28 Şubat malum, bir çok haksızlığın yapıldığı, ahların alındığı bir süreç olarak ülke tarihimize geçmiştir. Bunların başını da hiç şüphesiz BAŞÖRTÜ MAĞDURİYETİ çekmektedir. Çocukluğumda yaşanan bu olayları maalesef ki dün gibi hatırlıyorum. Okullara,diploma törenlerine alınmayan başörtülü öğrenciler, evlatlarının yemin törenlerini kapılar ardından izleyen acılı analar, meclisten dışarı çıkması için zorlanan Merve Kavakçı'lar, kadınların başlarını açmaları için kurulan ikna odaları... Bir özgürlük kavramı vardı ama hangi özgürlüktü bu! Özgürlük her istediğini serbestçe yapabilmekse eğer bir kadın neden başını örtebilme hakkını kullananamıyordu! Hem de Yüce Yaratıcı (c.c) nın biz kadınlara bir emri iken... 28 Şubat'tan 6 yıl sonra yaşadığım ve ömrüm boyunca unutmayacağım bir anımı paylaşmak istiyorum sizlerle. 2003 yılında 18 yaşında bir genç kız iken ÖSYS için gireceğim okula ailem ile birlikte gelmiştim. Henüz başımı örtme şerefine ereli birkaç ay olmuştu. Ailem ile vedalaştım. Onların duaları ve güzel dilekleri arasında,elimde giriş belgelerim ile okul kapısına yöneldim. Heyecan,korku,ümit..bir çok duyguyu aynı anda yaşıyordum.Çünkü hayatımda ilk defa üniversite sınavına giriyordum. Acaba çalıştığım yerlerden mi soru çıkacaktı, acaba zor mu soracaklardı. Yoksa tüm bildiklerimi unutmuş muydum, kafamda bir sürü deli soru, kalbim bir kuş misali pır pır... Kapıdaki öğretmenler,sınava girecek öğrencileri güler yüzle karşılıyorlardı. Beni ve birkaç başı kapalı öğrenciyi gören o gülen suratlar birden asılmıştı. Bir bayan öğretmen (!) elini üzerimize doğru uzattı,kaşlar çatıldı ve yüksek perdeden çıkan bir ses tonu ile: "O başınızdakiler derhal çıkacak!" Diye ağzından köpükler saçarak haykırdı. Herkes suçlu birilerini aracasına bakışlarını bize yöneltmişti.Zaten yoğun olan karmaşık duygularımın üzerine acı bir şekilde yenileri eklenmişti. Çocukluğun verdiği bir mahçubiyetle çok utanmıştım ve tabiki korku duygum daha da artmıştı. Alcak bir ses tonuyla: "Biliyorum hocam zaten şimdi eşarbımı çıkaracaktım."Diyebildim boğazımda düğümlenen acı hissi ile yutkunarak... Hayatımın dönüm noktalarından birine adım attığım gün yapılacak şey miydi bu! Neydi bu İslam düşmanlığı, neydi bu insanları böyle bir saygısızlığa, basitliğe sürükleyen davranışların sebebi... Hızlı bir şekilde eşarbımı çıkardım,sıkıca elimde tutarak omuzlarım çökmüş bir şekilde sınava gireceğim sınıfa yönlendim. Hoca yine başörtümü görüp te sinirlenmesi diye sıranın altına koydum. Dudaklarımda ağlamaklı bir his,gözlerim nemli, yüzümdeki ifadeyi kimse görmesin diye elimle kapatarak dua etmeye başladım. O an sadece dua etmek, Rabbime sığınmak istiyordum. Zaten yapacak ta başka bir şeyim yoktu. O ki (c.c) bize bizden daha yakın değil miydi... Sınav kitapçıkları dağıtıldı, son kontroller yapıldı. Birden gayri ihtiyari gözüm sınıfın kapısına gitti. Kapıda; bize suçlu muamelesi yapan, bize moral vereceği yerde üzen,kıran,yerin dibine sokan bayan öğretmen vardı. Çocuk kalbim yine korkudan hızlı hızlı atmaya başlamıştı. Öğretmen, ellerini arkaya bağlamış, yine aynı çatık kaşlı yüz ifadesiyle sınıfa göz gezdiriyordu. Tam arkasını dönmüş, sınıftan çıkacaktı ki, sanki birisi onu tutmuş ta fırlatmışçasına başını sert bir şekilde ecza dolabının köşesine çarpıverdi. Neye uğradığını anlamadan, herkesin şaşkın bakışları arasında başını tutarak,sağa sola savrularak sınıftan çıktı gitti ve bir daha gelemedi. Belki revire alınmıştı,belki de hastaneye kaldırılmıştı... İşte İlahi Adalet daha o dakika tecelli etmişti. Gencecik,masum yüreklerin başındaki örtü ile uğraşırken, "BAŞINA" neler gelmişti... Allah (c.c) o anda içimdeki bütün olumsuz duygulardan,düşüncelerden beni arındırdı,sıkışan göğsüme birden ferahlık hissi doldu. Rabbim; "Sen rahat ol kulum, ben senin öcünü aldım." Demişti.Bu olay,14 yıldır unutmadığım ve ömrümün sonuna kadar unutmayacağım bir anı oldu benim için... Ve 28 Şubat'tan 16 yıl sonra... Yıl 2013... Televizyonlardan hoş bir ses yayılıyordu: "Başbakan Erdoğan dün akşam kameraların karşısına geçerek düzenlemelerin bayramdan önce hayata geçirileceğini ifade etmesinin ardından Resmi Gazete'de yayınlanan başbakanlık genelgesi ile Diyebildim boğazımda düğümlenen acı hissi ile yutkunarak... Hayatımın dönüm noktalarından birine adım attığım gün yapılacak şey miydi bu! Neydi bu İslam düşmanlığı, neydi bu insanları böyle bir saygısızlığa, basitliğe sürükleyen davranışların sebebi... Hızlı bir şekilde eşarbımı çıkardım,sıkıca elimde tutarak omuzlarım çökmüş bir şekilde sınava gireceğim sınıfa yönlendim. Hoca yine başörtümü görüp te sinirlenmesi diye sıranın altına koydum. Dudaklarımda ağlamaklı bir his,gözlerim nemli, yüzümdeki ifadeyi kimse görmesin diye elimle kapatarak dua etmeye başladım. O an sadece dua etmek, Rabbime sığınmak istiyordum. Zaten yapacak ta başka bir şeyim yoktu. O ki (c.c) bize bizden daha yakın değil miydi... Sınav kitapçıkları dağıtıldı, son kontroller yapıldı. Birden gayri ihtiyari gözüm sınıfın kapısına gitti. Kapıda; bize suçlu muamelesi yapan, bize moral vereceği yerde üzen,kıran,yerin dibine sokan bayan öğretmen vardı. Çocuk kalbim yine korkudan hızlı hızlı atmaya başlamıştı. Öğretmen, ellerini arkaya bağlamış, yine aynı çatık kaşlı yüz ifadesiyle sınıfa göz gezdiriyordu. Tam arkasını dönmüş, sınıftan çıkacaktı ki, sanki birisi onu tutmuş ta fırlatmışçasına başını sert bir şekilde ecza dolabının köşesine çarpıverdi. Neye uğradığını anlamadan, herkesin şaşkın bakışları arasında başını tutarak,sağa sola savrularak sınıftan çıktı gitti ve bir daha gelemedi. Belki revire alınmıştı,belki de hastaneye kaldırılmıştı... İşte İlahi Adalet daha o dakika tecelli etmişti. Gencecik,masum yüreklerin başındaki örtü ile uğraşırken, "BAŞINA" neler gelmişti... Allah (c.c) o anda içimdeki bütün olumsuz duygulardan,düşüncelerden beni arındırdı,sıkışan göğsüme birden ferahlık hissi doldu. Rabbim; "Sen rahat ol kulum, ben senin öcünü aldım." Demişti.Bu olay,14 yıldır unutmadığım ve ömrümün sonuna kadar unutmayacağım bir anı oldu benim için... Ve 28 Şubat'tan 16 yıl sonra... Yıl 2013... Televizyonlardan hoş bir ses yayılıyordu: "Başbakan Erdoğan dün akşam kameraların karşısına geçerek düzenlemelerin bayramdan önce hayata geçirileceğini ifade etmesinin ardından Resmi Gazete'de yayınlanan başbakanlık genelgesi ile...Diyebildim boğazımda düğümlenen acı hissi ile yutkunarak... Hayatımın dönüm noktalarından birine adım attığım gün yapılacak şey miydi bu! Neydi bu İslam düşmanlığı, neydi bu insanları böyle bir saygısızlığa, basitliğe sürükleyen davranışların sebebi... Hızlı bir şekilde eşarbımı çıkardım,sıkıca elimde tutarak omuzlarım çökmüş bir şekilde sınava gireceğim sınıfa yönlendim. Hoca yine başörtümü görüp te sinirlenmesi diye sıranın altına koydum. Dudaklarımda ağlamaklı bir his,gözlerim nemli, yüzümdeki ifadeyi kimse görmesin diye elimle kapatarak dua etmeye başladım. O an sadece dua etmek, Rabbime sığınmak istiyordum. Zaten yapacak ta başka bir şeyim yoktu. O ki (c.c) bize bizden daha yakın değil miydi... Sınav kitapçıkları dağıtıldı, son kontroller yapıldı. Birden gayri ihtiyari gözüm sınıfın kapısına gitti. Kapıda; bize suçlu muamelesi yapan, bize moral vereceği yerde üzen,kıran,yerin dibine sokan bayan öğretmen vardı. Çocuk kalbim yine korkudan hızlı hızlı atmaya başlamıştı. Öğretmen, ellerini arkaya bağlamış, yine aynı çatık kaşlı yüz ifadesiyle sınıfa göz gezdiriyordu. Tam arkasını dönmüş, sınıftan çıkacaktı ki, sanki birisi onu tutmuş ta fırlatmışçasına başını sert bir şekilde ecza dolabının köşesine çarpıverdi. Neye uğradığını anlamadan, herkesin şaşkın bakışları arasında başını tutarak,sağa sola savrularak sınıftan çıktı gitti ve bir daha gelemedi. Belki revire alınmıştı,belki de hastaneye kaldırılmıştı... İşte İlahi Adalet daha o dakika tecelli etmişti. Gencecik,masum yüreklerin başındaki örtü ile uğraşırken, "BAŞINA" neler gelmişti... Allah (c.c) o anda içimdeki bütün olumsuz duygulardan,düşüncelerden beni arındırdı,sıkışan göğsüme birden ferahlık hissi doldu. Rabbim; "Sen rahat ol kulum, ben senin öcünü aldım." Demişti.Bu olay,14 yıldır unutmadığım ve ömrümün sonuna kadar unutmayacağım bir anı oldu benim için... Ve 28 Şubat'tan 16 yıl sonra... Yıl 2013... Televizyonlardan hoş bir ses yayılıyordu: "Başbakan Erdoğan dün akşam kameraların karşısına geçerek düzenlemelerin bayramdan önce hayata geçirileceğini ifade etmesinin ardından Resmi Gazete'de yayınlanan başbakanlık genelgesi ile 1982 tarihli Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Çalışan Personelin Kılık ve Kıyafetlerine Dair Yönetmeliği'nin 5'inci maddesinde değişiklik yapıldı. Kamuda bayan personelin giyimini sınırlandıran ve başörtüsü ile çalışmasını engelleyen ifadeler ve madde yönetmelikten çıkarıldı." Sözleri her yanda yankılanıyordu. 3 yıl boyunca öğretmenlik mesleğimi başım açık bir şekilde yapmak zorunda kalmıştım. Ama artık böyle bir kısıtlama, Kahraman Lider Recep Tayyip Erdoğan tarafından kaldırılmıştı. Ertesi gün okula başım daha bir dik, daha gururlu bir ifade ile gittim.Sınıfıma eşarbımı çıkarmadan girdim ve müthiş bir huzur,mutluluk duygularıyla derslerimi işledim... 2003 yılındaki ürkek,çekingen,kalbi kırık kız gitti yerine kendinden emin, hür bir şekilde mesleğini icra eden öğretmen geldi... Bizlere bu günleri gösteren Rabbime sonsuz şükürler olsun...