89
"Şüphesiz gökte ve yerde hiçbir şey Allah’a gizli kalmaz. "
Ali-İmran(3/5)
Ve insanlar evde kaldı.
Ve kitap okudum ve dinledim.
Ve dinlendim ve egzersiz..
Ve sanat yaptım ve oynadım.
Ve yeni yollar öğrendim.
Ve durdu:
Ve daha derinden duydum..
Birisi meditasyon yaptı,
Birisi dua etti,
Birisi dans etti,
Birisi kendi gölgesiyle tanışmış...
Ve insanlar farklı düşünmeye başladı.
Ve insanlar iyileşti.
Ve yaşayan insanların yokluğunda Cahil yollarla, Tehlikeli.
Anlamsız ve kalpsiz,
Toprak bile iyileşmeye başladı!
Ve tehlike bittiğinde,
Ve insanlar buluştu..
Ölüler için üzüldüler.
Ve yeni seçimler yaptılar,
Ve yeni hayaller kurdum..
Ve yeni yaşam biçimleri yarattım.. Ve dünyayı tamamen iyileştirdiler, Tıpkı iyileştikleri gibi...
O’Meary -1800 yılında Veba salgını sırasında yazılmış şiir..
Hiç bir katil öldürdüğü adamın çocuklarını evine almaz ... Batı, tarihin en büyük günahıdır.
Roger Garaudy
Batıdan gelen hiçbir izm masum değildir. Cemil Meriç
Bu sabah dersten önce sırada beklerken Şemsettin hoca enstitüdeki ders programımızda değişiklik olduğunu söyledi ve ardından tüm sınıfa su programı dağıttı: Pazartesi Fen dersleri, sosyoloji, coğrafya, Salı matematik, Türkçe, edebiyat, tarım dersleri, Çarşamba öğrenme metodu, resim, yurt bilgisi, Perşembe eğitim metodu, müzik, beden eğitimi, Cuma ise askerlik, tarih, sanat derslerini okuduk. Bir de birinci sınıftan dördüncü sınıfa kadar Fransızca dersini göreceğimiz bize bildirildi. Ancak bu ders beşinci sınıfta kaldırıldığını öğrendik...
Enstitüde dersleri işleniş serüveni ise dersleri okulun değişik kısımlarında işliyorduk. Mesela fen derslerini laboratuvarlarda işliyorduk. Müzik dersini müzik salonunda işliyorduk. Salonda piyano, mandolin, flüt, bağlama, keman, akordeon, davul, zurna vardı. Ben şimdilik yalnızca flüt çalıyordum. Ama yakın zamanda mandolin, melodika ve orgda öğrenmeye başlayacaktım. Sabah erkenden kalkıp davul zurna eşliğinde kültür-fizik hareketleri de yapmaktaydık...
Enstitüde Salı günleri tarlada çalışırken elimiz yüzümüz kirlenirdi. Civardaki köylerden yoldan geçip gidenler bizleri gördüklerinde çokça şaşırıyorlardı...Bizi bu halde gören ahali bize "neden buraya geliyorsunuz, eliniz yüzünüz kir içinde, siz nasıl öğretmen olacaksınız" diye soruyorlardı. Biz de "atölyede çalışıyoruz, toprakla çalışıyoruz, elimizin yüzümüzün kirlenmesi doğal" diyorduk. Bizim onlara yardımımız olurdu. Mesela çevremizdeki köylere cenazeler gelirdi ve köylüler fakirdi, bazen kefen bulamazlardı. O zaman köylüler, Köy Enstitüsü müdürünün yanına gelir, "cenazem var, kefen bulamıyorum" diyerek yardımcı olunmasını isterlerdi. Müdür de, dokuma öğretmenine bir yazı yazardı. Biz de hemen dokuduğumuz bezlerden kefen yapar köylüye verirdik... İkinci dünya savaşında nice köyde, ölen kişiler için kefen bulmakta sorun oluyordu... Savaşın en acı yüzü yine ölümle kendini gösteriyordu... Sümerbank kayseri fabrikası kaput bezinden bütün kiz ve erkeklerin külotlarını kızlar dikerdi diyor geçen yıl mezunu Sermet hoca...
Köy enstitü mezunu kızlara mezuniyetlerinde dikiş makinası hediye ediliyormuş diye söze karışıverdi salı günü bizlere nasıl öğretmen olacaksınız diyen Şakir dayının suskun kızı Sabiha... Bu son söylediklerini henüz buraya gelmeden önce de duymuştum... Belki de farkında olmadan yüreğim kanamıştı bu sözlerden sonra. Çünkü Zühre'nin kilim dokunması gelmişti aklıma. İşlemeli mendili, Bukağı motifli atlı kilimi... Anlaşılan geceye dair yıldızların düşleriyle günlüğüme bir Zühre şiiri daha yazacaktım... Yüreğim parça parça olmuştu... Yüreğim bir Zühre için parça parça olsun ne çıkar ki...
"Eğitim üretim içindir "İlkesi İle Öğrenirken Üreten İnsanların Yetiştiği Köy Enstitüleri Kız ve erkek öğrenciler, hem dikiş makinasını kullanmayı öğrenir, hem de Enstitünün dikiş işlerini yaparlardı....
Köy enstitülü kızlar için söylenenler, onlara edilen iftiralar, halk oyunda belki en yıkıcı, en etkili propaganda oldu. Kızla erkeğin aynı okulda okuması, aynı elbiseyi giymesi, yan yana çalışması, birlikte yiyip içmesi, el ele tutuşup halay çekmesi, kafası hep kötüye çalışan softayı çıldırttı; hayalinde olmadık sahneler kudurttu ve halka zehir saçtırdı. Oysa o köylü Fatma’lar, Ayşe’ler, Kezban’lar nasıl da okuyup adam olma çabası içindeydiler. Bin yıldır ezilmiş, hakları çiğnenmiş, Anadolu kadınının onurunu kurtarmak çabasındaydılar Çoğu yalınayak, şalvarla, kir pas içinde gelir, bir iki yıl içinde enstitünün çalışma temposuna girer, kafasını, elini kolunu işlettikçe açılır, uyanır ve değerlerini ortaya koymaya başlardı. Dikiş dikerlerdi, örgü örerlerdi, halı dokurlardı, inşaatlarda harç, tuğla taşırlardı, tarım derslerinde toprak beller, domates toplar, reçel yaparlardı. Nazlanmadan, yüzlerini ekşitmeden, erkek arkadaşlarından hiç geri kalmadan, Anadolu kadınının dayanıklılığı, ciddiyeti, içinde büyük bir gayretle çalışırlardı...
...