77
Nazenin Düğünü
"Köy Enstitüleri ilkesi tamamıyla bizimdir. Taklit değildir. Çünkü millet sevgisi gibi bir kaynaktan ilhamını almıştır. Pedagoji kitapları yazmaz, klasik pedagoji bilmez. Çünkü eğitim kuramı değil, ulusal kalkınmanın temel ilkesidir. "Hasan Âli Yücel Milli Eğitim Bakanı
"Öküz tahta çıkarsa padişah olmaz ama saray ahır olur"
Çerkes atasözü
Köye geldiğimizde köyde yer yerinden oynadığını acı acı bakarak öğrendik...Şu bir kaç gün sanki yıllar geçmiş ve tüm dünya değişmişti... Sanki bıraktığımız köy bu değildi de bizler başka bir yere gelmiştik. Şu karşı dağlar, şu nazlı nazlı akan Çoruh ve tarihi Taşköprü bize yabancı bir yerin unsurları gibi geldi. Yusufeli'nden Susuz'u gidip yaptıkları başvurular sonuçsuz kalınca içinde bir isyan başladı Mustafa gibiler... Mustafa, tüm sene boyunca köyünde hep "cayırlar biçildi, tarla biçildi, harmanlar dönüyor, el kadar kağıttan haber yok." derdi. Mustafa artık bir dahaki yazı düşlemekte aynen benim geçen yıl beklediğim gibi. "Bundan sonra kim bilir kimin kapısında kul olurum" dedi içinden..."Artık Gani Ağa'nın tüm köylüyü hayattan kan kusturduğu günlere dönmeyeceğim" dedi içinden kim bilir kaçınca kez Mustafa.
Reşat ve Gani Ağalar enstitüleri karşı güçlerini birleştirmeye karar verdiler. Köyde Enstitüye kayıt yaptıran öğrencilerin ailelerini tehdit etmeye başladılar. Bu arada Reşat Ağa'nın haylaz oğlu Sercan ile Gani ağanın güzel ve şımarık kızı Nazenin'in evlendirmeye karar verdiler... Nazenin evleneceği kişiyi görmemişti ama babasının sözün üzerine söz diyemezdi. Yoksa inatçı mi inatçı bu kız herkese sözünü geçirirdi..
Onunla ilgili hatırladığım tek şey ilk okulda aynı sınıfta okuduğumuz ve diğer çocukların ondan köşe bucak kaçtığı gerçeğiydi...Bunun o vakitler hiç mi hiç anlamazdım. Sonraları Dedemden sunu söylemişti: "Ağa kızı ile Çobanoğlu'nu aynı sınıfta buluşturan anlayış Cumhuriyettir. Bu sözümü de aklından çıkarma" derdi de pek anlamazdım. Ama şimdi o kadar iyi anlıyordum ki... Enstitüye kayıt yaptırdığımı nasıl olduysa öğrenen Nazenin düğünden bir hafta önce Taşköprü'den geçerken rast geldi. Beni aşağılayan gözlerle bir süre süzdü ve yanında duran ceberut tipli adamlara el işareti yapıp yanından ayrılmasını istedi...
"Tahir hayırlı olsun" dedi Nazenin. Önceleri cevap vermedim. Ve bir süre sustum... Sözlerine şöyle sürdürdü : "Babam senin gibi enstitüye kaydolanları düşman gibi görüyor. Bir kötülük yapabilir sizin gibilere.." Allahım bu duyduklarım, bu bizi düşman gören anlayış neden neden neden?... İçimde fırtınalar kopuyordu? Bu köye ne olmuştu ki?
Öğlen ezanini okunduğu vakit camiye gittim. Namazı kıldıktan sonra Taşköprü'ye yürümeye başladım. Ben bağrı yanık ve yetim Tahirdim. Şimdi dertli Tahir oluverdim. Bu güne kadar çok hikayelere içlendiğim olmuştu. Ağladığım da...Ama bu durum diğerlerine hiç benzemiyordu.
Düğün için civar köylerden çok sayıda önemli konuklar davet edilmişti. Davetliler arasında Sefer Mehmet dede de olduğunu öğrendiğinde günlerdir görmediğim Zühre'yi bir yolunu bulup görmenin çaresinin düşünmeye başladım...
Taşköprü'de ağanın silahlı adamları nöbet tutar gibi sürekli dolanıyor ve ahaliyi korkuya sevk ediyordu... Dedem bana ve enstitüye yazılan diğer çocuklara ortalıkta pek görünmemeyi sıkı sıkı tembih etti. Ben bunun üzerine Ziver'in evine yürümeye başladım. Dedemin söylediklerini aynen aktardım. Ziver ise bana da babam bir şeyler söyledi pek anladım... dedi...
Akşama doğru Zühre, bizim evin alt sokağına yürürken denk geldi. Beni görünce mutlu olmuş bir hali yokmuşçasına dudak büktü. Onu ilk kez böyle görüyordum... Aganın kızıyla konuştuğumu ima ederek Taşköprü'de eylediğinde kiminle konuşuyordun Tahir..."Tek kelime konuşmadım ki yüreğimin kandil çiçeği" demek isterdim ama yine diyemedim... Bir hafta sonra evlenecek bir kızı kıskanmış miydi yoksa Zühre? Ağanın kızı Nazenin'le konuştuğumuz düşünmüştü demek ki... Bilmiyor ki benim gözüm Zühre' den başkasını görmüyor kalbim ondan başkası için atmıyor, Gecemi gündüzü mu her an onunla yaşıyor olduğumu... O an Zühre'ye ilk kez sarılıp ağlamak istedim. Hıçkıra hıçkıra ve hiç olmadığı kadar... Gözyaşlarım yüzümden süzülüp ayak ucuma damladı... Zühre yıldızı gökten yere indi sandım. Nefesim kesildi sandım gözlerime kapkara bir perde indi... Zühre tek kelime söylemeden çekip gitmişti. O an yere yığıldım. Gerisini hatırlamıyorum... Gözümü açtığımda divanda boylu boyunca yatar vaziyetteydim. Bir köşede Zühre'nin benim için dokuduğu kilime ilişti gözlerim... Şu güzel resmin rüyasında ölmek bile yeterdi benim için... Dışarıdan soğuk havanın eve dolması içimin yangının söndürmeye yetmiyordu...
Nazenin düğünü tüm civarda konuşulur ve söylenir oldu... Sanki enstitüye giden gençlerin rüyalarını kaçırmak için bugünü seçmişti... Zühre'de düğüne gitmiş ben ise soğuğa aldırmadan arka bahçede çiçeklerin olgun bakışlarına odaklanmıştım...
Tüm köylü borçlarını ödemekte zorluklar yaşıyor ve kurak geçen 1946 yazında sonra ne yapacaklarını kara kara düşünüyorlardı...
...