Kuşu semâdan alıkoyan neydi Havsâ!
Kalbinde ki mühür mü?
Yoksa mührü esîr alan vatansız bir düşünce mi?
Nasıl alırdı vatanından bir semâzenden kuşu.
Şimdi nasıl dönerdi mevkî içinde.
Halbusem, karanlıklar meşk tutmuş mürekkebine.
Sanmasınlar ki ışıklar çözecek karanlığın meşkini.
Sanmasınlar ki günler geçecek.
Sanmasınlar ki sıyrılacak bu düşüncelerden kalbi.
Sanmasınlar ki kalbi buz kesecek.
Habersizce uçuşan bembeyaz güller var Havsâ'm.
Kokuları âhenk.
Sevdâları kör.
Kanatları hayli bir çetin.
Yine de uçuyor gökyüzünde ki mâviliğe.
Uçmakta olan kanatları bir an kaskatı kesilmiş.
Uçmayla birlikte düşmenin verdiği utançtı bu.
Kalbi mahcûbiyetin sezgisini gezdirmiş.
Hani uçmalar çırpınışlardı!
Şimdi çırpınışlar uçmak mı?
Böyle bakmayı bilmeli keskin sesler.
Duymalı, aldanışlı sağır kulaklar.
Ve dinlemeli Havsâ, dinlemeli...
Akılsız başın mürekkepli yargıları,
Dinlemeli...