"Dünyada, Türkler kadar ilme müştak, mütemayil ve ilmi mesailerde Türkler kadar çalışkan bir millet yoktur"
Abbe Toderini
Çarşamba öğleden sonra yurdun bahçesinde arkadaşlarımla yürürken üst sınıfta okuyan Artvinli Peyami bizlere çok acı bir hikaye anlattı. Bu yaşanmış hikayeyi hiçbir zaman unutmayacağım. Peyami Zeynel, uzaklardaki çıplak platonun bulutlarla söyleşisini bakarak sözlerine şöyle başladı: Bundan üç yıl önce Mehlika Bozkurt adlı üst sınıfta okuyan bir kız vardı.1940’larda Cılavuz Köy Enstitüsü’nde yaklaşık bin öğrenci vardı ve bunlardan 35’i kız öğrenciymiş ve Mehlika da onlardan biri. Mehlika çok sosyal, neşeli ve arkadaş canlısı biriydi. O, disipline verilir ve bir sabah içtimasında okulun eğitim şefi tarafından tüm arkadaşlarının yanında teşhir edilir. Gerekçesi, okul bahçesindeki bir bankta bir erkek öğrenci ile oturmasıymış. Enstitü öğretmenlerinden Bedia Kars, Mehlika’yı her hatırlayışında içinin yandığını söylemekteydi. Okul olarak çokça kara günler yaşadık o olaydan sonra. Peyami Zeynel sözlerine şöyle devam etti : Mehlika’ya içtimada herkesin önünde bas bas bağıran eğitim şefini “İri yarı bir şey, fakat çok iğrenç bir adam, despot” diye anılır. Tam burada enstitüye kayıt olduğumuzda gördüğümüz o uzun boylu hoca aklıma geldi. Demek ki hiç kimse göründüğü gibi değilmiş...Mehlika, aynı zamanda akrabası olan eğitim şefinin yani Şemsettin Beyin yaptıklarına ve haksız suçlamalara dayanamaz. Çünkü o olaydan sonra odasına çağırır ve kendine çekidüzen ver. Yoksa okumayacaksan umumhaneye mi vereyim seni gibi çok çirkin ve ağır ifadelerle kızcağızın yüreğini parça parça eder. Bu olay ve konuşmadan sonra artık köyüne dönemeyeceğini düşünür Mehlika. Olaydan sonraki gece, ayak yalın ayrıldığı yatakhaneden, okulun elektrik ihtiyacını karşılamak için kurulmuş küçük su santralına gider ve kendisini santral göletline bırakır. Arkadaşları sabah donmuş halde bulurlar talihsiz kızı. İftiralara karsı ölümcül bir isyandır Mehlika'nin bu son olayı. İntihardan sonra Mehlika'nin ailesi cenazesini kabul etmez ve enstitünün arkasındaki yamaca defnedilir. Okul arkadaşları, cenazesini kurtlardan korumak için 40 gün mezarının başında nöbet tutar. Buralarda iklim ilkbahar yaz kış ve karakış olarak bilinir. Karakışın hüküm sürdüğü kar ve tipinin ortasında bir gece nöbet tuttugumu bilirim..O geceyi hiç unutmam. Mehlika abla burada yatıyor diyerek ileri de bulunan yamacı işaret etti. Üç ihlas ve bir Fatiha okuyalım Ruhi şeriflerine diyerek sözlerini tamamladı. Bir süre sessizlik oldu... Sessizliği benim su sözlerim bitirdi. Peyami ağabey! Bu olaydan sonra mi enstitüler kız erkek olarak ayrıldı.? O da cevapladı: Tahir kardeşim; bu ikinci dünya savaşı devam ederken bu düşünülüyordu. Bazı bağnaz kesimler, köy ağaları, üfürükçü sahtekarlar bu olaydan sonra çoktandır karşı oldukları bu kurumlara çok iftira attılar. Bir de aynı yerleşkede konuşamadıkları erkek arkadaşlarına mektup yazan bazı kız öğrenciler, mektuplar yakalanınca okuldan uzaklaştırılmış. Mehlika’yı ölüme götüren süreç, aslında kız ve erkek öğrencilerin aynı okulda okumasına yönelik karalama kampanyasıyla başlamış. Kız çocuklarını okula göndermekte tereddüt eden aileler, bu kampanyadan çok olumsuz etkilenmiş. İdareler tereddütleri gidermek için aynı yerleşkede kızlarla erkekleri ayrı mekânlarda tutmak zorunda kalmış. Bu İsmail Hakkı Tonguç ve Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel'i çokça üzmüştür. Aslında tüm eğitim camiası üzülmüştür. Çok aileler de kızlarını enstitüye yazdırıp okutmayı bırakmışlardır...Tartışmalar sürerken kızları ayrı enstitülere aldırdılar. Burada okuyanlar Trabzon Beşikdüzü'ne yollandı...Kızılçullu da yalnızca kız öğrenciler eğitim görmeye başladılar...
Enstitülerin mimarı İsmail Hakkı Tonguç, Eylül 1941’de bu örnekler artınca enstitü müdürlerine gönderdiği mektupta şöyle demiş: “Kızları bir tarafa, erkekleri öteki tarafa ayırarak müesseseyi iki kafes haline getirmek asla doğru değildir ve bu ayırmanın neticesi olarak mektuplaşan kız-erkek iki talebeden kızı enstitüden uzaklaştırmak tedbiri, cemiyetin kadına kıyan eski telakkisinin yaşatılmasından başka bir mahiyet ve manaya haiz değildir. Kızlar kızlıklarını, erkek çocuklar da erkekliklerini bilerek müessesenin tabii hayatı içine sokulmalıdır.”
Gecen yıl köyde karşılaştığımız manzaranın gerçek nedeni demek bundan bankası değilmiş...Gani ağa ve Reşat Ağa'nın bana düşman misim gibi bakmaları ve Nazenin benim için söyledikleri...
Bu gece günlüğüme ne yazacağım diye düşünürken Mehlika ablanın acı hikayene dair birkaç kelam yazdım... Bu arada şiir yazmaya bir süre ara verdim. Bunun sebebi Zühre'ye zarar veririm endişesi...Hani mektup yazan kızlar veya erkeklerin bu yazdıkları öğrenince okuldan atılmaları... Onu o kadar özledim ki... Şu satırlarıma kaç damla gözyaşım damladığını bilmiyorum...