım olarak , tam olmaya çalışıyordu . Artık ağladığında saçını okşayacak babası yoktu . Kendini kötü hissettiği zaman sığındığı kollar yoktu. Bu koskoca okyanusun ortasında, küreksiz sandal gibiydi . Neye tutunduysa elinde kaldı . Hangi limana sığındıysa, o liman alev aldı. Tek başına “ordu “olması gerekiyordu . Yoksa nasıl karşı duracaktı bu dünyanın düzenine?
Kaskatı kesildim mezarının başında..
Sadece, soğuk toprağını sevebildim.
Ölüm bu yüzden hep soğuk ve donuk gelmiştir bana.
Bildiğim tüm kavramları, senin son bakışında bırakmak zorunda kaldığım için.’
Daha kaç kez düşeceğim baba, bana bakarken gözlerinin ardında gördüğüm boşluktan? Daha kaç kez o gözlerdeki soğuk donduracak beni? Daha kaç kez atlayacağım aramıza koyduğun uçurumdan? Kaç kez daha öleceğim? Bir sevgi kaç ölüm eder baba?
Hala öyle gülümsüyor musun bana, göklerden yüzüne bakıp hala bakıp sevebiliyor musun beni, dokunuyor musun mesela? Ben hiç hissetmiyorum da.