Giriş yap! Hesap oluştur!
Nedir?
Ara
Şifreni mi unuttun?
78 Çocukların eğitimi, kara günler için gizli çikinlara al - Sözümoki
06 Mart 2020, Cuma 17:23 · 518 Okunma

78



Çocukların eğitimi, kara günler için gizli çakınlarda altın biriktirmeye benziyordu.
Hacının hocanın elleri öpülmeye değer de yediğimiz ekmeği taştan çıkaranların elleri değmez mi?
Sabahattin Eyüboğlu

Nazenin evlendiği gün Yusufeli Yusufeli olanı böyle bir mahşeri kalabalık görmemişti. Davullar zurnalar,  tutumlar yeri göğü inletiyor, kulakları sağır eden ezgilerin yankıları Büyük Dağ'da yankılanıyordu.
Ben de kendimce enstitü hayalimi  gerçekleştirdiğim için içimden mutluluktan uçuyordum.
Düğün alayında geçtiği vakit çeyiz sandığını büyük bir kalabalık damat  evine götürüyor ve şimdilik başköşeye koyacaklara benziyordu. Bu sandık adeta genç kızın namusu gibiydi. Sandıkta Nazenine ait özel olarak ne varsa  bu sandıkta bulunuyordu ...
Seyre gelenlerin içinden söyledikleri bir durum da koskoca ağa kızının sandığında içinde altın gibi para gibi ziynetlerde olduğu gerçeğiydi. Kalabalık güç bela ilerliyor ve sevinç ve hüzün sanki kol kola gibi insanların yüzlerine yansıyordu. Gani Ağa bir ara çeyiz sandığını gerek olmadığına dile getirmiş ama sonradan bu fikirden vazgeçmişti çünkü çeyiz  sandığının olmaması ayıp sayılırdı ahali arasında... Gani Ağan'ın yakın dostu Garip Ağa'nın hediyesiydi bu çeyiz sandığı.. Çeyiz sandığını gören gözler hayranlığını gizleyemiyor ve fısıltıyla kendi aralarında bir şeyler söylüyorlardı.. Bu sandığın ceviz ağacından yapılmış olduğu anlaşılıyor ve üzerindeki motifli el işçiliği harikulade görünüyordu...
Nazenin bütün düşleri, rüyaları,  ümitleri, hayalleri, korkuları kısaca  kendine ait ne varsa bu sandıkta bulunuyordu. Görünürde ise sandıkta gelinin iç çamaşırları, gezmelik elbiseleri, gelinlikleri, nişanlıkları…Özel işlemeli dantelleri, yazmaları, tülbentleri, gene özel günlerde giyeceği şalvarı bulunurdu...
Sandığın tabi ki bir kilidi vardı ve o kilit köşe bucak, en gizli yere saklanacaktı. Nazenin bu sandığı herkese  açmayacaktı ve içinde ne olup olmadığını yakınları hariç kimse bilemeyecekti. Konağa yaklaşan kalabalığa diğer misafirler de eşlik edince büyük bir karmaşa oldu...
Gani ağa bir ara davulcuya bir el işareti yapıp susturduğu vakit, çeyiz sandığını taşıyan kişilere dönüp şimdilik  kapının önüne bırakın dedi. Düğün sahiplerinden önemli birkaç kişi sandığı tam indirecekken sandığın altından buluşmuş bir kağıt düşüverdi...Herkes bir anda korkuya kapıldı ve sessizlik hakim oldu. Gani Ağa, Kâhya Zülüf'e işaret etti. O da kâğıdı bir hışımla alıp okumaya başladı.. Gani ağanın yüzü bir anda gerildi ve sinirden köpürerek :
Adamlarına dönerek derhal Tahir'i bulmalarını söyledi ve devam etti :
-Tahir ulan it oğlu it ne cehennemdeysen çık ortaya...

Buğulu bir vadinin ruhuma tesir eden muhteşem güzelliğini izlemekteyim. Ben, o sözleri söylendiğini duymadım. Zira o an tepeden Çoruh'u izliyor ve Zühre'yi yani "gönlünün kandil çiçeğini" düşünüyordum. Bir çobanın hızlı hızlı koştuğunu gördüm anda bir şeylerin ters gittiğini hissettim. Gelin çoktan konağa gelmiş olmalıydı.. Çoban yanıma yaklaşınca  bana "çabuk saklanman  gerek Tahir" dedi. "Neden "diye sorduğum vakit "Nazenin çeyiz sandığında sana yazılmış bir not çıkmış. Ağa öfkeden kurdurdu. Her yerde seni arıyor" dedi. Dehşete düştüm o an. Demek Nazenin son oyununda kurban olarak beni seçmişti...Kağıtta  Nazenin, Sercan'ı değil beni sevdiğini yazıyor ve uğuruma ölümü göze aldığı sözleri ile not tamamlıyordu... Akşama doğru eve gideceğim vakit yolda ağanın adamları beni buldular ve doğruca ağanın yanına götürdüler... Üç ağalar bir divan kurmuş güya beni yargıladıklarını düşünüyorlardı...
Nispeten ılımlı olan Garip ağa söze başladı.. "Bu kayıtta yazılanlar doğru mu delikanlı? " dedi... Ben ise "doğru değil ağam" dedim... "Hepsi düzmece ve yalan... " O an karşımda duran bu koca koca adamlara Zühre'yi nasıl sevdiğinden bahsedecektim ki birden neden bilmiyorum duruverdim. "Ağam  benim bir sevdiğim var ama o Nazenin değil değil "dedim. "Kim peki "dedi Gani Ağa... Sesim titreyerek" Zühre " dedim. Sefer Mehmet dede nin torunu olan Zühre. .. O an kendi aralarında bir fısıltı koptu... Gani ağa bana kızgındı ama bu kızgınlığının gerçek müsebbibinin benim olmadığını biraz önce bana nasıl baktığından anladım. Müşfik bir baba edasıyla bakıyordu baba... "Peki Tahir gidebilirsin" dedikleri vakit arkamı dönerek hızla oradan uzaklaştım... Beni görenler ağzının yüzümün kan revan olmamasına şaşırıyorlar ve bir şey sormadan yanımdan geçiyorlardı. Eve geldiğimde dedemle nenem beni kapıda görünce hemen yanıma koştular... Sevinçten ağlamaya başladılar..
İçeride  ağlayan bir kişi  daha vardı bu da kim diye düşünürken Zühre'yi gözyaşları ile birden karşımda  gördüm. Zühre özlem yüklü bir bulut misali sarıldı bir süre bana... Bir yandan ağlıyor bir yandan da "iyisin ya bir yerin acımıyor ya " deyip panik halinde kendinde değilmiş gibi davranıyordu.
Ağanın adamları beni yolda bulup yanlarına görülünce Zühre bizim eve gelmiş ve beni göremeyince büyük endişe yaşamıştı...Neyse ki suçsuz olduğum anlaşılmış ve bu kuru iftirayı atanlara ağa da olsa kimse itibar etmiyordu. Garip Ağa köyden gitmiş ve Gani Ağa da dedemden özür işlemişti. O olay olduğu zaman gerçi çoğu kişi beni suçlamıştı ama yanıldıklarını çok geçmeden anlaşıldı...

Morkaya Camiinde akşam namazından sonra Taşköprü'ye doğru yürümeye başladım. Kahvede birkaç kişi neşeli neşeli okey ve tavla oynuyor ve buğulan camin belirsiz silueti sarı lambaları ölgün gösteriyordu...Kahveci Cabbar dayı çayları sürekli tazeliyordu. Taşköprü'ye az bir yolum kalmıştı ki ilkokulda dersime giren Muzaffer Öğretmenimle karşılaştım... Öncelikle bu olayda benim suçsuz olduğuma sonuna kadar inanıyor ve bir daha böyle durumlara karşı dikkatli olmam konusunda telkinlerde bulunuyordu... "Hayırlı olsun Tahir, enstitüye kayıt olmuşsun. Çok sevindim. Yıllar evvel Eğitmen kursunda bende okumuştum... Umarım çok başarılı ve iyi bir öğretmen olarak köye döner ve Atatürk İlke ve İnkılaplarını ilke edinmiş,  cumhuriyetçi, aydınlık, bilimi ve aklı ön planda tutan, Türkiye Cumhuriyeti devletine karşı hak ve sorumluluklarını bilen ve bunları yerine getiren, toplumsal ve insanı meselelere eğilen bir bozkır güneşi olursun dedi. Yolun açık olsun Tahir."
Taşköprü'de bir Zühre hayaliyle yola revan oldum...





1 kişi beğendi ·
Yazarın diğer paylaşımları;
Sözümoki Mutlaka Bilinmesi Gerekenler
Şu an da Türkiye'nin en iyi kurumu sence hangisi?
X

Daha iyi hizmet verebilmek için sistem içerisinde çerezler (cookies) kullanmaktayız. "Çerez Politikamız" sayfasından daha detaylı bilgilere erişebilirsin.

Anladım, daha iyisini yapmaya devam edin.