68
Anadolu'da yüzyıllardır kadınların ve genç kızların elinde, ilmek ilmek dokunarak evleri süsleyen halı ve kilimler en önemli geleneksel el sanatlarından biridir. Dile gelmeyen sözler orada motiflerle hayat bulurdu...Motiflerin bir dili vardı Renklerin ise anlamı...
Zühre'nin geçen yazdan bu yana gizli gizli kilim dokuduğu ilk kez yayladan döndükten sonra karşılaştığımızda bana söylemişti. "Bunu sana hediye edeceğim "demişti ve ekledi : "Çocukken nenemin yanında ona yardım eder hem de halı ve kilim nasıl dokunacağının inceliklerini bana gösterirdi. Nenem çok kilim dokudu. Öyle ki gözleri bozulmaya başladı ve bu yüzden halı dokumayı bırakmak zorunda kaldı" dedi. Zühre, uzaklara bakarak sözlerini şöyle sürdürdü :
Yusufeli'nde oturan en yakın arkadaşım olan Nazan'ın (Koçyiğit) bir sözü geldi aklıma; "Kilimin Anadolu kadınının dili olduğunu" ifade ederdi. Anadolu kadını fazla konuşmaz, ama dokuduklarıyla çok şey anlatır. O, Yusufeli'nde açılan bir hali kilim dokuma kursuna katılmıştı. Kilim dokumayı orada öğrenmişti. Ama zaman zaman bana şunu söylerdi: Benim dokuyacağım hali ve kilimler hiç bir zaman senin gibi olmayacak "derdi çünkü sen motiflerin renklerin hislerin en saf ve el değmemiş tarafındasın . Kendin gibi güzel ve göz alıcı motifli kilimler veya halılar dokuyacaksın. Buna eminim" derdi...
Bir de şunu demişti:
"Birgin bir sevdiğim olursa ona ne dokuyacaksın" demişti de bir süre öylece kalakalmıştım...Sanırım o sorunun cevabını Nazan'a söylemenin zamanı geldi. "Ben dokuduğum kilime bukağı motifini işleyeceğim. Bukağı atlar kaçmasın diye ayağına bağlanan bir tür iptir. Kilimdeki anlamı ise evlilikte uzun ömürlülüğü, kuvvetli bağı ifade eder" dediğimde Nazan çok şaşırmıştı. Ancak mutlu olduğu gözlerinden belliydi...
Nazan'ın ablası Enstitü mezunuydu. "Motifleri seçmende ablamdan yardım alıyorum"derdi.Kursa annemle birlikte gidiyorum. İnancımız, geleneğimiz göreneğimiz kilime yansımış. Kilim bize çok şey anlatmakta. Kilimde dokunan motiflerin anlamı olduğu gibi her rengin de bir anlamı var. Yeşil ferahı ve bolluğu, kırmızı ateşi, sonsuzluğu, hükümdarlığı, sarı güneşin doğuşun... "
Nazan'la son karşılaştığımızda "şu an kaplumbağa motifli kilim dokuyorum. Kaplumbağa motifli kilimin Türk mitolojisindeki anlamı, ebediyet ve sonsuzluğu temsil etmekte" demişti.. Zühre'nin benim için kilim dokunmakta olduğunu söyledikten sonra köyde benden daha mutlu bir kişi daha yoktu...
Birkaç yıl önce köyde olan bir olayda Çoruh'un renkleri kızıllaşmıştı da onu hayra yoran hiç insan çıkmamıştı. O günlerde ben ise daha iyimserdim. Kahvede bir tek ben hayra yormuştum. Bir acemiliktir olmuştu demiştim de başka bir şey denemiştim.. Sözü edilen kızın adı Zahide'ydi sevecen ve herkese yardım eden iyi kalpli ve çalışkan bir kızdı... Genç bir kızın acemiliklerine ağır iftiralar atıp sonra da sevda türkülerini sarhoş ağızlarına alarak söyleyen ve gece gece onun evinin önünde serkeşçe naralar atanların sözlerine dayanamayıp; kor attıkları gecenin gizemine ve yürünemez denilen yolların geçip dolunay gecesinde Çoruh'un hırçın sularının çarptığı köprünün bir ayağında son bulmuştu bu kızın hayatı....
O olaydan bir hafta sonra köprünün bir ayağında genç bir kız cesedi bulunmustu.Hemen oracıkta Çoruh'tan çıkarılmış ve ne yazık ki vefat etmişti. Tertemiz yüzü ile sanki az önce uykuya dalmış gibi huzurlu bir hal almış gibiydi...Köydeki herkes üzgündü ama o lafları çıkaranların üzülmesi hiç bir anlam ifade etmiyordu...Onlar ölene dek o kızın yüzünün intikam alan bakışıyla yaşayacaklardı... Bu onlara yeterdi desem neyi değiştirirdi ki. Gencecik bir kızın hayati sönüvermişti...
Zahide'nin ansızın ölümüne bir üzülen de Zühre'ydi. Vakti zamanında Zühre'yle çok vakit geçirmiş ve onunda kardeş gibi olmuşlardı. Çeşme başında güğümle su getirdikleri gün sanki az önce yaşanmıştı. Ellerine kına yaktıkları gün şimdi acı bir hatıra gibi gönüllerde her daim yer alacaktı...Sandık başında yaptıkları manili sohbetleri, hayalleri, sevdiği türküleri, yürekteki saklı sevdasını ve ilkbahar çiçekler neşeyle güldüğü günleri... Onların hiçbirisi bir daha yaşanmayacak olması en asidiydi belki de Zühre günlerce onun ölüme ağlamıştı.. Daha önceki sevinçlerimizde ve olaylar ile bu ani ölümde bile Zühre ile yine aynı duyguları yaşamınız bilmeden...
O günlerde Çoruh delirmiş gibi akarken Zahide'nin ölümü Çoruh'u bile etkilemiş gibiydi... Taşköprü nice savaş, saldırı, göç, hainlik, katliam, açlık hastalık görmüştü ama bu gördüğü ona çok gelmiş gibiydi... Düşman işgalinden kurtuluş günü nasıl sevinç içinde elbirliğiyle kutlanmıştı . Köyde böyle kötü niyetli bir kaç insan hiç bir vakit olmamıştı ama bu sefer gencecik bir kız iftira yüzünden yaşamını yitirivermişti. Sorumlular sonunda çok pişman oldular ama ne yazık ki bu Zahide'yi geri getirmiyordu. Jandarma ekibi zanlıları araca bindirip götürdüğünde köydeki hemen herkesin bedduaları ve ağlayışları köyün semalarını kaplamıştı. Allah böyle insanları ıslah eylesin... Allah doğru yoldan ayırmasın... Amin
Sonbahar yağmurları yağmaya başladığı günlerde köyün patika yolunda bir grup gazeteci meraklı gözlerle yağmuru izliyorlardı. Görünürde minibüs yoktu. Anlaşılan minibüsü şoseye bırakmışlar ve köye kadar yürüyerek gelmişlerdi... Bunların köyümüze ziyaret amaçlarının birkaç yıl önce olan ve köyde hemen herkesin bildiği talihsiz Zahide'nin acı olayıydı...Gazeteci olduğu anlaşılan biri köy kahvesinde arkalarını da alıp muhtara ve olayla ilgili mülakat yaptı. Tanıkların ilk elden bilgilerine dinlediler ve kaydettiler... Haber yapma sözü verdiler bir de. Bir hafta sonra Türkiye gündemine oturdu bu haber. Köye sürekli gazeteci geliyor bilgi alıyor, Zahide'nin mezarına gidip dua ediyorlardı. Cuma günü köy camiinde mevlit okundu ve ardından pilav hayri yapıldı. Zahide'nin ailesine sağlıklı ömür dilediler. Bir daha böyle bir olay yaşanmaması için eller semaya açıldı ve dua ettiler...Bir ay sonra UNICEF ekibi Türkiye'ye geldi ve köyümüze de uğradılar. Zahide'nin acı olayına üzüldüler. Demek ki acının dili yoktu...Dünyanın çeşitli yerlerinden insanlar geliyor Zahide'nin mezarına güller karanfiller bırakıyorlardı...
Valilik ise Zahide'nin fotoğrafını, onun çok sevdiği el dokunması bir halıya işlemeye karar verdi. Köyün dağlarından toplanan otlar ile doğal kök boyası yapıldı ve tüm hazırlıklardan sonra örmeye başladılar... Köyündeki hemen herkes yardımcı oldu. Zühre de dokumaya yardım etti. Hem de Zahide'nin gözlerinin olduğu bölümü dokudu. Her ilmekte Zühre'nin gözlerinden yaşlar döküldü ve Zahide'nin gözlerine damladı. Zahide'nin gök mavisi gözleri sanki caniymiş gibi Zühre 'ye bakıyordu...Bu halı Zahide'nin doğum gününde evinin önünde asildi. Onu tanıyanlar ve bu halıyla sanki onu yeniden görüyorlardı... Onun her doğum gününde evine bakan dağlarda bir yıldız kayıp gider... Bir hüzün çöker görenlerin yüreğine...
...