90
Enstitü öğretmenlerimiz
"Sizin İlahınız yalnızca Allah'tır ki, Onun dışında İlah yoktur. O, ilim bakımından her şeyi kuşatmıştır."
Taha Suresi, 98.ayet
Bugün enstitüde ilk senenin son dersini isleyecektik... Bu derste edebiyatla ve biraz da bu yıl okuduğumuz dünya klasiklerinin genel değerlendirmesini yapacaktık...Her enstitü öğrencisi her dönem yirmi beş adet klasik okuma zorunluluğu bulunuyordu. Okuduğum klasiklerin listesi şu şekildedir :
1)Gurur ve Önyargı-Jane Austen,
2)Geceye Övgüler-Novalis,
3)Mutlu Prens-Oscar Wilde,
4)Seçme Masallar-Hans Christian Andersen,
5)Kerem İle Aslı-İsa Öztürk,
6)Yürek Burgusu-Henry James,
7)Duino Ağıtları-R.M.Rilke,
8)Modeste Mignon-Honore de Balzac,
9)Kanlı Düğün-F.G.Lorca,
10)Hüsn ü Aşk-Şeyh Galip,
11)Yarat Ey Sanatcı-Goethe,
12)Gorgias-Platon (Eflatun),
13)Dedektif Öyküleri-Edgar Allan Poe,
14)Ermiş Antonius ve Şeytan- Gustave Flaubert,
15)Yerleşik Düşünceler Sözlüğü- Gustave Flaubert,
16) Paris Sıkıntısı-CharlesBaudelaire,
17)Yergiler-Decimus Iunius Iuvenalis,
18)Yunus Emre Hayatı ve Bütün Şiirleri-Abdulbaki Gölpınarlı,
19)Seçme Şiirler-Emily Dickinson,
20)Kamelyalı Kadın-Alexandre Dumas,
21)Dörtlükler- Ömer Hayyam,
22)Yaşam Bilgeliği Üzerine Aforizmalar- Arthur Schopenhauer,
23)Denemeler-Montaigne,
24Devlet-Platon (Eflatun),
25)Gargantun-François Rabelais.
Ben en çok Hüsnü Aşk'ın kitabı etkiledi... Bu kitabı tanıma fırsatı veren kişilerden Allah razı olsun... Kitapta bazı önemli gördüğüm yerler ise "Hüzün, bütün duyguların birbirine karıştığı ve akılla gönlün kıyasıya yarıştığı bir kavşaktır ki ona varan bütün yollar ıssız, bütün yolcular yaralı, bütün haberler kötü ve bütün selamlar buruktur. Ve onun ikliminden geçen bütün kuşların kanatları kırıktır. Her şeyden geriye buruk bir tat kalmıştır ancak.
Ve hüzün, yılların ötesinden buruk davetler gönderen hatıraların mevsimidir.
İşte böyle ey gül-i rana!
Ömrün beş mevsimi var: Aşk, hasret, yalnızlık, vuslat ve hüzün.
Sahi, sen hangi mevsimdesin?"
"Yüz bin cefa etsen vazgeçmem, bir kere sevdim seni. Kaza ve kader kalemi alnıma böyle yazmış; seni sevdim bir kere. Dokuz gök döndükçe bu sözden dönmem: Sevdim seni; yer ve gök sevgime şahit olsun."
Bu ilk yılda birçok yeni bilgi öğrendik... Hatta Beden eğitimi dersinde ilk kez kayak takımımız ile bembeyaz kardan kayma deneyimi yaşadık... Öğretmenimiz Saliha Hanım bizlere bir hatıra fotoğrafını vermişti ki bu defterinde duruyor...
Derslerde ev yapmanın, ağaç dikmenin, hastalıklarla savaşın, toprağını tanımanın, hayvanı, makineyi kullanmanın, kooperatifi idare etmenin ta kendisi olacak, hayat ve kültür bir arada kazanılacaktı. Bu da Avrupa’da çoktan doğmuş bir fikir olmakla beraber dünyanın pek az yerinde ve derslerin pek azında uygulanma sahası bulabilmiştir. İş eğitimi ilkesinin karşısında bir yandan ana babanın, toplumun eski okula alışkanlığı, bir yandan da bilimi ve sanatı gündelik ihtiyaçlardan, yaşanan gerçekten ayıran bir öz kültür, bir zaman ve mekan dışı kültür anlayışı çıkıyordu. Bir işe yaramak çoçuklar için en büyük saadet olduğu halde, nice büyükler okulda temizleme işinin bile büyüklere para ile yaptırılmasını çocukların lehine sanırlar. İşe yarayan bilgi onlarca asaleti kaybeder…”
Spor, müzik çalışmaları, bireysel çalışmalar, edebiyat ve sahne etkinlikleri ve benzeri etkinlikler, öğleden sonra ile akşam yemeği arasındaki, kümelerin tartışmalı okuma toplantıları arasında yapılırdı. Bu küme toplantıları , alışılagelmiş ders çalışma etkinliğinden bambaşkaydı. Burada önemli bir yapıt yüksek sesle okunur, tartışılır, sorular sorulur, günün konuları üzerinde düşünce alışverişi yapılırdı.. Akşam yemeğinden sonra bir ders çalışma süresi verilir ve günlük program genel olarak 21.30 ya da 22.00’da sona ererdi. Yönetici öğrenciler ve öğretmenler tüm öğrencileri yatırılırdı. Genel olarak bir öğrenci yangın vb. gibi tehlikelere karşı nöbetçi kalırdı. Köy Enstitülerinde kız ve erkek öğrencilerin oluşturduğu bir müzik topluluğu, bize verdikleri batı müziği konserinde Beethoven ve Mozart’ın parçalarını hatasız çaldılar.”
Yarasalar tepemizde,
sülükler üstümüzde,
zehirli hançerleri yırttı
sırtımızı, öldüremediler,
bitiremediler,
kanımızı,
umutlarımızı...
Kısa yaz tatili için köye geri döndüğümde beni ne çok seven insan olduğunu görünce gözlerine inanamadım... Dedem ve nenemin köyden ayrıldığımda döktükleri gözyaşı nihayet bir süreliğine de olsa dinivermişti bu izinle...
Ertesi gün çeşme başında Zühre'yi gördüğümde gözlerime inanamadım Bu özlem dolu bir yıl Zühre'den hiç bir şey eksiltmemiş aksine zarif ve güzelliğine güzellik katmış gibiydi... Ayak üstü konuşurken buz gibi su dolu güğümleri yere bıraktı ve Arifiye Köy Enstitüsü ile ilgili şunları anlattı :
Arifiye’nin ilk öğrencisi bir kızdır. Adi Maide... Geyve’den babasıyla beraber gelmişler. Bir sepet üzüm getirmişler. Bir kız öğrencinin gelişi Enstitüsü için büyük sevinç kaynağı olmuştur. Mezunların %10’unun kız olduğu göz önünde bulundurulduğunda bu konuda başarılı olmuş görünüyorlar. dedi
Ve devam etti bir öğretmeniz Kars'ta çalışmış ve şöyle derdi "Karsın eğitimcileri ne kadar da şıklar hem de kırsal kesimde. "Şu doğanın ,şu gencecik pırıl pırıl insanların güzelliğine bakar mısınız? Melike hanım Kars her zaman çağdaş okur yazarı üniversite mezunu çok olan cumhuriyet ve ilkelerine sahip çıkan aydın ileri görüşlü bir şehirdir. Onlar çok güzeller çok narinler...Yokluklar içinde sanat, incelik yaratanlar..."derdi...
O ayrıca 15 Nisan 1946 Milli Kütüphane Hazırlığında görev almıştı... Ben de Zühre'ye şu şiiri okudum :
Tonguç baba
Otlar böcekler gibiydik bozkırda,
Acılarda gökyüzü kadardık,
Birden geçerdi zamanın karanlığı,
Yorgun öküzler kara sabanlarla,
Unutulmuş unutulmuş unutulmuş köylerdik,
Sonra sen geldin nisanlar geldi,
Durdu o içimize akıttığımız kan,
Yenilendi gücümüz bembeyaz,
Köyler babası halk babası
Bize çalışmaya başladı tarlalar
Komadı karanlığın ağaları
Ülke uyansın ülke çiçeğe dursun,
Komadı aydınlıktan korkanlar
Terledin dayattın bizim için
Hep Cılavuzlar Kepirler Hasanoğlanlar
Adın bir destan şafağı işte
Umudu sevinci büyütüyor okullar
Halk babası köyler babası
Ha desen horona kalkar milyonlar
Sen Anadolu’sun halksın köylersin
Mehmet Başaran
Arifiye'de öğretmenimiz Sabiha hanım bir gün bana şöyle demişti Zühre :
"Ne kadar temiz ve güzel bakıyorsun Türkmen kızım. Anadolu'm sen türkülerimiz kadar temizsin. Başına ak günler doğsun."