İnsanlar dünyayı açık büfe zannediyorlar. Onum da olsun , bunum da olsun. Onda varmış bende niye olmasın? Dünya bir açık büfe değil? Belki de öyledir.
Bir açık büfe kahvaltıya gittiğinizi düşünün. Tabağınıza ne alırsınız, daha doğrusu ne kadar alırsınız? Kimi tıka basa doldurur tabağı, yer kalmaz bastırır patatesleri ki yer açar sucuğa. Kimi de az alayım görmemiş demesinler diye düşünür, halbuki aklı masada kalan pastırmada. Sizce kim doğru yapıyor? Tıka basa doldurmak mı , kim ne der diye az almak mı? İkisi de değil. Doğrusu şu hikayede: Bir mağaza yeni açılacak ve tanıtım amaçlı malları ucuza satıyor. İki kadın gözgöze geliyor curcuna içinde. Birinin elleri kıyafetle dolu. Diğerinin elinde sadece kırmızı taşlı bir kazak var. Elinde kazak olan kadın yerercesine bakıyor diğerine. Eli dolu kadın küçümseyici bakışları fark edip: kardeşimin bunlara ihtiyacı var oysa senin aldığın kazağın taşsızı üzerinde diyor. İşte dünya böyle olmalı aslında. İhtiyacın kadar dolmalı o tabak.