-Aynen dediğin gibi olacak evlat.Ben sana nasıl ki bedensel anlamda eşlik ediyorsam sen de bana düşünsel anlamda eşlik edeceksin.Düşüncelerin de aslında bedenden pek bir farkı yoktur.Onlar da belirli bir sürecin sonunda doğarlar.Sonra büyürler.Kimi güçlü,kuvvetli ve sağlıklı olur.Uzun yıllar yaşarlar.Kimileride zayıf ve kırılgan doğarlar.Erken veda ederler hayata.Tabi yaşam süreleri gerçek bir bedenden farklılık gösterir.Bazı düşünceler binlerce yıl yaşarlar.Bazıları ise tıpkı biz sıradan insanlar gibi belirli bir dönem içinde yaşayıp kaybolurlar.Hatta evlat biz insanlar bir konuda daha şanlıyız.Biz öldüğümüzde mezarımızın ziyaretine torunlarımızın gelme ihtimali varken,ölen düşüncelerin ziyaretçileri olmaz.
Küçük oyunları başlamıştı galiba.Eşlik etmek adına:
-Bunu belirleyen nedir filozof?
Diye sordu.
-Tam olarak neyi belirleyen evlat?
-Bir düşüncenin ömrünü.
-Haa evet o.Bir sanat eserinden yola çıkarak galiba bunu açıklayabilirim.Binlerce yıldır zevklerin kişiden kişiye değiştiği görüşü kabul görmüştür.Kimse de bunu inkar edemez aslında.Benim en sevdiğim renk kırmızı mesela.Senin en sevdiğin renk nedir evlat?
Gülümseyerek cevap verdi
-Benim de kırmızı filozof.
-Şu yabani ne derdi acaba.
Diyerek gülümsemesine karşılık verdi ihtiyar.
-Tabi herkesin kırmızıyı sevmediği gerçeğini kimse inkar edemez.Ama tarih bize bazı estetik kaygıların ortak olduğunu göstermiştir.
-Nasıl gösterdi bunu?
-Mozart dinler misin evlat?
-Evet,dinlerim.
-Peki Mozart’ın eserlerinden birini kötü olarak tanımlayabilir misin?
Bu soruya vereceği cevabı düşünürken aslında kafasında çokta alternatif olmadığını fark etti.Mozart’ın 40.senfonisini iyi biliyordu.Kim bilir daha kaç eseri vardı.Bildiği örnekten yola çıkınca,ona kötü demek koca bir yalandan başka bir şey olmazdı.Çünkü öyle bir müzikti ki bu,insanı durgun,berrak sulardan alıp hırçın ve bulanık sulara götürüveriyordu ansızın.Bunun yanında,bu müziği her dinleyişinde onu kollarının arasında buluyordu.İleri,geri,sağa,sola profesyonel dansçıları kıskandırırcasına dans ediyorlardı.Kalp atışları bile bu müzik için rutinini bozuyor kendini kemanın ritmine bırakıyordu.Mozart bu müziği sadece kendisi ve onun için yapmıştı adeta.Sanki saatlerce oturup Mozart’a onu anlatmıştı.Mozart ta istediği her an onun yanında olamayacağını bilmiş ve 40.senfoniyi notalardan oluşan bir köprü gibi onunla arasına inşa etmişti.
-Hayır filozof.Kesinlikle.
-Bir çok insan senin verdiğin cevabı verir.Mozart gibi insanlar öyle bir iş başardılar ki,bize bazı estetik kaygıların ortak olduğunu gösterdiler.Gerçek sanatçıların amacı,bu ortak estetik kaygıları bulup,onlara hitap edebilmektir.Çünkü ancak bunu yapabildikleri sürece eserleri kendilerinden sonra,uzun yıllar hayata sımsıkı tutunabilirler.Bu da bir sanatçının hayalidir.Düşünceler de bu bağlamda,ortak kaygılara hitap ettiği ölçüde yaşarlar.Daha da basitleştirmek gerekirse evlat.Kendini dört kişilik bir masada hayal et.Az önce masaya oturmuşsunuz.Fakat oraya gelirken sen ve arkadaşların,civarın tanındık serserileri tarafından sözle taciz edildiniz.Masadaki tansiyon bir hayli yüksek yani.Diğer üç arkadaşın da kavgacı mizaca sahip kimseler olsun.Az önce kavga etmediler çünkü sayınız azdı ve kavgaya girişmek o an için aptallık olurdu.Masanın sohbet konusu bu.Arkadaşlarından birisi “Dört eleman tanıyorum,hepsi sıkı adamlardır.Yarın onları da çağırır şu serserilere temiz bir dayak çekeriz.”diyor.Diğeri ise “Sopa da almak lazım belli mi olur…”.Üçüncü kişiye ise bu fikirlerin verdiği heyecanı,sıktığı yumruğunu masaya,tempolu bir şekilde vurmasından anlayabiliriz.Bu hararetli ortam da sen çıkıp “Hey çocuklar,gelin şu insanlarla konuşalım dertleri neymiş öğreniriz.Çok zor bir durum varsa da polise haber veririz.”Dediğinde.Bu düşüncen o an doğar ve ölür.Çünkü ortak estetik kaygılara hitap etmemiştir.
-Peki ama filozof,bahsettiğiniz örnekteki estetik kaygı ahlaki değil,ahlaki olan benim sözde düşüncem değil mi?
-Bahsettiğim örnekte evlat;üç kişi toplumu,sen bireyi,serseriler ise toplumsal problemleri temsil ediyordu.Bir toplumun estetik Kaygıları ahlaki olmalıdır diye bir kural yoktur.Bilakis yozlaşmış toplumları düşün.
-Filozof,toplumsal problemlere,topluma aykırı düşüncelerle engel olan bireyler tarihte var oldular.Bunlara ne diyeceksiniz.
-Kabul etmeliyim evlat kolay lokma değilsin.
Diyerek gevrek bir kahkaha attı.
-Bahsettiğin bireyleri bir düşün evlat.Onlar,düşüncelerini örnekteki sen gibi pat diye bir anda ortaya atmadılar.Önce düşüncelerini oluşturdular ve bunu zamana yayarak,ilk çevrelerine sonra içinde bulundukları toplumlara yavaş yavaş,sağlam temellere dayandırarak benimsettiler.Kolay değil tabi.Eğer örnekteki sen,kavga hırsına bürünmüş insanlara bir şekilde kendini dinlettirip,sana ait olan ahlaki düşünceni,güzel dayanak noktalarıyla destekleyip onlara benimsetebilseydin,ne kazanırdın biliyor musun?Senin ahlaki estetik kaygına sahip bir toplum kazanırdın.Yetenek isteyen bir iş.Tarihte bunu yapanlar,bu yeteneğe haiz olan kimselerdi.
Filozofa hak verdi.Toplum denen olgu,ağaçtan özgürlüğünü almış bir yapraksa eğer,o yaprağa yön veren.Onu,belki çamura belki yeşilliklere götürecek olan rüzgar da düşünceler olmalıydı.Kendi düşünceleri geldi biranda aklına.En güzel düşünceleri onla ilgili olanlardı hep.Düşünceler doğurgandı bunu biliyordu.Hayaller düşüncelerin çocuklarıydı.O öğretmişti.Onla ilgili rengarenk düşüncelerinin doğurduğu,gene onla ilgili rengarenk hayaller bunun kanıtıydı.Herhangi biriyle ilgili düşüncelerini su birikintisine benzetecek olsaydı.Bunlar kişiden kişiye,derinliği değişen su birikintileri olurdu.Mesela sigara aldığı büfeciye dair düşüncelerinin içinden geçecek olsaydı,ayak bileklerine kadar ıslanabilirdi ancak.Bir dostun düşünceleri içinde bile boy verebileceğine eminken nasıl olurdu da onla ilgili düşünceleri okyanustan farksız olabilirdi.Berrak durgun bir okyanus.Bazı geceler dalıyordu bu okyanusa.Derinlere doğru iniyordu.O kadar iniyordu ki,artık güneşin ışıklarının okyanusun yüzeyinde yaptığı dans bile gözden kayboluyordu.Zifiri bir karanlık içinde,yön kavramından mahrum.Tek yapabileceği şey o anda,kendini serbest bırakmak,yavaş yavaş yüzeye çıkabilmek için.Okyanusun basıncının etkisiyle,acıdan kıvranan sol memesinin altındaki cihangir eşliğinde.