MEKKELİ ARAP MÜŞRİKLERİNİN ŞİRKİ, SAHTE İLAHLARINDAN DÜNYEVİ VE UHREVİ ŞEFAAT BEKLENTİSİNDEN KAYNAKLANIYORDU
Yunus Suresi 18. ayetin meali okunursa, Mekkeli müşriklerin dünyevi işlerinde ve (eğer olursa) ahiret hesabında kendileriyle Allah arasında aracılık - kayırıcılık yapacaklarını düşündükleri, hayali ya da gerçek bir takım varlıkları, şefaatçi (aracı-kayırıcı) ilahlar edindikleri anlatılır.
Bu sahte ilahlar için dua, kurban ve benzeri sembolik ibadetler yaparak, bu sahte ilahların, kendilerine ibadet eden insanlara Yüce Allah’ın dünyevi nimetler vermesi ya da dünyevi belaları savması için, Allah katında kendileri için şefaatçilik (aracılık-kayırıcılık) yapmalarını sağlamaya çalıştıkları anlaşılır.
Bu sahte ilahlar genelde meleklere ait olduğu ve onları temsil ettiği iddia edilen heykeller ile eskiden yaşamış önemli din ya da devlet büyüklerinin manevi şahsiyeti ile anıt-kabirleri ve tüm bunları temsil eden heykeller ve anıtlar / putlardır.
Müşrik Araplar bu heykellerin ya da mezarların yanında kurban kesip dua ederek ve benzeri temsili ibadetlerle (tapınma), onların kendilerinden razı olmasını ve isteklerini Yüce Allah’a ileterek, O’nun kendilerine yardımını sağlamalarını temine çalışıyorlardı.
Mekke Müşriklerinin Ahireti inkâr edenleri bir yana, açıkça inkâr etmeyenlerinin bile tüm dertleri dünya işleriydi. Bu nedenle onların sahte ilahları sadece dünya işleriyle ilgiliydi.
Ancak eğer ahiret hesabı olursa, sahte ilahlarının orada da kendilerini kayıracaklarını (şefaat edeceğini) iddia etmek suretiyle, ahiretlerini de sigortaya alıyorlar ve Kur’an’ın ahiret konusundaki uyarı ve tehditlerini etkisiz kılmaya çalışıyorlardı.