Bana belirgin bir arzu verin ve dünyayı alt üst edeyim. Çünkü arzu, sadece bir kıvılcım değildir; evreni tutuşturan ateştir. Ümitsizliğin panzehiri nerededir? Belki bir bakışın içinde, belki de bir yalnızlığın uçurumunda saklı. Namevcudiyet… Adı bile ürkütücü, dokunduğu her şeyi eriten bir boşluk. Ne mide bulandırıcı bir şey, bu görünmez kollarıyla boğazını sıkan varlıksızlık! Ama yine de, gerçekten de kendini telef edene mi tapacaksın? İnsan neden hep en zehirli kehanetlere iman eder? Yüceliğin tam ortasında kıkırdamak… İşte o, hayata atılan en meydan okuyucu kahkahadır. Karmanlamak; her şeyi, herkesi, hatta kendini bile darmadağın etmek. Kah hizmetkar kah despotik bir iradeyle yarattığın dünyayı paramparça etmek.
Ah, senin o melankolik yorgunluğunu gözkapaklarımdan atamıyorum. Her kapattığımda o ağırlıkla düşüyorum, içime çökuyorsun... Ve orada, o dipsiz boşlukta sen varsın. Mümkünatı yok sen de buna erdem mi diyorsun... Ne siktire şayan bir dert, güldürtme beni. Uslu dur ruhum, uslu...