Genelde insan edindiği tecrübelere dayanarak gördüklerini ve kendine benzettiği şeyleri görür.Görmek de hem güç hem de ilişki içerir.Bu yüzden tanıdığın ya da bildiğin şeye bakarsan onu görmezsin.Yazık ki insanoğlu gördüklerine duyduklarından fazla inanıyor.Bilmezden geldiği şey,gözün sadece bakan olduğu,göreninse bilinç olduğu gerçeğidir.İnsanlar birbirinin ortak bilincinden destek arıyor ve buluyor.Halbuki göz ters şeyleri düz görendir.Etrafta olan biten tüm terslikleri düz gören gözlerinizdir.Her şeyin ters olduğu bir dünyayı düz gören bir bilince kim nasıl güveniyor ki?Rüya gibi...Çünkü görselden işitsele geçtik.
Üstelik insanoğlunun algılama ani gerçek zamana kıyasla bir saniye ya da bir an bile olsa daha geç gelir.Yani görülen hep önceden çekilmiş ve oynamakta olan bir film gibidir.Aslen yaşadığınızı düşündüğünüz an geçmişten bir izdüşümdür.
Bu yüzden görünüşe aldanma.Her şey yanılsamadan ibarettir.Hayat çölde gözüken seraba benzemez.İçindeyken bir şey var sanılır,dışına çıkınca hiçbir şey olmadığı görülür.
İnsanoğlu gördüğüne mi inanır yoksa inandığı kadarını mı görür acaba?
Herhangi biri ya da bir şey size önemli geldiği müddetçe size gözükecektir.Önemini yitirdiği andan itibaren şekil ve suret değiştirip bir başkasına gözükmeye başlar ve siz artık ona bakıp onu göremez hale gelirsiniz.Vardır ancak (sizin için artık) yoktur.
Burada var olan ve maddiyatın tadını alan ruhlar neler yaptılar,neleri istediler ve sonunda neye kavuştular?Bu soruya yanıt verecek pek çoğu bir aradaydı.Aradıkları ve bulduklarını sandıkları neydi?