Fedai Umut dayı bir gün kahvede yöremizin en ünlü şairi Huzuri' den bahsetmişti. Çokça işitmişti köydekiler bu ozanı lakin hiç görmemişlerdi. Fedai dayı söz verdi bize. Onu köyümüze davet etmeyi teklif ettik o da memnuniyetle karşıladı.
Ertesi hafta öğle olmadan köydeki kahveye Huzuri teşrif ettiler. Köydekilerin hoşbeşinden sonra başladı hayatını anlatmaya:
Ben 1886 yılında Artvin Yusufeli ilçesinin zor (esenyaka) köyünde doğmuşum. Asıl adım Ali Coşkun'dur. Herkes beni "Huzuri" olarak bilir. 20 yaşına kadar medresede öğrenim gördüm. Yetişmemde Asık Nazmi ve büyük bir aşık olan Yusufelili aşık izninin emeği çoktur. Babamın yardımıyla mehri, serdari, şahveri gibi aşık ve şairlerle tanışma imkanı buldum. Türkiye içinde (Artvin, Ankara, Eskişehir, istanbul, Bursa, İzmir) ve dışında (Kafkasya) çeşitli yerleri gezip dolaştım. Birinci dünya savaşına katildim ve savaş bittikten sonra memleketimde nüfus memurluğu yaptım. Bu görevini 1930 yılında bırakarak baba mesleği olan çiftçilik ve hayvancılığa geri döndüm. Bu arada imamlık da yaptım. Bölgemizde de efkâri, karari, kemali ve müdami ile karşılaştım.
20. yüzyılda Artvin, Erzurum ve Ardahan'da yetişen tüm aşıklar "huzuri kolu" olarak adlandırılmıştır.
Hem aruz hem de hece ölücüsü ile şiirler yazdım. Sözlerini burada tamamladı... Fedai dayı söze izinle başladı :
Aşık Veysel'den teknik olarak ve külliyat olarak daha büyük bir aşık olmasına rağmen torunlarında bulunan ve bugüne kadar hiç yayınlamamış olan şiirleri kendilerinde kaldıkça ve bu şiirlerin yayınlanmasını kendileri engelledikçe gerçek yerini bulamayacaktır dedi. Ve devam etti:
En önemli yapıtı "ters öğüt destanı" olarak bilinir.
Ters öğüt destanı
bir nasihatim var zamana uygun
tut sözümü yattıkça yat uyanma
meşhur bir kelamdır sen kazan sen ye
el için yok yere ateşe yanma.
here nere gidersen eyle talanı
öyle yap ki ağlatasın güleni
bir saatte söyle yüz bin yalanı
el bir doğru söz söylerse inanma.
kime iyi desen darılır söver
merhamet zamanı değilmiş meğer
yanında birini kesseler eğer
bir hançerde sen vur sonra utanma.
cabadan bir kahve verme ahbaba
evvel ahir seni verir kasaba
paran çok var ise yatır şaraba
olur olmaz sadakaya güvenme.
üç parmak noksan ölç ölçersen kile
tatlı söz konuşma bir kimse ile
dört kuruşa sekiz kuruş et hile
hilekarlık hoş sanattır usanma
eğer ister isen efkar görmemek
asla gönül yapma çekme boş emek
babanın hayrına verme bir ekmek
aç kalıp da kapı kapı dilenme
hediye namıyla bir şey gönderme
adet edip hiç misafir kondurma
komşun evi yanar iken söndürme
el kari için bir adımda uzanma.
bir yetim görünce döktür dişini
bozmaya çabala halkın işini
günde yüz adamın vur kır dişini
bir yaralı sarmak için yeltenme.
keyfin bozma altı için beş için
korku çekme olur olmaz iş için
canın feda eyle bir sarhoş için
kuru sofuların sözüne kanma.
yanında namus gayret ar
bil cümle mekruhu eyle ihtiyar
meyhane dibine seccadeyi ser
safası olmayan yerde dolanma.
hakikattir sözüm eylerim tefhim
ne kimseden öğren ne eyle talim
emaneti geri eyleme teslim
öte beri geçin sakın evlenme.
huzuri neylersin dünya rıfatın
kesme doğruluktan meyl ü nağmetin
cenabı-ı mevlanın iste izzetin
her şaşkın sözün duyup bulanma.
Ardından sadlik destani şiirini okumaya başladı :
Şadlik destani
Gûş verin ahbaplar bu dasitana
Hayalet bahsinde marifetim var
Sözlerim mahsustur Ehl-i irfana
İrfan olanlara riayetim var
Riayetle yâd eylerim Fürkanı
Âlemin farkında lafz ü meani
Menkuş zamîrime Seb-al-mesânî
Tam yedi âyetten nasihatim var
Nasihatım evsafımdan artıktır
Beni vasfetmiyen âlemde yoktur
Nüfus-i âlemden askerim çoktur
Tâbiri nâkabil saltanatım var
Şöhretim dağılmış bay ü gedaya
Korkumdan velvele düşmüş dünyaya
Her nefesim benzer dem-i İsaya
Münkir olanlara mucizatım var
Mucizat iledir bunca yerim var
Hind ü Yemen gibi kazam sadhezar
Köylerimdir Erzurum’la Üsküdar
Bin İstanbul gibi vilâyetim var
Vilayet sayarım ben İstanbul’u
Cebrile almışım Sivastopol’u
El altında hazır bütün Rumeli
Arabistan’da da çok milletim var
Milletimin yoktur hadd-ü hesabı
Kim saymaya kadir katre-i âbı
İngiliz elimden çeker azabı
Şimdi Fransa’ya azimetim var
Azimetim Fransa’dan Yunan’a
Milletini muhtaç edeyim nâna
Alamanya elin edem verana
Bana yetesiye memleketim var
Memleketin alıp eyleyim esir
Nemçe’nin elini dağıtmak yesir
Acem olsun ayağ altında hesir
Haçan ki Urus’a hareketim var
Hareketim görüp hayrette kala
Kars, Tiflis, Batum’a milletim dola
Elhasıl varmalı ta Petrebol’a
Eşidenler desin çok kuvvetim var
Kuvvetli Urus ki çıkar aradan
Durmamalı Çin de çıksın sıradan
Askerim leşkerim doysun paradan
Ordan geri dönen bir tek atım var
Bir atım vardır ki dönem geriye
Kayırması güçtür verem yarıya
Bunca asker için yüz bin Suriye
Doksan bin etmeden bir tek itim var
İtlerim hıfzeder bunca davarı
Zay’olan davarlar çobanın kârı
Lüzum görünürse binsin süvari
Elli bin milyon hazır atım var
Atlarım beslenir hazır tavlada
Yalan değil, dediğimden ziyade
Pasin yetmez ise arpaya sade
Göle’de her evde bin bağ otum var
Otum yetesiye olur her günü
Bir askere kesem bir tek koyunu
Pîrinç ektirmişem Kiskim’i, Van’ı
Bulgur için güzel Beyazet’im var
Beyazet’ten askerimin bulguru
Tütün ektim Ardanuç’u, Murgul’u
Lahana bostanı hep Anadolu
Hesap et ne denlü me’külâtım var
Me’külâtım dediğimden ziyade
El altında olan zevk ü safada
Kabak ektim Uşhum ile Körta’da
Homhal’da patates külliyetim var
Külliyetim patatesten Homhal’dır
Binat ile Melo havası çöldür
Nigzivan, Nusuncur şalgamı boldur
Orada temizce Danalet’im var
Danalet’ten bir fark yoktur Zoybar’a
Arcivan Deresi boyanmış kara
Utav’dan atlayıp varam Zapor’a
Zapor imamiyle muhabbetim var
Muhabbetim vardır anlamaz goşa
Babası çingene kendisi paşa
Orada ki tutulursam bir kışa
İnim çay aşağı Vecanket’im var
Vecanket’ten Ahalt yahşıdır hâlâ
Deli gönül ister orada kala
Oradan Öğdem’e eğer yol ola
Saklar Ahmet Çavuş ne mihnetim var
Mihnetim yok, Öğdem vergili yerdir
Şadut’un adamı gayet hınzırdır
Ahot ahalisi er oğlu erdir
Ordan Zor’a doğru iradetim var
İradetim günden güne artırdım
Araya söz geçti beni itirdim
Bütün tüccarları borca batırdım
Neml(i)oğlunda yüz yük matlûbatım var
Matlûbatım tutmuş dünyayı tamam
Pîr-ü civan eyler bana ihtiram
Boynumu kesseler doğru söylemem
Yalan söylemekte meharetim var
Meharetim var doğrusu yalana
Neyim gider dünya gitse talana
Methetmekle nolur beni bilene
Tanıyanlar bilir ne kudretim var
Kudretim yok varam gidem bir yana
Züğürtlüğüm gelmez vasf-ü beyana
Müflis olduğumuz çıktı ayâna
Şimdengerü kime ne minnetim var
Minnetim kimseye olsa nâreva
Yamalı tencere yakışır eve
Eski kırık sahan bir kutus tava
İşlemez “Priyol” bir saatim var
Saatın kalmıştır bir yelkovanı
Dağılıp gitmiştir geri kalanı
Yapının yıkıldı yoktur tavanı
Bir eski şekilde şerafetim var
Şerafete yetmez mi olayım mağrur
Adımız söylenir dünyada meşhur
Borçludan kalmadı kapıda çamur
Ayaklar sesinden çok zahmetim var
Zahmetim var kuruttular hâkimi
Yükseltsem bir batman olmaz yükümü
Hâşâ sizden borçlu alsın ......
Evim takımından bir sepetim var
Sepetim eskidir bir yeni alsam
Kurtulup mihnetten şâd olup gitsem
Şükrederim on beş günde bir bulsam
Arpa ekmeğine kanaatim var
Kanaatim vardır katıksız nâna
An’içün düşmezem gam-ü hicrana
Deli gönül borcun nedir yalana
Yalan ile ömrüm verdim talana
Huzurî çok yalvar Nebî Zişana
Şefaat eylesin ben nâtüvana
Şaşırdım ettiğim cürm ü isyana
Çok günah eyledim hecaletim var.
Son olarak Zincir-i Aşkına Etti Giriftar şiirini okudu
Zincir-i aşkına etti giriftar
Bir şuh-i nazenin bir şuh-i Tatar
Naz u eda ile çok eyler reftar
Keman gibi kara kaşlar ok atar
Meşverlikte güzellere şan verir
İşve mektebinde imtihan verir
Kirpiği can alır la`li can verir
Sevda pazarmda can alır satar
Ey gönül kimedir naz u niyazın
Ah edip çıkarma arşa avazın
Damına çün düştü ol hilebazın
Huzuri bu yerde hele çok yatar
Kahvedeki ahali bu halk ozanına çok teşekkür etti. Allah sağlıklı huzurlu ömür versin diye çokça dua ettiler.