Bekliyor olmak aslında ne zor. ne bir geleni, ne bir gideni veya bir hasreti veya bir yolcuyu.
Gelmek üzere olan bir postayı, sandıkta duran siyah beyaz bir resmi aslında ne kadar da zor farkında mısınız.
bekliyor olmak, dakikalarca aylarca, yıllarca nice ilkbahar nice sonbaharlarca aynı yerde aynı hüzünle
içinde alev topu olmuş bir acı ile bir bedene ihanet etmek akıl oyunları oynamak kendince bittiğine
inanmak ve inandırmak her şeye rağmen içinde ki umutla güneş doğuşunu ve batışını zaman
belirtmeksizin..
elimden gelen en iyi şeyi yapıyorum bekliyorum seni, trenin de olan bir yolcu gibi ulaşılması gerekilen bir posta gibi, resimde ki
sen gibi, içimdeki hasret kavuşma özlemi gibi adın tozlu raflara alındı diye
üzülme mevsimler yazı kışı geçti diye darılma zaman Durdurulamazdi.
ama sen çıkıp gelsen zaman benim için oracıkta dururdu akrep yelkovan
günde iki kez doğruyu gösterirdi yazılan tüm mektuplar.
tekrar, tekrar okundu resmin özenle silinip sandığa konuldu bilmem kaçıncı siren sesi geldi kulağıma.
burnuma özlem kokuları odama sarı sarı hüzün yaprakları girdi şimdi anlıyorum şimdi anlıyorum işte
bekliyor olmak ne zor ne bir geleni ne bir gideni
yolcular ait oldukları yere döndü geriye kalanlar ise avuçlarındaki hüznü yüreğine vurup evlerine döndü.
belki dedi belki çiçekler açmayı unuttu yoksa zamanın da gelirdi o yolcu..
“Bekliyor olmak ne zor aslında ne bir geleni ne bir gideni”