62
Yusufeli Corgenisli Mustafa Pehlivan ve Zaviskali Huseyin Pehlivan
Taşköprü den gelip geçen insanların en coşkulu olanları belki de pehlivanlardı. Güreşlerin yapıldığı zamanlar şölen zamanlarından farksızdı. Kahvedekilerin hemen hepsi gençliğinde güreş tutmuş ve güreş hikayeleri dilden dile anlatılırdı. Onlardan biri de Kerem Çamdağı dedeydi. O gençliğinde çok güreş tutmuştu ve şimdi ancak o güzel anıları gençlere anlatmayla kendini avutuyordu. Söze şöyle başladı:" Davul-zurna güreş havaları çalmaya başlayınca, genci, ihtiyarı, kadını, erkeği yani yediden yetmişe herkesi bir heyecan, bir coşku kaplar, bakışlar değişir, içler tatlı bir ürperti ile dolar, bir heyecan kasırgası sarar ki insanı, anlatılamaz. Halk güreşin yapılacağı tarlanın, sahanın, meydanın etrafını halka biçiminde sarar, büyük bir vecd içinde güreşi seyre koyulur.
Güreş sabahtan akşama kadar dahi sürecek olsa ilgi asla azalmaz, açlık susuzluk akla gelmez, sıcağa ya da yağmura aldırış edilmez. Yenen kadar yenilen güreşçi de bağra basılır, sevilir ve alkışlanır.
Yiğit delikanlıların er meydanlarında göstermiş olduğu cesaret, dirayet ve türlü güreş oyunları, ak saçlı nineler ve dedeler tarafından torunlarına anlatıla anlatıla gerçek bir kültür mirası olarak günümüze ulaştırılmıştır.
Yüzyıllarca meydanlarda yalnızca karakucak güreşlerinin yapıldığı Yusufeli'nde, 1936 yılından itibaren karakucak güreşlerinin yanı sıra minder güreşleri de yapılmaya başlandı.
Yusufeli namlı ve sırtı yere gelmez pehlivanlar şehridir... dedi ve devam etti.
"Hazreti Hamza kutsanarak başladığı sanılan Yusufeli güreşlerinin başlangıcı tarihin derinliklerinde saklıdır. Ancak şu var ki Yusufeli nüfus bakımından ülkemizin beş binde biridir. Türkiye'nin hiçbir yöresinde, nüfusuna oranla bu kadar sayıda güreşçi yetiştiren, bu denli yoğun başarılar elde başka bir ilçe yoktur.
Yusufeli de güreşlere başlarken cazgırın coşturucu söylemi şöyleydi:
Pirimiz Hamza Pehlivan
Aslımız neslimiz pehlivan
İki yiğit çıkmış meydana
İkisi de birbirinden merdane.
Birine derler …. Pehlivan
Mandayı dalından atar!
Çeker gönünü yırtar!
Ötekine derler …. Pehlivan
Tozu dumana katar
El yerde diz yerde
Haydi aslanlar güreş tutun düz yerde
Altta kalırsan yerinme
Üste çıkarsan sevinme
Rusya'nın değişik yörelerinde güreş yaptığı halde sırtı yere gelmeyen Çörgenisli Mustafa Pehlivan, uzun zamandır başpehlivanlığını sürdüren, askerken şampiyon olan Maksut Arslan, on yıl Artvin'in başpehlivanı olan Ersisli (Kılıçkayalı) Hüseyin Pehlivan, ondan başpehlivanlığı alan, 3.ordu birincisi,Demirkentli Faik Eken, yine Demirkentli minder güreşinin unutulmaz isimlerinden Mehmet Sosanoğlu Yusufeli'nin yüz akı olmuşlardır.
Bunlar içinde en ünlü olan pehlivani Corgenesli Mustafa pehlivandır.Asıl adı Mustafa Akdağ dir.1899 yılında Corgeniste doğmuştur. İlk defa Tiflis'te fırın işçisi olduğu dönemde güreşle tanışmıştır. Gürcü patronu onun gücünü kuvvetini görünce güreşe yönlendirip gelişmesine maddi manevi destek vermiştir. Sonrasında Balkan Şampiyonu olmuştur. Koca tepesiyi iki parmağıyla tutup götüren bir yiğittir. Bu dönemde kısa sürede kendini göstermiş ve sırtı yere gelmemiş bu dönemden sonra köyüne geri dönmüştür.
Bir gün Yusufeli hükümet konağının önünde Türkiye güreş şampiyonası yapılmaktaydı. Peşrev çekerken meydanda tur attıkça şişmeye başladı ve pazuları kabardı. Sanki pazularında bir karpuz vardı patlamaya hazır...
Şükrü Çakal'ın anlattığına göre bir zamanlar Erzurum'da Erzurum valisi ve eşi makam arabasına biner ve şoför arabayı çalıştırır lakin araba yürümez Çorgenisli arabayı arkadan iki eliyle aracı havaya kaldırınca tekerlekler boşalır ve hareket etmez ve vali bey arabadan iner ve canı sıkılsa da esi bu kişinin ödüllendirilmesini vali bey söyler ve Çorgenisli ye Erzurum'da kadro verilir.
1951 yılına kadar güreşe devam eden Çorgenesli Mustafa pehlivan yenilmez pehlivan olarak ün salmıştır. Onu tanıyanlar ve güreşini izleyenlerin dediğine göre boylu poslu bir pehlivandı. Yaslı halinde bile peşrev yapıp sonra da adalelerini şişirmesi ile o zayıf adam birden bire canlı bir delikanlıya döner ve bu görüntü izleyicileri adeta büyülerdi. Corgenisliyi çevre illerden bile tanımayan yok gibiydi. O yaslanmasına karşı güreşten kopmuş değildi. Toplantılarda ve bayramlarda davul ve zurnalar çalınca güreşler tutulunca halkı coşturmak için Çorgenisli Mustafa pehlivan da er meydanında görmek isterlerdi.
Rivayet edilir ki Çorgenisli çocukken çobanlık yaparken dağda uyur ve Allah tarafından bir rüya görür ve buna iki camış kuvveti tam üçüncü camışında boynuzu eksik kuvveti verilmiş ve bir de dua öğretilmiştir. Evlerinin önünde bir kaya varmış dua edince o kayayı kaldırırmış ve kaldırınca da güreşe gidermiş. Kaldırmazsa gitmezmiş ama gerçekten sırtı hiç yere gelmemiş.
Yusufeli'de karakucak güreşleri yapılır ve onun da fotoğrafları basılıp çoğalırdı ve zamanın fotoğrafçısı Foto Hikmet iki buçuk liraya satıp ona yardımda bulunurdu. Fermanını taktı duasını yaptı ve pazuları güvercin gibi şişip iniyordu. O gün Çadırcının kahvesinin önünde sordular kaç yaşındasın diye. O da soruyu soran Munip Cadirci'ya "kaç yaşında görünüyorum " dedi Munip abi de "elli" deyince hiddetlendi ve "ben elli yaşında olsam şimdi güreşirim" dedi seksen yaşındayım dedi..."
Kerem dede anlattıkça kahvedekiler o ani yaşıyormuş gibi coşkuya kapıldılar... Ölen pehlivanlara Allahtan rahmet dilediler kalanlara ise sağlık ve hayırlı bir ömür dileyerek sözlerini tamamladı Kerem dede....
O akşam dedem Çorgenisli Mustafa Pehlivanın güreşini yerinde izleyen dedem cihana onun gibi bir yiğit bir daha zor gelir dedi. İnşallah gelecek nesiller onun tanıdıkça onun başarılarını hiç bir zaman unutmayacak dedi...
Dedem vaktiyle genç bir delikanlı iken harman yerinde güreş tutarken henüz gönlünde kimse yokmuş ve köyün kadınları böyle bir yiğidin gönlünde acep kim ola diye söylenedursun dedem nenemi görünce sevdalanmış ve köyün kadınlarının nenemin aşağılayıcı sözlerine nazire yaparcasına güreştiği bir gün rakibinin sırrını yere serdi ve kendini izleyen kalabalığa dönerek:
"Bu can bu tende oldukça
bu beden ona
kurban olsun "dedi ve kalabalıktaki homurtu kesildi ve herkes evlerine dağıldı....
Bir harman yerinde Zühre'nin güzel yüzünü ararım bu hikayeden sonra... Belki ben de dedem gibi ona söyleyemediğim sözleri bir çırpıda söyler ve bu yürek yangınından belki de kurtulurum...Kim bilir....