AN'LAŞMAK
Evvelden beri edebiyata, Türkçe’ye merakım vardır. Bundan mıdır bilmem, kelimelerin etimolojik kökenlerini, yalın hallerini araştırmayı çok severim. Geçenlerde ‘anlaşmak’ kelimesi takıldı aklıma. Bir insanı seviyorsak, ortak yönlerimiz varsa onunla iyi anlaşırız. Bir derdimiz olup paylaştığımızda birbirimize: “Seni anlıyorum.” Deriz çünkü aynı durumu daha önce biz de yaşamışızdır. Yaşamasak dahi ‘anlaştığımız’ için empati kurarak halinden anlarız.
‘Anlaşmak’ kelimesinin köküne baktığımızda, ‘an’ çıkıyor karşımıza. An, bilindiği üzere içerisinde bulunduğumuz en kısa zaman dilimidir. İfade ederken de; “Şu an” diye belirtiriz. “Geçmiş an” diye de bir ifade yoktur dilimizde. Öyleyse ‘anlaşmak’ da, içerisinde bulunduğumuz anı, sevdiğimiz birisi ile paylaşmak, birlikte yaşamak demek oluyor. Bunu daha önce hiç böyle düşünmemiştim. O kadar etkilendim ki düşünüp kendi kendime!
Baktığımızda gerçekten en güzel anlarımız, sevdiklerimizle geçen zamanlardır. Hani yalnızken çoğu zaman geçmişe dalar gideriz. Hatta olumsuz durumlar canlanır zihnimizde ve canımız sıkılır. O anda hemen ‘anlaştığımız’ bir yakınımızı aradığımızda ya da ona gittiğimizde o geçmişin kasvetinden kurtuluruz ve ânın tanını birlikte çıkarırız. Zamanın nasıl geçtiğini anlamayız hatta zaman kavramı da kalkar, yalnızca ‘an’ da kalırız. Bazen öyle hararetli muhabbetlere dalarız ki, yediğimizi içtiğimizi de unuturuz, “Bir şeyler mi içsek?” deriz. Hâlbuki ânı yaşarken zaten kahveler, çaylar içilmiştir de anlamayız bile.
Her ne kadar uzun yıllar yaşanmış olunsa bile hayat çok kısa. Büyüklerimize sorduğumuzda onca yaş yaşamalarına rağmen kendilerini yaşlı hissetmezler. Hep yaşayacakmışız gibi gelir her birimize lakin yeryüzünde vaktimiz çok kısıtlı. Bu sebeple ânın kıymetini bilmemiz gerek. Anlarımızı da ‘an’laştığımız’ insanlar ile dolu dolu yaşamamızsa en güzeli…