"Köy Enstitüleri 600 yıllık Osmanlı devletinin ümmetleştirdiği ve suskunlaştırdığı bir halkın uyanışına ve kurtuluşuna öncülük etmiştir.
Köy Enstitülerini bitirenler arasında edebiyatımızın yüz akı sanatçıları çıkmıştı; Fakir Baykurtlar, Mahmut Makallar, Dursun Akçamlar, Adnan Binyazarlar, Talip Apaydınlar, Mehmet Başaranlar…” “…Saymakla bitmez. Yetersiz bir sistem nasıl olur da böyle ürünler verebilir?”
Prof. Server Tanilli
Reşat Şemsettin Sirer, Hakkı Bey, bu köylü çocuklarını neden okutmak istiyorsun diyor. Hakkı Bey demiş ki: Ne demek? Nasıl okutmayabiliriz? Elbette okutacağız!. Reşat Şemsettin'in yanıtı şu olmuş: Okusunlar da gelip bizi öldürsünler mi istiyorsun?
İkinci seneninim ilk günleri daha da zor geçmeye başladı... Özellikle Hasan Âli Yücel’in yerine getirilen Milli Eğitim Bakanı Reşat Şemsettin Sirer, Tonguç’a ve Köy Enstitülerine diş biliyordu. Köy Enstitülerini diğer okullardan ayıran özellikler “İş Eğitimi”, “öğrencilere Okuma Bilinci kazandırılması”, “Eleştiri özeleştiri”, “okul yönetimine katılma ve örgütlenme” gibi uygulamalara son verildi. Buna birçok arkadaşımla beraber ben de üzülmüştüm...
1947-48 öğretim yılında Yüksek Köy Enstitüsü kapatılması için uygun ortam hazırlanmış olacak ki 1947’de Ankara Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü kapatıldı ve hemen ardından Yüksek Köy Enstitüsü çıkışlı öğretmenler apar topar askere alındı ve % 25’i yedek subay hakları gasp edilerek çavuş çıkarıldı.
1947'da enstitülerin yönetici ve öğretmenleri değiştirildi. Okulumuzdaki edebiyat tarih öğretmenlerimiz başka yerlere tayin edilmişti.... Ardından 2 bin öğrenci sınıfta bırakılıp enstitülerden uzaklaştırıldı. Bunların belki de en hazini Sirer in köy çocuklarını kamyonlara doldurup köylerine yollamaları olmuştur. Bunu her duyduğumda içim acır yüreğim kanar içten içe... Sonra o masumların babalarına tazminat davaları açıldı...
1947'de çıkarılan 5117 ve 5129 sayılı kanunlarla köylerde görev yapan enstitülü öğretmenlerin kurumlarıyla ilişkileri kesildi. 20 Mayıs 1947 günü enstitü kitaplıklarında arama yapıldı ve sakıncalı görülen kitaplar ayıklanıp yakıldı! O gün bahçede etrafa yayılan müzik ezgileri de bir daha yankılanmadı...Yapı ve ziraat uygulama derslerimizin de saatleri azaltılmış ve muhteviyatı daraltılmıştı.
Ziver'in yakın arkadaşı Şuayip'in belirttiğine göre gerek kendisi hatta kendisinden üst sınıflar dahi komünizmin ne olduğunu dahi bilmiyorlardı. Komünistlik “kan bağı olanlarla ilişki kurmak, çok kadınlılık şeklinde tarif ediliyor”, bilinenler de bununla sınırlı kalıyordu. Oysa Enstitü ‟deki öğrencilerin büyük çoğunluğu dinin toplumsal denetiminin oldukça güçlü olduğu köylerden gelmişlerdi. Bu şekilde duydukları komünizmden “tiksinmeye” başlamışlardı. Komünist olarak bildikleri tek bir kişi vardı, o da kendilerini komünistlikle suçlayan ve ahlâksızlıklarıyla bilinen bölge insanlarından “Yüzsüz ” diye bilinen kişiydi. Öğrencilerin komünizmle ilgili en ciddi bilgisi Rusya'daki komünizmin Türklüğün tarihsel düşmanı olmasıydı. Buna rağmen bu cadı avı sonunda bazı öğretmenler, bazı öğrenciler düzmece suçlarla başka enstitülere sürülmüşlerdir. Anılarında bu olayları öznel bir çerçevede anlatan Mahmut Saral'ın basına komünistlik meselesi yüzünden daha
“Diktiğimiz ağaçların büyümesi, meyve vermesi, sebzelerin, tarla bitkilerinin ürün vermesi bize başarmanın gururunu yaşatıyordu . Başarılar çalışma gücümüzü kamçılıyordu. Traktörü, teknik tarım araçlarını ilk kez enstitüde görüyorduk. Bilimsel tarım çalışmalarını, makineli tarımı, kimyasal gübre kullanmayı, çağdaş tavukçuluğu, çağdaş arıcılığı; büyükbaş, küçükbaş hayvancığı; tarımda ilaç, gübre kullanmanın önemi ilk kez burada görüyor, öğreniyorduk. Sulu tarımın önemini uygulayarak kavrıyorduk. Çağdaş teknik tarıma geçisin ilk çalışmaları köy enstitülerinde öğreniliyor, dalga dalga köylere doğru yayılıyordu. Tüm bu çalışmalar köylerimizin köylülerimizin aydınlık yarınları için yapılıyordu. Köylüyü eğitim gelirini arttırmak, teknolojiyle tanıştırmak köylünün gönenci içindi. Köylere teknolojiyi götürmek, bunu eğitimle desteklemek köyün gelişmesini çağdaşlaşmasını sağlayacaktır...
Köy enstitüler ile ilgili eleştiriler şunlardı :Köy Enstitülü öğretmenler, pek çok yerde köyün ileri gelen varlıklı kimselerine, aksakallara ve din adamlarına “hâkim düzenin adamları” gözüyle bakmış, onların geleneksel olarak yaşattığı inanç ve uygulamaları, geçiş dönemlerine ait doğum, sünnet, düğün ve ölüm gibi muhtelif törenlerini tarihî ve dinî kökenlerine bakmaksızın tamamıyla hurafe kabul edip aşağılamışlardır. Enstitü zihniyetine sahip kimselere göre “zındıktık, yobazlık, gericilik ve cehalet” her köy için ortak bir şablon olarak düşünülmüştür. Yıllarca bitmeyen bu söylem ve değişmeyen yöntem analitik düşünmeye ve bilimsel değerlendirmelere de kapalıdır. Köy Enstitülerindeki kız ve erkek öğrencilerin birbirleri ve öğretmenleriyle tekellüfsüz ve saygı sınırlarını aşan münasebetleri halk tarafından yadırganmış ve çağdaşlık adına başka türlü anlaşılmasına âdeta zemin hazırlanmıştır. Bu yüzden veliler bir süre sonra Köy Enstitülerine kız öğrencileri göndermemeye başlamışlardır. Köy Enstitüleri uygulaması bu bakımdan el yordamıyla gerçekleştirilen iyi planlanmamış bir teşebbüstür. Bütün bölge ve yörelerdeki Türk köyünün ve köylüsünün sosyo-kültürel yapısını tanımadan kendilerine ezberletilen ideolojik kalıpları tek doğru kabul edip uygulamaya kalkışan öğretmenler bekledikleri sonucu alamamışlardır. Yüzlerce yıllık Türk sözlü kültürünün ve örfünün nesilden nesle aktarıldığı ve hayatın her safhasını çekip çevirdiği Türk köyündeki üretim, sosyal ve ahlaki değerler sistemini yok sayarak kendi doğrularını empoze eden Köy Enstitülü öğretmenler, Türk köylüsünün sakin, ancak selim ve emin bir direnciyle karşılaşmışlardır. Bu direnç Türk milletinin irfanıyla ve kolektif şuur altında var olan yorumlama ve değerlendirme becerisiyle sağlanmıştır. Yani Köy Enstitülü öğretmen ve programın uygulayıcıları, Anadolu’nun vatan olmasında ve bütün savaşlarda fedakârca görev alan “derin Türk köyü ve köylüsünü” tanıyamamışlar, dolayısıyla dayatmalarından sonuç alamamışlardır...