Giriş yap! Hesap oluştur!
Nedir?
Ara
Şifreni mi unuttun?
BİR KADININ HÜZÜN MISRALARI - Sözümoki
03 Ocak 2025, Cuma 18:41 · 5 Okunma

BİR KADININ HÜZÜN MISRALARI

Eskiden beni yerle bir eden şeylere sessiz kalıp tepki bile vermiyordum. Bu olgunluk mu, yoksa küskünlük mü bilmiyorum; belki de alıştım, belki de yoruldum. Hayatın karmaşası içinde kendimi bulmaya çalıştığım anlarda içimdeki sükunet, bir kor gibi yanıyor. Dışarıya vurmadıkça daha da derinleşiyor; ama derinleştikçe, bu ateş içimde bir yanık haline geliyor. Hislerimi bastırmak, hayatın ağır yükünü taşımak gibi. Öyle bir gün gelir ki, bu ağır yüki taşıdıkça, içimdeki fırtına birikmeye başlar. O an, tüm bu biriken duygular dışa vurmak için sabırsızlanır...

Bir kere güvenin kırıldığında, artık en ufak bir samimiyet bile "Acaba?" sorusuyla geliyor. Yeniden güvenmek, kırık bir kalbi onarmaktan daha zor. Bir zamanlar hiç şüphe etmediğin gözlere bile artık tereddütle bakarsın.

Bir insanın güvenini kazanmak uzun sürer, ama onu kaybetmek SADECE BİR AN..
O olmazsa eksilirim dediğim şeyler, belki de benimle kalmaya çalışan gölgeler.
Kendime dürüst olmalıyım: Bu bağlar gerçekten önemli mi, yoksa sadece alışkanlıktan mı kaynaklanıyor? Beni mutlu ediyorlar mı, yoksa sadece güvenli bir alan mı sağlıyorlar? Hayatımda neyin gerçekten değerli olduğunu anladığımda, gereksiz şeylere takılmadan yalnızca bana iyi gelenlere öncelik vereceğim.

HAYATIMDA YER KAPLAYANLAR, aslında yer işgal edenlerden başka bir şey olmayabilir.
Düşüncelerim bir zamanlar hep yanımda kalacağını düşündüğüm insanlar sayesinde oldu.
Beklentilerim, içimde büyüyen umutlarla beslenirken, birden bire bencil davranmaya başladılar.
İyi niyetim, onların soğuk tavırları karşısında eriyip gitti.
Benim düşüncelerim değişmedi; sadece onların tavırlarıyla şekillendi ve beni onlara benzer bir hale getirdiler..
Zor zamanlarınızda yanınızda olmayanlar, o anlarda ne kadar yalnız kaldığınızı daha da belirgin hale getirir. Bir süre sonra, onlara neden bu kadar değer verdiğinizi sorgulamaya başlarsınız. Biliyor musunuz, kıymet bilmeyenler için harcadığınız zaman aslında kendinize yaptığınız bir haksızlıktır.

Unutmayın, bazıları sadece ihtiyaçları olduğunda yanınıza gelir; oysa dostluk, sadece zor zamanlarda değil, her an birbirinin yanında olmaktır. Kıymet bilmeyenler, kalbinizde bir boşluk açar ve bir gün kapınızı çaldıklarında, siz artık o eski siz değilsinizdir. son bir şey var; gerçek dostlar her zaman yanınızdadır, siz onları aramasanız bile.
yolundaymış gibi görünmekten bıktım; içimdeki fırtınayı kimse görmüyor. Güçlü olmaya çalışırken aslında ne kadar kırılgan olduğumu unuttuğumun farkındayım.

Sesimi yükselttiğimde bile, çoğu insan ya duymazdan geliyor ya da konuyu geçiştiriyor. İçimde sessizce biriken duygularla baş başa kaldıkça yalnızlığım artıyor.

Belki de tek ihtiyacım, BİRİNİN BENİ GERÇEKTEN ANLAMASI...
Seni anlamak istemeyenlere laf anlatmak, birine ulaşamadığı bir duyguyu tarif etmeye çalışmak gibi; ne kadar çabalarsan çabala, anlamadıkça eksik kalır her kelime. Bir noktadan sonra, sözcükler anlamsızlaşır ve sen de susmayı tercih edersin. Çünkü anlarsın ki bazıları seninle yalnızca DUYDUKLARI KADAR VAR OLUR SENİ HİSSETTİKLERİ KADAR DEĞİL.!
Lafımı sakınmam

Doğrudan söylemeyi tercih ederim, bu yüzden bazen can acıtıcı olabilirim.

Dürüst bir bakış açısına tahammülünüz yoksa, sorun bende değil. Gerçekler işinize gelmiyorsa benim susmamı beklemeyin. Kırılacak yerden kırılır; ben doğruları söylemekten kaçınmam. Eğer söylediklerim size ters geliyorsa,

MUHTEMELEN DOĞRULARA DAYANAMAYACAĞINIZ BİR ŞEYLER VARDIR..

Neye heveslensem, hevesim kursağımda kalıyor. Sürekli engellerle karşılaşıyorum; bir an olsun rahat nefes alamıyorum. Hayat beni o kadar zorladı ki, artık içimde eski heyecan kalmadı. Belki de aşkı ve hayatı gözümüzde büyütüp kendimize yük ettiğimiz için bu kadar yorgunuz. Her şeyin kusursuz ve sonsuz olmasını beklemek yerine, belki de hayatın eksik ve kırık yanlarını kabul etmemiz gerekiyordur.
İyi insan olmaya çalışmak... Kime, neye göre iyi? Çabalarımızın gerçekten takdir edildiği var mı, yoksa sadece beklenti mi yaratıyoruz? İnsanlar kırılmasın diye içimize attıklarımız bir çığ gibi büyürken, kimse "Sen nasılsın?" diye sormayı akıl bile etmiyor. Fedakarlık yapıyorum; Kim farkında? Kim takdir ediyor?

Yok, yok kimsenin umurunda değil. Anladım ki, iyi insan olmak bazen imkansızı başarmaya çalışmak gibi. Ne kadar verirsen ver, her zaman biraz daha fazlasını bekliyorlar ve ne yapsan da asla tam olarak yetmiyor.!

En özel anlarını paylaştığın birinin gerçek yüzünü görmek, derin bir hayal kırıklığı yaratır. Yıllarca süren bir bağın bir anda anlamsızlaştığını hissedersin be O samimi gülümsemelerin aslında bir maskeden ibaret olduğunu anlamak, kalbinde yaralar açar. Her gülüşte bir şeylerin eksik olduğunu düşünmek, güven duygunu sarsar. Bu hayal kırıklıkları ve güven sarsıntıları HEM GÜÇLÜ HEM DE TEMKİNLİ OLMAYA ZORLAR.!
Benimle ilgili eleştiride bulunmaya ne yetkiniz ne de hakkınız var. Öncelikle kendi kusurlarınızı düzeltmeyi öğrenin, sonra benim hatalarımdan bahsetmeye kalkışın. Herkes başkalarını yadırgamadan önce kendi meselelerine odaklansın.

Kendi eksiklilerinizi görmezden gelip Başkalarını eleştirmek kolay, ama kendi davranışlarını sorgulamak çok daha zor.

Eleştirinizin geçerli olması için ÖNCE KENDİ DAVRANIŞLARINIZA BİR BAKIN, KENDİ DURUMUNUZU DEĞERLENDİRİN SONRA BAŞKALARINI DEĞERLENDİRMEK İÇİN BİR ADIM ATARSINIZ.
Bazen toparlanmaya çalışırsın her yerden dağılmaya başlarsın sıkı sıkı tuttuğun şeyler bile elinde parçalanır, bir şeyleri düzeltmeye çalışırsın tam tersi bir etki yaratır, yine toparlanmaya çalışırsın ne kadar çaba gösterirsen göster, her şeyin daha da karmaşık hale geldiğini görürsün. Düzgün şekilde ilerlemek isterken tam tersine daha çok kaybolduğunu fark edersin. Her adımında karşına çıkan engeller seni daha da umutsuzluğa sürükler ve çevrende ki insanların SENİ ANLAMADIĞINI gördüğünde, yalnızlığın ağır bir yük haline gelir.!
Gecenin sessizliğinde bile duyduğum tek ses, içimdeki sükûneti bozan düşüncelerim.

Gülüşümde bile saklayamadığım bir hüzün var. Gülümsemek kolay, ama içimdeki acıyı saklamak her gün daha da zorlaşıyor. Kalbim konuşmak istiyor ama dilim susuyor. Aklımda silinmeyen izler, kalbimde kapanmayan yaralar var. Bazı yaralar kapanmaz; sadece onlarla yaşamayı öğrenirsin. Dışarıdan güçlü görünebilirim ama içimde dağılmaktan korkan bir kırılganlık var. Gözyaşlarım içime akıyor, KİMSE BİLMEDEN KİMSE DUYMADAN...
İnsanlar gerçeği görmek istemiyor çünkü rahatları bozulur. Bu yüzden hep kafalarını kuma gömüyorlar.

Kimse kolayca değişmiyor; gerçeği görmek isteseler de çoğu zaman o yoldan gitmekten korkuyorlar.

Hakikate değil, sadece onlara hoş gelen yalanlara inanıyorlar. Gerçekleri yüzlerine çarptığında çoğu kişi kaçıyor çünkü gerçekler hoşlarına gitmez. Gerçek o kadar açık ki, gözlerinin önünde duruyor ama hâlâ görmek istemiyorlar. Kolay değil; gerçekleri görmek ACITIR.!

" Sana olan sevgim kalbimde yara oldu; her geçen gün o yarayı sararmış gibi hissetsem de, bir yerlerden her an yeni bir acı fısıldıyor. Sevdamın izlerini ne kadar silmeye çalışsam da, kalbimde sonsuza kadar kalacak derin bir yara gibi büyüyor. Sana gösterdiğim sevgiyi hoyratça harcadın; bir gün aynı yarayı sen de kalbinde hissedeceksin."

İnsan bir yerden sonra susar, çünkü doğruyu söylemek bile yalnızlığı artırır. İçindeki duygularla boğulurken, kelimeler değersizleşir. Söylemek istedikçe, ruhuna bir ağırlık daha eklenir. Bir noktada insan, kelimelerin hiçbir şeyi değiştiremeyeceğini fark eder, çünkü her şey bir yerden sonra durur.

Sonunda, İNSAN HER ŞEYİ SADECE KENDİ İÇİNDE YAŞAMAK ZORUNDA KALIR..

Her güzel söz, samimi değildir; özellikle zor zamanınızda yanında olmayanın sözleri hiç değildir. Bir insan sizi ancak kendi çıkarı kadar anlar. Derdinize kulağını tıkayan, aslında gözlerini de çoktan kapatmıştır. Telaşınızı fark etmeyen, Hüzünlerinizi önemsemeyen, Kaygılarınızı umursamayan biri, zaten sizi gerçekten görmek istemiyordur. Gerçekten ilgilenen, yaranızı görür, anlamaya çalışır ve hiçbir zaman bahane uydurmaz..

Bazı insanlar, içlerinde kocaman bir iyilik saklar, ama hayat onlara öyle şeyler öğretmiştir ki dışarıya hep mesafeli ve sert görünürler.

Oysa bunun altında bambaşka bir hikâye yatar. Belki incinmemek için kendi duvarlarını örmüşlerdir, belki de kimseye hemen güvenemediklerinden.

Yaşadığı zorluklar yüzünden, o da kendi duvarlarını örmüş, kırılmaktan korktuğu için içindeki iyiliği herkese göstermek istemiyor. Ama işte, insanlar dışarıdan bakınca kolayca yargılarlar, gerçekleri görmek için ise biraz çaba harcamayı pek tercih etmezler.
İŞİN ASLI TAM OLARAK BU.

Kimseye ne dert anlatacağım ne de bir açıklama yapacağım.

Ne konuşacağım, ne de yüzlerine bakacağım. Kimseye laf anlatmayacağım, kimseye derdimi göstermeyeceğim. Ne yaşadığımı kimse bilmeyecek, içimde kalacak her şey. Artık sadece kendim için var olacağım.
Bir daha o kapıdan geçmeyeceğim, ne yaşandıysa orada kalacak. Kimseye hesap vermeyeceğim. Kimseye öfkem yok, ama güvenim de kalmadı.
Ne olduysa oldu; ne soran olacak ne de cevabını bulacak.
HERKES KENDİ YOLUNA BAKSIN...
Değişirler sandım; aslında herkes yerinde sayıyormuş.

Kimseye yersiz değer biçmeyeceğim. Değerimi göremeyen, benden de bir şey beklemesin. Sevgiyi ve saygıyı karşılıksız tüketmeye niyetim yok. kim bana ne kadar sevgi ve saygı verirse bende kime ne kadar sevgi ve saygı vereceğimi çok iyi bilirim. İnsanlardan beklemeyi bıraktım.
KENDİ DEĞERİ OLMAYANIN BANA VEREBİLECEĞİ BİR ŞEY DE YOK.!
Çünkü, İkiyüzlülerle vakit kaybedecek sabrım kalmadı, çünkü kimin dost, kimin düşman olduğunu anlamaya çalışmaktan yoruldum. Kimlere fazla değer verdiysem, fazla güvendiysem, çok kayıplar yaşadığımı fark ettim. Herkesin sözü başka, özü başka; samimi olmayan,
BANA YAKLAŞMASIN...

Sizi pohpohlayan herkes dostunuz değildir; bazıları yalnızca sizin yüksekten düşüşünüzü görmek ister. Yanınızda alaycı bir tebessümle dururlar, ancak içlerinde yangın gibi bir kıskançlık saklarlar. Gözlerinizi hedef alır, kalbinizi yaralarlar; dost gibi yaklaşsalar da size kıskançlıkla bakarlar. Gerçek düşman en yakında saklanır; her zaferinizde suskunluğa bürünüp çöküşünüzü bekler. Gölgelerde sabırsızlıkla yıkılışınızı izlemek için fırsat kollarlar.
ANLATMAK İSTEDİĞİM ŞU en masum görünen niyetler, en derin yaraları açanlardan gelir. Herkes seni devirmeye çalışacak, herkes sana darbe atmaya çalışacak ama o darbeleri atanlar, senin nereye gittiğini görmek için seninle gelmeyecekler. Kırılıyor musun? Yoksa senin gücün, kırılmana asla izin vermiyor mu? Hayat ne kadar darbe vurursa vursun, hep toparlanacaksın. Herkes seni sorgulayacak ve o herkes seni sorguladıkça, senin doğru yolda olduğunu göstereceksin. Hayat seni yerle bir etmeye ve seni kırmaya çalıştıkça, her defasında yeniden ayağa kalkacaksın. Ama unutmasınlar ki, darbe atılan, yerle bir edilen ve kırmaya çalıştıkları bir kırık kalp ASLA ESKİSİ GİBİ OLMAYACAK.
Yorgun bir zihin, en küçük dokunuşla ağlamaya başlar, ama hangi yükün seni taşıyamadığını anlayamazsın. Herkes seni güçlü görür, ama içindeki fırtına kimseye görünmez. Gözlerinden akan yaşları kimse hissetmez, çünkü sen her zaman en karanlık anlarda bile gülümsersin. Her darbede biraz daha kaybolursun, herkes senin içindeki kırılganlığı fark eder ama kimse seni bu kadar yorgun gördüğünde hâlâ ayakta durmanı anlamaz. İçindeki acı ne kadar büyük olursa olsun, gösterdiğin gücün kimse tarafından anlaşılmadığını bilirsin, ama buna rağmen YARALARINI SAKLAYIP YENİDEN AYAĞA KALKARSIN ÇÜNKÜ BAŞKA SEÇENEĞİN YOKTUR..!
Sabrımı sınayanlar, sabrım tükendiğinde kaybettiklerini anlamak için bekler; ama o kadar geç olacak ki, geriye hiçbir şey kalmayacak. Sustum diye anlamadılar, bekledim diye kıymet bilmediler; şimdi gittim diye mi değerli oldum? O kadar çok sabrettim, o kadar sustum, ama beni kimse anlamadı. Sustukça daha da büyüdü öfkem, her defasında sabrımın sınırlarını zorladılar, ama unutmasınlar, sabır bittiğinde geriye sadece kaybolan zaman ve kırık kalpler kalır. Her sabır, her bekleyiş, her gözyaşı birikmişken, ne yazık ki ben sessizce uzaklaştım. Beni Kaybettikten sonra değerimi anlamaya çalışmayın; Ben gitmeden önce değerimi ve kıymetimi anlamalıydınız..
Kimseye yol açmıyorum artık; kendi sınırlarımı koruyorum.
Bu hayatı zorlu yollarda büyüyerek öğrendim.
Kimsenin nazıyla, kaprisiyle ömrümü ziyan edemem.
Çünkü öğrendim ki, insan ne kadar ödün verirse, o kadar çabuk unutulur. Ne kadar çok anlayış gösterirse, o kadar az anlaşılır. Eğer bu yolda yalnız kalmam gerekiyorsa, varsın öyle olsun. Yalnızlık, insanın kendine en sadık dostuymuş, onu da öğrendim.
BENDEN BU KADAR
HERKES KENDİ YÜKÜNÜ TAŞISIN...
Beni nasıl hatırladığınız önemli değil. Her zaman doğru olanı yapmaya çalıştım, ama sonunda hep kaybolan ben oldum.
Kimse fark etmedi, belki de fark etmek istemedi.
Ama ben, iyiliğimi yavaşça kaybetmek yerine korumayı tercih ettim.
Artık, beni nasıl tanımak isterseniz tanıyabilirsiniz; gerçekten
UMURUMDA DEĞİL.

Beni tanımadan yargılayanlara söyleyecek tek bir sözüm var: Bir insanı anlamadan hüküm vermek, sadece kendi dar görüşlülüğünü ortaya koyar. Her adımımı, yaşadıklarımı, düşlerimi bilmeden, sadece dışımdan bakarak eleştiriyorsunuz. Ama unutmayın, her sözünüzde kendi eksikliklerinizi ve korkularınızı ortaya koyuyorsunuz. Benim içimdeki gücü, kırılganlığımı, sabrımı ve nihayetinde ayağa kalkma kararlılığımı anlamadan nasıl bir yargıya varırsınız? Sizin bakış açınızla değil, kendi gerçekliğimle varım. Belki sizi inciten, belki sizi rahatsız eden şey, KENDİ YETERSİZLİKLERİNİZİ GÖRMEKTEN DUYDUĞUNUZ KORKUDUR...
Her yaraya bir merhem aradım, ama en derin yarayı, anlaşılmadığım anlarda kendim sardım. İnsan bir süre sonra anlıyor; seni anlamaya çalışmayanlar, aslında hep kendi sesini duymak isteyenlermiş. Sözcüklerin boşa düştüğü, çabaların görmezden gelindiği her an, içimde bir duvar daha ördüm.
Şimdi o duvarların arkasındayım ve biliyor musunuz? Artık kimseye 'anla beni' demeyeceğim. Çünkü anlaşılamamak değil, GÖRMEZDEN GELİNMEK ASIL YARALAYANMIŞ..
Başkalarının sınırlarına uymadım, kendi çizdiğim yolda yürüdüm. Kimseye boyun eğmedim, çünkü onların kuralları hayatımı belirleyemezdi. Kendi sesimi duyana kadar, herkesin sesini bastırdım. 'Bunu yapmalısın,' dediler, 'şu şekilde yaşamalısın,' dediler. Ama ben onların istedikleri gibi yaşamadım. Onlar 'doğru' bildiklerini dikte etmeye çalışırken, ben onları duymadım bile. Şimdi soruyorum, onlar hangi hakla benim kim olduğuma karar verebilir? Ne kadar 'doğru' bilirlerse bilsinler, onların kuralları sadece
KENDİ DAR DÜNYALARINDA GEÇERLİ...
Sözleriniz hep yanımda olduğunuzu gösterirdi, ama ne zaman zor bir an gelse, bir adım geri çekildiğinizi gördüm. O an anladım ki, sizin için sadece bir konuşmadan ibaretim. Yaşadığım zorlukları anlatırken bir destek değil, bir duvar buldum karşımda.
O duvarı aşarken paramparça oldum, ama bu yaraları taşırken de yalnızdım. Güvenim, sabrım, her şeyim tükenmişken, şimdi tüm bunlardan sonra dönüp nasıl benden bir şey beklersiniz? Size verdiğim güveni Kırık dökük kalbimi her şeyi öyle kolayca alıp gittiniz ki, sonunda sadece ben kaldım. Asıl zor olan yaşadığım şeylere rağmen,
HALA BİR ŞEYİN DÜZELECEĞİNİ UMARAK KENDİMİ KANDIRMAK OLDU...
İnceliği bir erdem sandım, hayatın ağırlığını omuzlarımda taşırken kimseye hissettirmedim.

Kimseyi incitmedim, sevdiklerim incinmesin diye. Yıllarca bir çocuk gibi saf kaldım, bir yetişkin gibi sustum. Genç yaşta büyük sınavlar gördüm; o yüzden şimdi küçücük sözlere bile büyük tepkiler veriyorum. Sevmesinler diye değil, incitmesinler diye çekildim. Şimdi sevdiklerim, çekildiğim ve sessiz kaldığım için inciniyor. Adalet bu mu? Yüreğim inceydi, kelimelerim keskin olmadı. Ama anladım ki siz sadece keskinlikten anlıyorsunuz.
KEŞKE BUNU DAHA ERKEN ANLASAYDIM..
Herkes kendi doğrularını savunuyor, ama bu dünyada doğru ne zaman var oldu ki? Bir el uzatmak, insan olmanın ilk adımıydı; şimdi bile zor mu? İnsanlık, önce gözlerini kapattı, sonra kalbini. Küçük mutluluklar bile küçümseniyor artık; sevgi ve mutluluk kelimelere hapsedildi, oysa bir bakışla hissedilebilirdi. Vicdanlar sustu, çıkarlar hüküm sürdü; dünya sessizliğe gömüldü. Bir zamanlar değerli olan her şey, şimdi fazlalık sayılıyor. İnsanlar, başka insanların acılarına kayıtsız, her şey sadece kendilerine dokunana kadar önemli. Duygular yok oldu, dürüstlük yavaşça terk edildi; sadece çıkarla devam edebilecek bir oyun kaldı. Ne zaman son kez gerçekten insan olduk, ve neden hatırlayamıyoruz? İnsanların peşinden koştuğu şey, ne mutluluk getirdi ne huzur...
Dünyanın düzeni, güçlülerin yazdığı yalanlarla zayıfların sustuğu gerçekler üzerine kuruludur. Ne kadar dürüst olursan ol, dünya yalanı daha güzel olanı sever. Çünkü dürüstlük rahatsız eder, yalan ise konfor sunar. Burada haklı olmanın bir önemi yoktur; sesi en çok çıkanın haklı göründüğü bir tiyatro oynanır. İnsanlar doğruyu duymaktan değil, rahatlarını kaybetmekten korkar. Vicdan susturulmuş, çıkarlar en büyük kural ilan edilmiştir. Adalet masallarda anlatılırken, gerçekte güçlünün çıkarına göre yazılır. İşte bu yüzden dünya, doğruyu söyleyenlere değil, yalanı süsleyenlere kapılarını açar.
Bazı şeyleri anlamıyorum. Ne zaman dünya bu hale geldi? Ne zaman vicdan sessizlik kadar sıradan oldu? İnsanlar ne zaman yüzlerine gülüp arkalarını dönünce kuyular kazmaya başladı? Sevgi dedikleri ne zaman bu kadar ucuzladı, kelimeler ne zaman böylesine ağızsızların elinde oyuncak oldu? Soruyorum: Kimin doğrusu, kimin yanlışı bu kadar önemli ki herkes kendi maskesiyle bu kadar meşgul? Ne zaman doğruyu söylemek cesaret, susmak ise ödül oldu? İnsanlar ne zaman birbirine sadece çıkarlarını düşünerek yaklaşır hale geldi? Dostluk dediğimiz sahte tebessümlerden, sevgi dediğimiz iki günlük gösterişlerden mi ibaret artık? Sorun sadece dünyanın kötüleşmesi değil. İnsanlar göz göre göre çirkinleşti. Birinin canı yanarken görmezden gelmek normalleşti. İyilik, sadece göstermek için yapılan bir süs oldu. Gerçekten bir şey yapmak yerine herkes, nasıl göründüğüne odaklandı. Hayatı eleştiren ama düzeltmek için parmağını bile kıpırdatmayan bir topluluğa dönüştük. Kolay olan seçildi: Görmedik, duymadık, bilmedik. Kimse elini taşın altına koymadı. Herkes kendi kabuğuna çekildi, kendi çıkarını düşündü. Ve böylece insanlar birer birer içlerinde kayboldu. Dünya değişmedi; biz değiştik, sustuk, tükendik.
Şimdi de oturup "her şey ne kadar kötü" diyoruz. Asıl kayıp dünya değil; kaybolan İNSANLIĞIN TA KENDİSİ.
Sabır dediğin neden hep yok sayılmakla sınanır? Haksızlık yapanlar dilediği gibi yaşarken, doğruyu seçen neden hep yalnız kalır? İnsanlar vicdanlarını ne zaman susturdu? Yoksa artık kimsenin bir vicdanı kalmadı mı? En kötüsü de şu: Kendi adaletsizliklerini hayata yükleyenler, sonra da hayatı suçlar. Oysa dünya kötü değil, insandır her şeyi bozan. Belki de en büyük sabır, insan kalmayı başarabilmekte... Bu kadar kirliliğin içinde, tertemiz bir yara gibi.insanlar acılarını başkalarına yüklerken, kendi sorumluluklarını omuzlamaktan kaçıyor. Sahip oldukları güç ve konum, sadece vicdansızlıklarını gizlemek için bir araç haline geliyor. Herkes haklı olmak ister, ama gerçeğe yüzleşmek cesaret ister ve çoğu zaman, gerçekler insanların rahatına dokunur. Kendini affetmek kolaydır, çünkü hataların üzerine inşa edilen bir yaşam, rahatlıkla sürdürülür. Ancak başkalarının hatalarını görüp kendi karanlık tarafını asla fark etmemek, insanın en büyük zayıflığıdır. Bir insanın kimliği, sözcüklerinden değil, eylemlerinden belirlenir. İnsanlar unutmaz, ama affeder gibi yapar; ta ki yeniden saldıracak bir fırsat bulana kadar...
Ne kadar iyi niyetle yaklaşırsan yaklaş, insanlar hep kendi çıkarlarını ön planda tutar, sen bir köprü olmaya çalışırken, onlar seni sadece geçici bir durak olarak kullanırlar. Bazen derin bir iç çekişle sorarsın: "Ben neden bu kadar çabalıyorum?" ve hayat sana bu sorunun cevabını vermektense, seni bir adım daha yalnız bırakır. Koşarak ilerlemeye çalışırken, hep birileri önüne çıkar, seni yavaşlatmak için hep yeni engeller koyar; bu engeller hep beklenmedik, hep zordur. İnsanlar sana gülümsediğinde, seni en çok o gülüşlerinden tüketirler, arkada bıraktıkları tek şey boş sözler ve çıkarsız samimiyetin yokluğu olur. Hep derler ya, "İnsanlar seni yavaşlatmaz, sadece kendi yolunda gitmen gerekir." Ama, fark ettiğin tek şey, kimse senin hızını hissetmez, herkes yolunu kendi yönüne çekmeye çalışır. İçindeki güveni kaybettiğinde, bir tek kendinle kalırsın. Yalnızca devam etmeyi istersin, ama senin için hiçbir yol düzgün değildir. Ve en acı olanı şudur ki: Her adımda yalnızsındır; seni anlayan, senin için bir şey yapmaya çalışan kimse yoktur. en güçlü halinle bile seni kimse gerçekten görmek istemez...
Hayat, çoğu zaman adaletle değil, güçle ilerliyor.

İnsan ne kadar çabalarsa çabalasın, hayat bazen onu bir köşede çaresizce izletiyor.

Bir yanıyla bağırıyor gibi, "Dayan!" derken diğer yanıyla nefesini kesiyor.

Herkesin kendi derdinde olduğu bu dünyada, hayat en çok susanları unutur. Adaleti arıyorsun, ama hayat sana yokuş aşağı bir suskunluk sunuyor.
Hayat, sözde her şeyi öğretir diyorlar ama hayat kimseyi korumayan bir oyun oynuyor.
Güzel günlerin hayaliyle bekliyorsun, o ise seni hep başka baharlara hapsediyor.
Ve en serti şu: Hayat, doğru olanın peşinde değil, sadece kendi bildiğine yürür.
İnsanların anlamak istemediği bir gerçeği anlatmak, zaman kaybından başka bir şey değil. Anlamayan birine gerçekleri anlatmak, çölü sulamaktan farksızdır; ne kadar uğraşırsanız uğraşın, bir şey yeşermez. Anlamamak çoğu zaman bir tercih, çünkü
anlamak vicdan ister, empati ister. Anlayış beklediğiniz her insan, aslında duvar gibi karşınızda durur; ne söyledikleriniz ulaşır ne de hissettikleriniz değer bulur.
Anlamayanlar için söylediklerinizin hiçbir kıymeti yoktur; bir noktada, sesinizi duyurmak için çırpınmak, sadece kendinizi daha fazla yıpratmaktan başka bir şey değildir.
Herşeye rağmen devam edersiniz, çünkü susmak, her şeyin sonu demektir...
Yorgun bir zihin, en küçük dokunuşla ağlamaya başlar, ama hangi yükün seni taşıyamadığını anlayamazsın. Herkes seni güçlü görür, ama içindeki fırtına kimseye görünmez. Gözlerinden akan yaşları kimse hissetmez, çünkü sen her zaman en karanlık anlarda bile gülümsemek zorunda kalırsın. Her darbede biraz daha kaybolursun, ama kimse seni bu kadar yorgun gördüğünde hâlâ ayakta durmanı anlamaz, anlayamaz. İçindeki acı ne kadar büyük olursa olsun, gösterdiğin gücün kimse tarafından anlaşılmadığını bilirsin, ama buna rağmen DİMDİK DURMAYA DEVAM EDERSİN.
Herkesi dinledim, onların sıkıntılarına derman olmaya çalıştım. Her ayrıntıyı düşündüm, kimseyi kırmamaya özen gösterdim. Ama bir an durup fark ettim ki, benim için kimse o çabayı göstermemiş. İnsanlar benden aldıkça almış, ama bana bir şey katmamış.. Kimse "Acaba nasıl hissediyor?" dememiş, incelik göstermemiş. Herkes kendi çıkarının peşindeymiş. şimdi ise kimse için çabalamak istemiyorum. Artık insanların yükünü taşımak istemiyorum; KENDİ YÜKLERİM YETER... Uzun süre sabredebilirim, sakin durabilirim, hoşgörmeye ve alttan almaya çalışırım. Ama bir gün o an gelir ve her şey değişir. O an geldiğinde, içimdeki tüm birikimler dışa vurur. Kendimi artık susturamadığımda, hislerim ve düşüncelerim patlar. Kimse beklemezken, sessizliğimin ardında yatan öfke açığa çıkar. Geri adım atmak imkânsız hale gelir;
ÇÜNKÜ SABRIN DA BİR SINIRI VARDIR!....































Yazarın diğer paylaşımları;
Sözümoki Mutlaka Bilinmesi Gerekenler
Elinde olsaydı sonsuza kadar değişmeden kalmasını isteyeceğin ne olurdu?
X

Daha iyi hizmet verebilmek için sistem içerisinde çerezler (cookies) kullanmaktayız. "Çerez Politikamız" sayfasından daha detaylı bilgilere erişebilirsin.

Anladım, daha iyisini yapmaya devam edin.