Benim annem diye sahiplenebilmeyi çok isterdim seni. Bugün okulda yaptıklarımı anlatabilmeyi, okuldan gelince yoruldum diye nazlanabilmeyi. ''Çok acıktım ben bamya sevmem ki sen bir tost yapsan da yesek'' diyebilmeyi. Okul çıkışı arkadaşlarla gideceğimiz yeri , eve biraz geç kalacağımı haber verebilmeyi, kardeşimle kavga ettiğimizde araya girip bizi sakinleştirecek bir seni, ara sıra yanıma oturup vereceğin öğütlerini, bir şeyleri babamdan önce sana anlatabilmeyi isterdim mesela.
Canım sıkılınca yorgana yastığa ya da dizlerime kapanıp sesimi yutarak değil de başımı göğsüne yaslayıp hıçkıra hıçkıra ağlamak isterdim. Seni yaşamak isterdim: '' annem kızar yapmayalım, annem merak eder, annem çok üzülmüştür, annem çok mutlu olacak.'' diyebilmeyi isterdim.
Geçmiş için kurulmuş bir yığın hayalden daha fazlası değilsin sen ... Hatta senden bahsetmek zorunda kaldığımda ne diye bahsediyorum biliyor musun, isminin sonuna bir -ce eki ekliyorum. Anne kelimesinin benim dünyamdaki karşılığı sen olmadın ki hiç, şimdi ben sana nasıl diyeyim...
Dört yaşımdayken yolda gördüğümüz babamın tanıdığı bir kadını kolundan tutup '' baba bu bizim annemiz olsun bizimle götürelim.'' demiştim. Babam beni ikna edip eve getirince de bizim niye annemiz yok diye küsmüştüm babama . Sonra bir gün bir kadınla geldi babam . Herkes yenge diyor ben de ''yenge'' dedim , bana gülerek sen ''anne'' diyeceksin dediler. O kadar zor çıkmıştı ki o iki hece ağzımdan... Ama neticede anne benim için o kadındı, babaannemdi, halalarımdı, babamdı. En çok da babamdı. Şimdi bizim hayatımızın seyircisiysen eğer bunun mimarı sensin. Boşuna dahil olmaya çalışma senin yerin seyirci koltuğu, sana verecek rolümüz kalmadı maalesef bu tiyatroda...