Kendinizi ne ile tanimladığınızı hiç düşündünüz mü? Size kendinizi tam olarak ne iyi hissetiriyor. Açıkçası,şu bir kaç saatte beni bu yazıyı yazmaya iten çok fazla uyaranla karşılaştım. Birincisi,spor salonunda kocaman kocaman aynaların oluşu,bugün onları sorgulamamı istediler. Muhtemelen hareketleri düzgün yapıp yapamadığımızı izlemek için konulmuşlar. Ancak biraz beden dilinden anlıyorsam ben de dahil olmak üzere insanların yüzde doksanı bedenine,kendisine,nasıl göründüğüne bakmak için kullanıyor. Çünkü kendimizi ne kadar güzel görürsek o kadar iyi hissediyoruz. Ne kadar kaslı,ne kadar seksi,ne kadar iyi görünüyorsak,o kapıdan o kadar özgüvenle çıkıyoruz. Çünkü iyiyiz,güzeliz övünmemiz gereken muhteşem bir bedenimiz var.
Daha sonra spordan çıkıp,hazır bugün hafta sonu ve eşimin de oğluma bakma imkanı varken,yalnız,sakin kafayla kitap okuma fırsatını kaçırmak istemediğim için cafeye geçtim. Şansa bak ki tam olarak birbiriyle kavgalı,işveli,yüksek sesle cilveleşen bir çiftin önüne oturdum. Sessizlik hak getire. Yerimi de değiştirmedim,çünkü gözüme kestirdiğim en rahat yerdi. Niyetim dedikodu değil,sadece gözlemlerimi anlatmak istiyorum,yoksa isteyen istediği kadar cilveleşsin. Mümkünse sessiz ☺️. Daha çok kızın bağırma ve trip naralarını duyuyordum,açıkçası bolca kullanılan tatlı dilin altındaki narsizmi ses tonundan bile anlamıştım. Arkamda oldukları için yüzlerini göremiyordum. Ancak daha sonra çocuk lavaboya kalktı,izleme şansım oldu,oldukça sıradan,öylesine bir yürüyüştü. Ve daha sonra kız kalktı,onun için aynı şeyi söyleyemeyeceğim,çünkü yüzündeki kimseyle muhattap olmayan tavrı,küçük dağları ben yarattım yürüyüşü,çocuğa olan tavrıyla birleşince kendisini ilişkisi üzerinden var ettiğini düşündürdü bana. Evet ne yazık ki zaman zaman farkına vararak veya varmayarak bir çoğumuz yapıyoruz. Çünkü toplumsal alt yapımız ne yazık ki hâlâ kadını eşiyle,çocuk doğurmakla,iyi bir ev hanımı,anne olmakla sınıyor. Bu teorimi destekler nitelikteki bir durumda seslere kulağımı tıkayıp elime aldığım bir psikiyatristin gizli defteri adlı kitaptaki,ailesinden gördüğü değer yargıları üzerine durmadan hamile kalmaya çalışan,sırf bu yüzden histerik (yalancı) gebelik yaşayan ve kız kardeşlerini çocukları yüzünden kıskanan bir kadındı. Psikiyatrist bu durumun temeline indiğinde ise yine her zaman ki gibi aile cıktı karşımıza. Çocuğu olmayan onlarca kadının boşandığı,kendini değersiz hissettiği istatistiklere değindi doktor. Evet,ne yazık ki kişiliğimizin,benlik anlayışımızın iyimser bir yaklaşımla yüzde sekseni ailede atılıyor. Fakat her zaman kendimize yeni karakterler oluşturma,yeni değerler inşa etme,öz saygımızı karakterimiz aracılığıyla kazanma şansımız var. Bunun için daha çok okumalı,daha çok gözlemlemeli,daha çok empati kurmalı,daha çok deneyim yaşamalıyız. Insan herşeyden birazdır. Elbette kendini bulması bir ömür süren bir yolculuk,ancak,en azından bunu bedenimizle,ilişkimizle,çocuğumuzla inşa edecek kadar basit olmamaya çalışalım