Giriş yap! Hesap oluştur!
Nedir?
Ara
Şifreni mi unuttun?
AHZA Koca bir çaresizliğin keskin hançerleriyle kana bulan - Sözümoki
15 Ocak 2022, Cumartesi 22:50 · 362 Okunma

AHZA


Koca bir çaresizliğin keskin hançerleriyle kana bulanmış bir kalbin sessizliği... Sessizliğin ucube kuytularında boy veren sarmaşık misali... Çaresizliğe boyun eğmiş bir elin avuç içine sığamayacak kadar küçük kalpleri vardı. Herbir yaranın kabuk bağlayan tarafından hayata tutunmaya çalışan kadınlara...
Bedene vurulduğu zannedilen tecavüz, taciz, istismar baskıları ruhu hiçliğe sürecek kadar acımasızca.

Susmak herbirinin boynuna vurulmuş birer zincir gibi... bütün hayatları bir başkası tarafından kontrol altında tutulan, ruhusuz birer et yığını...

Bizler daha nereye kadar susacağız? Kendi hemcinsinin bedeninde dolaşan yabancı bir adamın parmaklarını kırmak yerine, susmak hangi insanın kabullenmesi gereken bir durum? Nefesim kesiliyor, kelimelerim tükendi, yetmiyor acılarını anlatmaya, haykırmaya... Kendi omuzlarıma yükleyecek kadar acılarının altında ezilmek istiyorum. Bir kadın bağırıyorken ben sımsıkı sardığım yorganın atında gizlenmek istemiyorum. Ben dokunmak istiyorum, bir zamanlar sevilen yanaklara inen tokat darbelerine. Öpmek istiyorum sızısı geçsin diye. Ben kelimelerime dökemiyorum acılarınızı, kifayetsiz kalıyor cümleler. Ben sustuğum için kendimden nefret ediyorum. Ben, bedeninize darbe gibi yığılan kemer izlerine, morarmış göz altlarınıza inen sızı kadar çaresizim.

Yaraların kabuk bağlayan tarafından hayata tutunmaya çalışan kadınlara ithafen.

????????

Başını yasladığı duvarın soğukluğu bedenini zangır zangır titretirken, zemine bastırdığı ellerine yayılan soğukluk ise kalbinin en derinindeki yarayı çatlatıyordu. Kalbi; hiçliğin ucube kuytularında boy veren sarmaşık misali... Kalbi; acılarını, göz pınarlarının yokluğuna devretmiş bir kadının kalbi... Gözyaşları usul usul yanağını ıslatırken, vicdanının kol gezdiği bomboş odada sadece iki beden vardı. Biri ruhunu teslim etmiş bir adam, bir diğeri ise ruhuyla savaşan bir kadın. Gözlerinin altında biriken damlaların feryadı dört duvarı küle çevirdi. Kelimeler kalbinden dökülürcesine kuru dudaklarını buldu.

"Ben birini öldürdüm."

Ellerini soğuk zeminden kaldırıp, gözyaşlarını sola savurdu. Hiçliğin dolandığı ortalıkta, irisleri yerde sırt üstü yatan adama değince, seyrekleşen hıçkırıklarına bir yenisi daha katılmıştı. Gözleri aralık, kolları yana açılmış, hareketsizce duruyordu adam. Yerde biriken kan göletinin buharları tavanla birleşirken titreyen ellerini duvara bastırıp destek alarak ayağa kalktı. Vicdanı için için haykırıyordu. En güzel parçalarının kırıklarını kalbine bastıran hayat, o gece apansızca tükürüyordu suratına.

"Ben birini öldürdüm."

Adımları ona yaklaştıkça bedeni karıncalanıyor, gözyaşları yağmur misali kuru zemini ıslatıyordu. Bomboş oda da yankılanan adım sesleri yana açılmış iki ayağın hemen karşısında durdu. Hayatının anahtarının bu adam yüzünden kaybedişini kabullenemedi. Kendi canını kurtarmak isterken bir başkasının canını sürgüne vurdu. Elleriyle avuçlarının arasına aldığı başını yüzüne saçları düşünce geri itti. Saç diplerine kadar hissettiği acı onu boğazından tutuyor, acımasızca sıkıyor gibiydi.

Daha fazla dayanamadı ve adamın karşısında yere yığıldı. Seyrekleşen hıçkırıkları soluksuz artarken, dışardan gelen siren sesleri kendisine gelmesini sağladı. Hızla gözyaşlarını silip ayağa kalktı. Kaçmalıydı... Gözleri odayı süzdükten sonra adamın onu sürüklediği küçük girişe doğru yalpalayarak koşmaya başladı. Dar bölmeden geçmek için nefesini tuttu fakat yaptığı hata yüzünden hayatı ellerinin arasından kaydı. Kireçli duvara sürtüğü kanlı elleri belirgin bir iz bırakırken, farkında olmadan kendini çaresizliğin ateşine attı. En güzel parçalarını adamın bedenine sapladığı bıçak ucunda bıraktı.

Eylül ayının soğukluğu yırtılan elbisenin arasından tenine ulaşıyor, saçları rüzgarda savruluyordu. Teni iliklerine kadar soğuğu hissederken, kalbi alev topu gibi nereye patlayacağını bilemeden yol alıyordu. Kasıklarına inen sızı aniden durmasına sebep oldu fakat acıya göz yumarak, daha fazla oylanmadan hızla karanlık ormanda koşmaya başladı genç kız.

Arkasından gelenlerin sayısı gittikçe artıyor, birileri arkasından "dur" diye bağırıyordu. Seslere aldırış etmeden dar yoldan adımlarını hızlandırıp, otların hışırtısı arasında karanlık ormanda koşmaya, arada arkasına bakmaya devam ediyordu. Rüzgar vücüdunu daha çok üşütürken, kollarını kendine sardı. Yalpalayarak koşabildiği kadar koşuyor, silikleşen ağaçlara inat yol bulmaya çalışıyordu.

Arkasına bakarken tökezleyip elleri yerle bütünleşirken, kafasını vurduğu taşın sertliğiyle gözlerini yumdu. Ormanı saran tiz inlemeden sonra adamlar genç kızın dibinde durdu.

Öldürmeyen acı güçlendirmiyor insanı, gökyüzüne dokunmak isteyeceksin, şarkı söyleyeceksin, bir hayvan besleyeceksin her şeye rağmen. Bir adamın her şeyini elinden almasına üzülmeyecek, döktüğün gözyaşlarını birer intikam tohumu gibi yeryüzüne salacaksın. Yapamadı sustu. Susmanın bedelini ölümle ödeyecekti.

????????

Demir parmaklıklar arkasına atılmasının üzerinden iki hafta geçmişti. Uykusunda sayıkladıkları bütün koğuşu tedirgin ediyordu. Kimileri onun bu haline içten içe üzülürken, kimileri de genç kızın bu yaşta dört duvar arasına sıkıştırılmasının nedenini merak ediyordu. Hergün aynı yatakta gözünü bir noktaya dikip saatlerce izler dururdu. Hayat, acılarının siyah örtüsünü bembeyaz duvarda ona, tüm gaddarlığıyla sunardı. Kimseyle konuşmuyor, göz teması kurmak bile onun bütün hücrelerini yoruyordu.

Günler geçtikçe midesindeki kasılmalar, baş dönmeleri artıyor, bazen hızla ayağa kalkarken gözleri kararıyor, tekrar yatağa uzanmak zorunda kalıyordu.

Pazartesi sabahı onlar için aynı monotonlukta devam ederken, koğuşta ki en olgun kadın, genç kızın yatağına doğru yürüyüp gözlüklerinin altından tatlı bir tebessümle kahvaltıya çağırdı Meran'ı. İlk seslenişte duymasada kadının omzuna dokunmasıyla affalamıştı.

Daha sonra kafasını sallayarak ayağa kalkıp kadınla birlikte herkesin dizildiği masaya oturmuştu. Henüz ilk lokmasını yutmamıştı ki masaya getirilen sucuk midesindeki kasılmaları arttırdı. Hızla lavaboya koşarak ağız dolusu kustu. Bütün kadınlar koşarak arkasından giderken, Meran hızla kapıyı kilitleyip, ordakilerin içeri girmesine engel olmuştu.

Beti benzi akmış, yüzü sapsarı kesilmişti. Derin derin soluk alırken, avuçlarını şakaklarına vurarak sakinleşmeye çalıştı. Son günlerde yaşadığı şeylerin belirtisi tek bir şeyi gösteriyordu.

"Meran hamileydi."

Bunun gerçekliği kafasında yankılanırken, hızla başına vuruyor derince nefes almaya çalışıyor ama nefeslerin yerini çığlıkları bastırıyordu. Karnına vurduğu yumrukları acısını tatmin etmiyordu.

"Olamaz böyle bir şey olamaz! Onun çocuğunu taşıyamam."dedi kekeleyerek.

Kekelemeleri lavabonun duvarlarına çarpıp kendisiyle yüzleşiyor, kapıdaki kadınların sesleri kulak zarını patlatacak büyüklükte yankılanıyordu. Sol eliyle aynadaki yansımasının sinsi bakışları altında ezilirken, hızla vurmaya başladı aynaya.

Aynadaki kadının kahkahaları Meran'ı çıkmaza sürüklerken, oluk oluk akan kanlar bileğinden akarak  beyaz kazağını kırmızıya boyuyordu. Daha hızlı vurmaya başladı aynaya. Dışardaki çırpınışlar, bağırışlar nafileydi. Bütün nefretini aynaya kusuyor, acılarına bir acı daha ekliyordu.

Kanlı eliyle aynadaki parçalardan birini kendine çekerken, acıyı zerre hissetmiyordu. Gözlerini öfke bürümüş, karnındaki canın varlığına lanetler ediyordu. Sol eli işlev görmeyince sağ elini devreye sokarak aynadan bir parça koparttı. Hiç acımadan karnına sapladığı sivri aynayla birlikte tiz bir inleme bütün koğuşu yakıp yıktı.

"Meran bebeğini öldürmüştü."

????????

13 Yıl Sonra~~

"Meran Öz, mektubun var."dedi gardiyan tok bir ses tonuyla.

Genç kadın istifini bozmadan oturduğu yerden kapı girişindeki küçük pencereye baktı. Kadının boşlukta salladığı mektuba göz devirerek elindeki boncukları dizmeye devam etti. Buna sinirlenen gardiyanın koğuşta sesi yankılanmaya başlarken, genç kız oralı olmayıp bir öne bir arkaya doğru salladığı bedenine ayak uydurdu. Bedenine inecek darbelere susuyor, sustukça iyileşmeyen yaralara bir yenisi daha katılıyordu. Fakat o acı çekmekten zevk alır duruma gelmişti.

Kapı hızla açılıp adımlar genç kıza yaklaşırken, etraftaki gözleri korku bürümüştü. Kimse sesini çıkartmadan olacakları nefessiz izliyordu.  Gardiyanın adımları genç kızın önünde dururken iri elleri hızla saçlarını sardı Meran'ın. Kızın dudaklarından dökülen acı inleme koğuşu ateşe verecek büyüklükte yankılanıyor, kadının ellerine sardığı bedeni yerde sürükleniyordu. Kapı girişindeki tırtıklı bölme karnında sert bir çizik bırakırken, zeminin soğukluğu bedeninini yıllar öncesine götürüyor, usul usul akan gözyaşları yılların acılarına ortak olmuş betona dökülüyordu. O ilerledikçe sanki kanı ve gözyaşları önceki ızdırapların kirini pasını temizliyor gibiydi. Ümit kırıntılarını birbir arkasında bırakıyor, tutsak olan özgürlüğünü geride umutsuzluğun içine hapsediyordu.

Kadının adımları boş koridorda yankılanırken durdu. Elleriyle kavradığı saçları daha çok kendine çekerken, kızın bileklerinden tutup ayağa kaldırdı. Gözleri ateş çanağına dönen kıza sert bir tokat atarak, önünde durduğu kapıdan içeri koydu. Oysa bilmiyordu yanağına inen darbelerin canını acıtmadığını.

Bomboş odada bulunan masa ve sandalyeye genç kızı gelişi güzel fırlatırken. Masanın hemen karşısındaki sandalyeye de kendisi yerleşti. Bacaklarını demir masaya rastgele bırakırken,

"Oku!" dedi elindeki mektubu genç kızın yüzüne fırlatarak.

Elleri titreye titreye açtığı mektubu okumaya başladı.

"Sesli oku aptal."dedi mide bulandıran ses tonuyla.

Meran'a

Acılarını devirdiğin iki parmaklık arasına benim kalbimi sürgün etme annem. Beni sensizliğinle sınama. Her günüm bir öncekinden daha ağırken, bir yanım sensizliğin ızdırabıyla yanarken, hala bir köşemde kalan ümidi benden kesip atmamı isteme.

Yazdığım hiçbir mektuba bakmadığını biliyorum. Ben mektupları saymayı bıraktım sen okumayı hiç denemedin. Bir kere daha bütün ümidimle kalbimden dökülenleri senin için bu sayfaya yazıyorum. Ne olur anlat bana. On üç yıldır gizlediğin acıyı benimle paylaş, konuş benimle. Tek bir kelimen bana dünyaları bahşedecek büyüklükte.

Sesini özledim, saçlarını, kokunu özledim annem. Erguvan kokulu kızım, yaramı sarmaya, seni sarıp sarmalamaya ihtiyacım var. Ne olur beni seninle sınama.

"Annen."

Anne dedi fısıldayarak küflenmiş odanın kokusunu içine çekerken. Gözyaşları milim milim kağıda damlıyor, kalbinin en derinindeki yaranın üzerini özlem deşiyordu. Bunca yıldır sakladığı hatıralar canını yakmaya ant içmiş gibi dipten en üste çıkıyor, daralan kalbine hançerini vuruyordu.

" Vay be beni böyle seven bir annem olmadı." dedi gardiyan ellerini havada çırparken.

Genç kız gözlerini mektuptan kaldırıp gardiyanın gözlerinin içine baktı. Kadının tiksindirici bakışları midesini bulandırırken, bir kadının hemcinsine bu denli aşağılayıcı davranışlarda bulunmasına için için ağladı kalbinin bir köşesinde oturmuş küçük kız çocuğu.

"En sahte insanlarda bıraktın sen ümidini Meran, farkındayım kalbinin anahtarını bir ışık hüzmesinde arar gibisin, ayaktasın ama düşüpte kalkar gibisin. Seni bekliyorum Meran, bana sıkıca sarılmanı," dedi köşeye çekilmiş küçük kız çocuğu...

Gözyaşlarını sağa doğru savurup ayağa kalktı. Az önce sürünerek getirildiği kapıya doğru yürümeye başladı. Gardiyanın sesini duymazlıktan gelerek bir eli kanayan karnında bir diğeri mektubu sıkıca kavramıştı, yerde kuruyan kanının üzerinde ayaklarını sürte sürte koğuşa geçti. Bu kan bütün kadınların sessiz çığlıkları, dile getiremedikleri çaresiz taraflarının kabuk bağlamayan iziydi.

Koğuştaki bakışlar arasında köşede bulunan yatağına doğru yürüdü. Kendini yatağa atarken, sızlayan yarasının üstüne hırkasını bastırdı. Sessizce döktüğü gözyaşları hıçkırıklara dönüşürken, on üç yıldır tuttuğu kin, acı, öfke, nefret kustu dudakları. Saçlarına yavaş yavaş dokunan parmakların nahoşluğuyla uykuya daldı.

Anne, annem gül kokulum,

Ölü bir kızın yokluğuna alışman gerekiyor. Ben öldüm anne! Ölü bir kızı bekleme, sayısız yaranın kol gezdiği bir bedeni senin karşına çıkaracak yüzü bulamıyorum anne. Ben, kelimelerin bittiği yerde başlayacak ilk harfin bile olamam. Ben, o küçük kız çocuğunu öldürdüğüm adamla birlikte gömdüm.

Ben sustukça geri çekildi ruhum benden. Bedenim bütün ağırlığıyla beni esir alırken, günden güne ben ben olmaktan çıktım. Sadece vicdanım rahat olsun diye bile bile kalbime hançer vurdum.
Sustum anne!

Beni savunabilecek tek bir insanoğlu bile yoktu yeryüzünde. Bir kadının gözlerinin içine baktım, medet umdum. Beni anlar dedim fakat para bürümüştü gözlerini anne! Vicdanını üç kuruşa satan insanların arasında ben boğuldum.

Bedenime değen parmakları ölüme sürüklemem suç kabul edildi. Bile isteye özgürlüğümü içeri tıkan bir kadındı. Sustum o beni anlamadı. Haykırdım boş salonda, arkamada duran sayısız insan kendimi savunduğum adamın parasının arkasına sığındı. Ölü bir adamın onlardan razı olması ne demekti anne? Tek bir acıma belirtisi yoktu gözlerinde.

Beni bekleme anne bedeni kirlenmiş ruhu pas tutmuş bir ölüyüm ben. Beni affet anne.

Meran...


       ????????

Kalemi sessizce bıraktı masanın üzerine. Yazdığı mektubu titreyen elleriyle katlayıp zarfa koydu. Gözyaşlarını silip ayağa kalktı. Küçük boşluktan gardiyanı çağırdı. Ağır ağır yürüyen gardiyan ne var bakışı atarken boşluktan mektubu ona uzattı.

"Cemile Öz. Adres bilgileri mektubun üzerinde."dedi.

Gardiyanın kaşları kavis biçimini alırken, uzattığı mektubu aldı. Bir şey demeden loş ve uzun koridoru yürümeye başladı, daha bir kaç gün önce olanları hiç olmamış gibi davranırken. Adım sesleri uzaklaşıncaya kadar bekledi Çisem.


????????

Yarın on üç yılın esareti bitiyordu. Dört duvarın arasına sıkıştırdığı kanatları,yarın özgürlüğüne kavuşacaktı. Bütün gece günün doğmasını bekledi. Fakat karanlığa boğulan koğuşta güneşi nasıl görebilirdi ki? Ruhu aydınlığını gizlemişken, gökyüzü kendini gösterir miydi? Yeni gün onun için yeni bir hayatı bahşeder miydi?

Bekledi avuç içlerindeki ter kuruyuncaya kadar, kirpikleri gözlerinin arkasına sığdırdığı damlaları dökünceye kadar. Bekledi ruhu yeryüzüyle kavuşuncaya kadar. Bekledi denizin kokusunu içine çekmeyi...

             ????????

Saatler 07.00 gösterirken hâlâ yatağında uzanan Meran gözlerini kapıdan ayırmaksızın gardiyanın gelmesini bekledi. Parmak uçlarına inen heyecanının ince sızısına engel olmak istercesine birbirine dolayıp saatleri atlattı.

Yavaş yavaş yaklaşan adımlar kalbinin hızla atmasına sebep olurken, derince nefes verdi. Garidayan koğuş kapısından içeri girip  gözlerini Meran'a çevirdi.

"Meran Çisem Öz serbestsin."dedi.

Özgürüm...

5 saat sonra~~~

Eline sardığı bavulu gelişi güzel yol ortasında bıraktı. Yerle birleşen bavul tok bir ses çıkartırken, içindekiler etrafa saçıldı. Genç kız istifini bozmadan patikalı yolu yürümeye devam etti. Saatlerdir yürüdüğü için ayaklarına inen sızıyı boşvererek biraz daha hızını artırdı.

Rüzgar özlemle yüzünü öperken, hırçın dalgaların sesi kulaklarında ahenkli bir melodi bırakıyor, onu özgürlüğe çağırıyordu. Boynuna doladığı mor fuları usulca çıkartıp parmaklarına doladı. Bir eli erguvan çiçeklerini okşuyor, bir diğeri avuçlarında tuttuğu fuları gökyüzüne hediye ediyordu.

Özgürlüğe odaklandığı için arkasından gelen kişinin adımlarını duyamayacak kadar bütün bağlarını koparmıştı yeryüzüyle.

Adımları uçurumun kenarında durunca elindeki fuları denize sunarcasına ileri fırlattı. Rüzgar fuları sarıp sarmalarken, yıllar sonra yüzünde tebessümün izlerine rastladı. Bir adım daha ileriye yürürken, özlem dolu o sesle ayakları çakılı kaldı.

"Meran?"

Hızla bedeni arkasına dönerken, yıllardır hasret olan bedene koşup sarmalamak, belkide ihtiyacı olan dizlere oturmayı arzuladı. Fakat

"Yapamadı."

"Beni bırakma,"dedi yaşlı kadın.

"Git burdan."

Yaşlı kadın beyaz yazmasın ucuyla sildikçe yerine yenileri eklenen gözyaşlarını bir kere daha silerek kızına yaklaştı. Dudaklarının arasına sığınan kelimeleri ürkekçe savurdu.

"Beni bırakma Meran. Yıllarca kokunu kıyafetlerinden topladım, saç tellerini okşadım. Sana sarılmak isterken yastığına tutundum. Sensizliğinle sınama kızım, yaramı deşme, beni sensiz bırakma Çisem."

"Ben ölüyüm anlamıyor musun? Git burdan."

Kadın ona biraz daha yaklaşırken genç kız bağırdı. Çiseleyen yağmur yüzüne tükürür gibiydi, güneş bugün ilk kez onun için doğmuştu. Gökyüzü ilk kez onun için ağlıyordu, deniz onun için haykırıyordu. Kalbi hiçliğin ucube kuytularında boy veren sarmaşık misali kalbinin arkasına gizlediği kelimeleri kuru, mühürlü dudaklarının uçlarında serbest bıraktı. On üç yılın acısını kelimeleri haykırdı.

Dört duvar arasına sığamamak nedir, bilir misin anne? Sırtında sana dokunan adamın parmaklarının sızısı varken, hangi uyku girer gözüne, hangi karanlığı aydınlatan ışık için ümit edebilirsin? Baharlarını kışa çevirip kar ortasında alev alev yanan bedenini söndürebilir misin?

Sabah olmuyor güneş bir gün de benim için doğmadı. Tabutuma dokunmaktan vazgeç!  Beni uyandırmaktan vazgeç!

Git burdan!Ben ölüyüm anlamıyor musun?

Beni bir erguvan çiçeğinin kokusu temizleyecemeyek kadar kirliyim. Değil milyonlarca damlanın temizlemesi, denizle gökyüzü bir araya gelse yine temizleyemez o adamın dokunduğu yerleri. Boynum bükük, boynum izlerle dolu yıkık bir harabe...

Titreyen ellerin... kasılan karnına vura vura hiç ağladın mı sen? Sen suçu olmayan bir cana kıydın mı?

Sen çocuğunu öldürdün mü anne?

Dokunmaya kıyamadığın saçlarıma bir başkasının parmakları değdi? Alnımda ter boynunumda bin parmak izi... benim bedenim küçük bir kızın acı feryatlarıyla dolu.

Ben öldüm anne, bırakta bir kez olsun özgürlüğün boynuna dolanayım. Bırakta için için ağlayan küçük kızı sarıp sarmalıyım. Bir kere izin verin ölmeyi başarabilmeyi.

Ben özgürlüğün boynuna dolanmak, küçük kızın gözyaşlarını silmek, belkide öldürdüğüm bebeğimin kokusunu içime çekmek için bana yük bırakan bu dünyadan gitmek istiyorum.

Bir adım attı bir adım daha arkasındaki yalvarışları duymadı. Kollarını yana açarak bedenini öne savurup gökyüzüne ihtiyacı olan büyülü kelimeyi saldı. O artık özgürdü.

Özgürlüğe...

Yazarın diğer paylaşımları;
Sözümoki Mutlaka Bilinmesi Gerekenler
Sahibi olduğun sertifikalar?
X

Daha iyi hizmet verebilmek için sistem içerisinde çerezler (cookies) kullanmaktayız. "Çerez Politikamız" sayfasından daha detaylı bilgilere erişebilirsin.

Anladım, daha iyisini yapmaya devam edin.