1
"Fakat onlardan ilimde derinleşenler ve müminler, sana ve senden önce indirilene iman ederler. Namazı dosdoğru kılanlar, zekâtı verenler, Allah’a ve ahiret gününe iman edenler... Bunlara büyük bir ecir vereceğiz. "(4/Nîsa 162.ayet )
"Andolsun, Biz onları bir ilim üzere alemlere üstün kıldık." Duhan Suresi, 32.ayet
1929, Morkaya Köyü
Yusufeli
Gökyüzünün tüm renkleri ne kadar güzelse yeryüzünün tüm çiçekleri de o kadar güzel bence... Hele bahar, bozkıra bir gelinlik olduğunda... Renk renk çiçekler açılır doğa uyanır börtü böcek etrafı sarar yeni bir dünya kurulurdu bu küçük köyde... Evet köyümüzün adı Morkaya'ydı. Mor çiçeklerin açtığı her mevsim saklı güzellikler içeren bir köy.
Benim adımda Tahir. Annem babam hep beni böyle çağırdı. Anemin adı Elif, babamın adı ise Velihan'dı...Dedemin anlattığına göre ben küçük bir çocukken onlar vefat etmişler...O vakitler diğer yaşıtlarım gibi beni de severlerdi köyümüzde. Böyle olunca sanki dünyada bizim köyden daha güzel bir yer olabileceğini düşünemezdim.... Okuyup büyük insan olmalı derdi annem. Büyük insan olmalı ve insanlara çok faydalı olmanı istiyorum o zaman gerçek anlamda sana sütümü helal ederim.
Benim o zamanlar, büyük insan denilince aklıma bir tek Gazipaşa geliyordu. Bazen en güzel bir rüya gibi karşında büyükçe bir bayrak tutuyordum. Yavaş adımlarla yanıma geliyor ve benim yanağımı okşuyordu... Çocukluğumun en güzel hatıraları arkadaşlarım köyün ailem Seyfi amcamın kır atı ve İstiklal Savaşı hatıraları bana o yıllarda bitmeyecek bir masal gibi geliyor ve bazen uzun uzun duraksama ve göz yaşından sonra heyecanlı bir sesle anlatmaya devam ediyor ve bazen de neden ağladıklarına akıl sır erdiremiyordum. Ne de olsa topu topu altı yaşında idim. Tek oyuncağım Seyfi amcamın bana özel yaptığı topacımdı. Bazı geceler topacım olmadan yatağa girmediğime inanır ve topacımı karanlıkta arardım. Bir keresinde yine top cimi aradığım akşam babamın ayağına bas mistim ve o da uyanıp bana biraz kızar gibi olmuştu... evimizdeki ocakta nenem annem ocağı yakar ve sürekli ekmek yapar taze kokusu buram buram her yana yayılırdı. Bahçede tavuklarımız tüm gün bahçede dolaşır ve taze otlar ile Karinleri doyurup keyiflenirlerdi. Bir de geçen yaz ölen siyah tavşanlarımız hayali ara ara gözüme gelir sanırdım. Oysa onları gömdüğümüz yer i çok iyi bilirim. İşte şu armut ağacının hemen yanındaki yere bir kuyu esmiştik ağabeyim hasan ile.. İşte orada yatıyor bu sevimli yaratıklar....
Öğle saatlerinde evimizin bahçesindeki kuyudan kovayla su çekecektim. Tahta kovayı makaranın ipiyle aşağıya doğru saldım. Bir süre sonra kovayı güç bela kuyudan yukarıya çekmeye başladım. Kendir urganı elimi az daha kanatacaktı. Kovayı eve tam götürecekken içinde ne görsem beğenirsiniz. Tüyleri ıslanmış yavru bir serce. Belki ölmemiştir diyerek avucuma aldım ve nefesimle ısıtmaya çalıştım. Ama bu yavru serçecik çoktan ölmüştü... Kuyunun bir kaç adim yanındaki Ardıç ağacına konmuş kuşun meraklı bir o kadar da feryada varan ötüşleri kalbimin ortasına büyük bir acı birikmişti. Ertesi gün kuyunun suyunda yükselme olmuştu. Ben bunu Anne serçenin kuyu başında gece boyunca döktüğü gözyaşlarından olduğunu düşündüm uzun süre...
Büyükbaş ve küçükbaş hayvanlarının yayıldığı bir gün güneşin köyümüz den bir ara hiç gitmeyecek sandım. Bozkır altın sarısı elbisesini giyeli tamı tamına 20 gün olmuştu. Nehirlerin suyu azalmış yaban kazlarına ev şahini olan ve diğer kuşlarla özgürce uçtuğu masalsı güzellikteki göller de de su seviyesi belirgin bir şekilde azalmıştı...
Tarladaki kaplumbağaların asma yapraklarının gölgesinde bir yer arayışı ve yaşlı gözlerle etrafı izleyişi gözlerimin önüne getir kimi zaman...
Evimizin bahçesindeki fırına köy ekmeği yapmak için bir çok komşu gelirdi... İşte böyle bir gün beni çok üzen bir haber almıştım... ama günler sonra... Hacer teyze o gün ekmek yapmak için erkenden fırına gelmişti. Ekmeğe dönüşecek hamurları bulabildiği kap kacaklar ve leğenlere koymuştu. Hacet teyze fibrinin yanındaki hamur teknesine tam el atacakken bir tıkırtı duydu. Yavaşça eğildi ve gözlerini hafif kısarak karaltıya baktı. Bir de ne görürse beğenirsiniz? Kahverengi tüylü, meraklı ve tedirgin bir yaban tavşanlı. Bu görüntüsü ile zavallı tavsan tüm olup bitenleri anlamaya çalışıyor ve bazen de sevimli burnunu açıp kapatarak ağzını oynatıyordu... Hacer teyze onu bir kafese koymuş ve evine götüreceğini anneme söylediğinde ne kadar üzüldüm bilemezsiniz... anneme çok yalvardım ağladım.
Bu sevimli tavşanın yeri mutlaka kırlar ve doğa idi... Belki de onun da çocukları vardı bakmak için... Şimdi annelerini ne büyük merak ve özlemle bekliyorlardır kim bilir gözü yaşlı.... O gün bir dilek hakkım olsaydı bu tavşanın salıverilmesini dilerdim Allahtan...
İki hafta sonra bu tavşanın olduğunu annem bir ikindi vakti çardakta tarhana yaparken söyledi bana... Bütün gözyaşımı bu tavşana harcasam yine de yetmezdi.... Onunla kısa bir buluşmamız olmuştu ve beni kurtar diye bakan gözleri uzun sure gözlerimin önünden gitmedi...
Arkadaşlarım bazı günler sapanla kuş avlar ve bir tepe başında yaktıkları ateşte onları pişirir ve afiyetle bir güzel yerlerdi. Ben hiç kuş eti yemedim.Kıyamam ki onlara,yüreğim kaldırmaz. Çünkü her canlı yaşama hakkına sahipti benim için...