37
Son günlerde Taşköprü'ye daha sık gider olmam dedemin gözünden kaçmamıştı. İçimde büyük bir sıkıntı vardı... Ruhum kör kuyularda dolanıp daha derinlere gidiyordu sanki... Aklım fikrim Zühre olmuştu... Harmana bile gitmez olmuştum. Bazen bu dağların arasında bir tek Zühre'nin varlığı için katlanmam bir imtihandan başkası olamazdı... Bana bir akşam dedem su hikayeyi anlatmaya başladı :
Zamanın birinde bir padişah varmış. Zenginliği ve adaleti ile tüm ülke ve civar ülkelerde konuşulurmuş... Ama bu padişah bir gün ne olduysa zalim ve acımasız bir hükümdara dönüşmüş. Kimse, hükümdarların birden bire neden böyle zalim ve acımasız birine dönüşmesine bir anlam verememiş... Günler böyle geçip giderken bir gün ülke komşu ülkeye saldırmış... Bir çok şehir ve kalede masum insanlar öldürmüş... Ülkedeki herkes üzgün ve çaresiz bir şekilde bu durumun ne zamana kadar süreceğini merak ediyormuş... Ülkenin kasabasındaki bir hana bir gün nur yüzlü bir derviş gelivermiş... Bir asa bir de küçük bir azık. İşte tüm eşyası buymuş... Geceyi handa yıldızlara bir süre bakıp geçirmeden evvel yatsı namazını kılmış bu derviş... Ardından pencereye bir süre daha bakmayı sürdürmüş... İşte o anda bir aralık kapanan gözleri ile bir rüya görmüş derviş... Rüyasında bir imkansız aşk ile orduların pusuya düşürüldüğü ve ardından ülkenin felaketini görmüş...
Ertesi gün hükümdarla görüşmek için sarayın yolunu tutmuş ve nihayet saraya kapısına varmış lakin bu dervişi muhafızlar içeriye almamışlar...
Padişah bahçede kara kara düşünürken birden bu dervişin sesini duymuş ve içeri buyur etmiş ve derken kendini tanıttıktan sonra gördüğü rüyayı anlatmış...
Padişah ne yapacağını sormuş...
Derviş başlamış konuşmaya :
"Sultanim demiş. Siz Gürcü kraliçesine sevdalandığınızdan bu yana artık savaş kazanamazsınız. Çünkü aklınızla değil gönlünüzle karar verir olmuşsunuz. Bu aşk gönlünüzde bulunduğu surece herkese karşı katı ve acımasız yönetiminiz sürecektir... Çünkü bu kraliçenin size yolladığı tüm mektuplar hiledir. O mektupları hiçbir zaman o yazmadı... Veziri yazdı siz hep aldandınız... Savaşta size gönderilen mektuplara da dikkat ediniz" dedi ve sarayın kapsından çıkıp gitti...
Ertesi gün Padişah, dervişin geleceğini beklemiş lakin gelmemiş derviş... Padişah ne yapacağını bilemeden günler günleri kovalaya dursun, düşman kuvvetler sarayı kuşatmış. Padişah ve saraydakiler hiç çatışmadan teslim olmuş ve zindana atılmışlar... Zindanda uzun süre hapis hayatı yaşayan padişah artık sonunun geldiğini anlamış ve idam edilecek günü beklemeye başlamış... Kraliçeye tutkun derecesine sevdalı olan padişah son anda bile yüreğinden bunu atamamış... Belki de onu felakete sürükleyen tüm bu mektupları kafasında çok farklı bir şekilde hayal etmişti... Tabiri caizse bu aşk gözünü kör, hayatını zindan etmişti. Şimdi kaldığı zindan onun hayatında sarayın en baş kösesindeydi hep ama farkında değildi...
Sonunda Kraliçe ile anlaştı ve taviz vererek ülkesine döndü. Ama halkı artık onu hükümdar olarak görmüyordu... Büyük pişmanlık duydu bu halinden... Bir ülkenin mahvına sebep bu imkansız aşk sebepti... Ülkeyi oğlu yönetiyor ama kendisine hiç kimse bir şey danışmıyordu...
Birkaç yıl sonra sarayın dışında küçük bir evde yaşamını sürdü. Hapis değildi ama tecrit hayatı sürüyordu adeta...
Dedem bir süre süre sustu ve sözlerine şöyle devam etti :
"Aşk dünya kurulduğu günden beri
hep başrolde oldu... Kimini ağlattı kimini sevindirdi kimine ümit verdi kimine acı... Ama kimse vazgeçmedi ondan, vazgeçmeyi çok denedi bazı kimseler... Öyleleri çıktı ki bir değil bin ölümü göze aldı, candan geçti... efsaneleşti. Aslında her aşk, kendi sevdasının efsanesidir.
Tahir'im, biricik evladım! Güzel torunum, geçenlerde kilimi dokuyup bize hediye eden o kıza sevdalandığını biliyorum... Şunu unutma her şeyin bir saati vardır ama aşkın yoktur... Gönlündeki sevdanın iklimi ve mevsimi yoktur...
Ama her şeyde bir hayır vardır...
Mevla'm neylerse güzel eyler" dedi ve omuzuma dokundu. Ardından kapıya yöneldi... Kapı acı bir gıcırtıyla açılıp beni kendime getir gibi olmuştu... İçime bir ferahlık vermişti. dedemin anlattığı bu hikaye ve bu anlattıkları...
Dolunay , dağların ardından yükselince uykuyu unutur olurdum nu saatlerde ama bu gece gözüme perde inmiş gibi bir ağırlık çöktü gözlerime...
...