Beni kapı eşiğinde görünce biraz şaşırdı ve neden buraya geldiğimi soracak vakit Zühre'nin dedesi, dedeme dönerek;" ben davet ettim delikanlıyı" dedi. Dedem bir şey demedi ama yüzündeki ifadeye bakılırsa söyleyeceği çok şey vardı ama nasıl olduysa sükûnetini korumayı başardı. Posalar getirdiği eşyalardan Zühre'nin dedesi almadı... Konu komşular birkaç kap kacak almış ve evlerine mutlu dönüyorlardı.
Güneş tam tepede öğlen sıcağını köye alabildiğince ulaştırırken dedemle ben de yarın yayladaki eve gitmek için hazırlık yapacaktık. Nenem o lezzetli ketelerinden ve cadılardan yaptı ve birkaç yiyecek hazırladı ve dedemle bende atlara yem verdik...
Gece boyunca Zühre'yi düşündüm yine... Zühre, dedesinin evindeki o sofrada bana öyle güzel gülümseyişinin altında bir şeyler olmalıydı. Sanki ona yazdığım mektubu okuduğunu gülüşüyle söylüyordu. Sahi bu mektup kimdeydi? Şimdi mektubun nerede olduğu düşüncesi beni yeniden kaygılandırıyordu.... O an yatağımın başucuna ceketimin cebinde o ana kadar fark etmediğim bir kabarıklık fark ettim. Elimi uzattım ve bir kağıt olduğunu gördüm. Bir zarf daha doğrusu. Yoksa bu aradığım mektup muydu? Evet oydu. Ama nasıl olmuştu ta bu mektup cebimde bulunuyordu.
Perendeden sızan dolunayın parlaklığı odaya hafifçe aydınlatmıştı. Ama bu kağıtta yazılanları yine de okumayı zorlaştırıyordu. Işığı açtım ve masaya kuruldum. Elimde Zühre'ye yazdığım mektubumu şöyle bir çevirdim . O da ne? Mektubun arkasında el yazısı ile şunlar yazıyordu:
Sevgili Tahir! Bana yazmış olduğun mektubu okudum. Kimi zaman güldüm kimi zaman ise gözyaşlarına bozuldum. Bu dünyanın en güzel sözlerini benim için bir araya getirip bana olan duygularını dile getirmişsin. Beni bu kadar beğenip sevdiğimi bilmiyordum. Bu belki de hissettim en güzel duygu. Sana sorduğum sorunun cevabini da yazman beni çok mutlu etti. İnşallah Kars'taki Cılavuz Köy Enstitüsü'ne gider ve öğretmen olarak mezun olup çalışmaya baslarsın. Bunu başaracağından hiç şüphem yok. Çoğu gece Taşköprü'de seni izler ve seni neyin bu kadar düşündüğünü merak ederdim. O sırrını artık biliyorum. Dolunay gecelerinde Çoruh'a şiirler okumanı da çok ama kıskanır ve beni de Çoruh'u sevdiğin gibi sevmeni isterdim. Geçen yıl Tacar'ın gölünde seni ilk kez gördüm. Sen ise benim senin görmediğimi düşündün. Ama öyle değildi. O gün yüreğimde ilk kez bir heyecan yaşadım. Sonra köye yine geldiğimizde deden beni kurttan kurtarmıştı ve Yusufeli'nde at arabası kazasında benim hayatimi kurtarman ve son olarak dedemin evini söndürmek için çabalaman...Tahir sen benim kaderimsin. Bunu şimdi daha iyi anlıyorum. Sana duyduğum aşkı Çoruh kıskanır ve bir de benim en sevdiğim çiçeğin altın otu olduğunu nereden öğren bilmiyorum ama bu otun sarımsı rengi olağanüstü güzellikte...Zühre'nin yazısı burada bitiyordu...
Dolunay gecesinde Zühre'nin yazdığı mektubu alıp evin arka bahçesindeki otların mis konusunda birkaç kez daha okudum ve okudukça başım döner gibi oldu. Evin arka bahçesinde önceleri bir kaç türde ot vardı ve bunlar ilkbahar ile rengarenk açardı. Ben de çok severdim bu çiçekleri... Dedem ve nenem de bunu bildiği için ademotu, kurtotu, hayıt, karabaş, ılgın, adaçayı, yaban nanesi, kırlalesi, kardelen, çobançantası , çetinlik, civanpercemi, gelincik, yabanihanımeli ile süslemişlerdi burayı. Zamanla bu bahçeyle daha çok ilgilenir oldum. Ben de ilkbaharın bin bir renkli kandilli sümbül , papatya, gülhatmi, çançiçeği, çayırgüzeli , manolya, menekşe dam gülü , çarkıfelek, ıtır, ortacalarını diktim. Rüya gibi bir bahçe oldu gitgide... Tahta kutusunda tohum olarak duran kadın tuzlugu,haseki küpesi, gülibrişim,leylak,yasemin,mimoza, böğürtlen, yusufçuk, sarmaşıklar da toprakla buluşacağı günübekliyordu... Bu çiçek tohumlarımı buraya Zühre ile beraber dikmeyi ne çok isterdim. Bu bahçede vakit geçirmeyi çok seviyordum.
Bu gece şu dolunayın müthiş güzelliğinde ve diktiğimiz çiçeklerin kokusunda bir rüyadaymışım hissi uyandiriyordi.Zuhre'ye olan sevdamdan buraya daha çok gelip geceye ama en çok ta çiçeklere şiirler okumayı istiyordum...
Elimde Zühre'nin namesi, gökte tüm aydınlığı ile dolunay, yerde bin bir renkli çiçekler, Taşköprü ve Çoruh'un akıp giden zamanı kaydeder gibi kader birliği... Gökteki yıldızları bir bir toplayıp Zühre'ye taç yapıp onu tatlı mi tatlı gülüşü ile bir süre izlemeyi ne çok isterdim. En çok ta o an içinden geçenleri dile getirirken kahverengi gözlerine uzun uzun bakmayı isterdim.