Bizim köyün yolcusunu çeken 2 şöförü de,minibüsü dönüşümlü kullansınlar diye babamın hatrı ve parasıyla tutmuştuk.Zaten onlarda tatil gibi bakıyorlardı bu işe. Eşlerini yanlarına almışlardı.Minibüse eşyaları yüklemek için şöför koltuğunun arkasındaki koltuk hariç, hepsini sökmüşlerdi. Yolculuk,15 saat falan sürecekti. Ben ve abim minübüsü tam doldurmayan eşyaların,kırılmayacak,dökülmeyecek olan tarafında yatarak yolculuğu tamamladık. Yıl 2001,08 plakalı arabaları havada aydınlanınca görmeye başlamıştık. Babamı 2 ayda 3 ayda bir görürdük.Beni sevindiren babamı görecek olmamdı aslında.Pek ne olup bittiğini anlamıyordum.Dik bir vadinin içinde,sağ tarafta çoruh nehri sol tarafta kayalıklar eşliğinde ilerlerken,şöförlerden biri "yaklaştık heralde,bi arayalım neredeymiş"dedi.Telefondan bir kaç tuşa bastıktan sonra,kulağına yaklaştırdı.Nizami bir bekleme süresi geçti ve babam onlara beklediği yeri tarif etti.Zaten sabah saatleriydi,o saatte orada pek insan olmazdı rahat bulabilirdik babamı.Biraz daha gittikten sonra,minibüs durdu,kapı açıldı ve babam içeri girdi.Ben çok sevinmiştim fakat babam telaşlıydı .Taşınma telaşıdır heralde,tabi benim aklım pek kesmiyor o zamanlar.Dik bir yoldan yukarı doğru çıkmasını söyledi şöföre babam.Ben o sırada babama ve tam karşıma gelen Artvin manzarasına bakıyordum.Yolculuk fazla uzun sürmedi 10 dakika sonra,taşınacağımız eve gelmiştik.Ev sahibi çok sıcak karşılamıştı bizi,eşyaları taşımaya başlıyacaktık ki hemen evine davet etti,yol yorgunusunuz siz diye.Bize çok sağlam bir kahvaltı yaptırtmıştı.Eve 2 ila 3 gün içinde yerleşmiştik.Tabi yeni geldiğimiz için,pratik yemeklere yöneliyim diye düşünmüş olacak ki annem,yumurta aldırayım dedi.En yakın dükkan 200 metre falan.Fakat öyle bir arazi var ki o 200 metre 1 kilometre gibi.Şehir merkezi gibi görünsede ulaşım patika yol ile.O zamanlar belki yaşımız ufaktı çok zor geliyordu bilemem.Mahalleden bizden 3-4 yaş büyük bi tane tükürerek konuşan gürcü çocuğu buldular.Adı mahoydu tam adı ney hala bilmem ama iyi biriydi maho.Abimle beni yanına verdiler gidin bi koli yumurta alın diye.Biz ilk defa başka memlekette,başka tiplerle yumurta almaya gidiyorduk.Biraz heycanlı biraz meraklıydım.10 dakika falan yürüdükten sonra asfalt bir yola indik.Tam yolun karşısında kürt ya da çingene mahallesi varmış.Yola iner inmez yaşıtımız çocuklar bizi taşlamaya başladı.Ben çok korkağımdır hemen pıstım.Maho,çocukların isimlerini söyleyerek atmayın lan,diye bağırıyordu.Hızlı adımlarla bakkala gittik.Biraz bekledikten sonra sahibi geldi yumurtayı aldık.Benim tek düşündüğüm ,nasıl geçicez o kadar kara çocuğun içinden.Yaklaşmıştık ben abimin elini tutmuştum ve onların bağırış seslerine aldırış etmiyordum.Zaten hemen etrafımızı sardılar,ben çok sevimli çocuktum benden makas falan alıyorlardı sonra ben başladım ağlamaya.Maho bir lider edasıyla, hem elindeki bir koli yumurtayı korumaya çalışıyordu,hem de emanet olarak yanında olan ben ve abimi.Maho bunlara bir kaç kez sesini yükselterek ve tükürüklü bir şekilde bağırdı ,gülerek dağıldılar.Ben gene ağladığımla kaldım,sonra komşuluk ilişkilerimiz gelişti.Mahonun palavracı babasını ,tükrüklü şekilde konuşan kardeşini ve annesini tanıdık.Son olarakta mahogilin ayyaş ev sahibiyle saçımı çektire ,çektire keserken tanışmıştık.Hepsi iyi insanlardı,ya da ben çocuktum ne döndüğünü anlamıyordum.