bir varmış bir yokmuş
Bir varmış bir yokmuş…Çocukluğumuzda dinlediğimiz en güzel masalların giriş cümlesiydi. Bilirdik ki arkasından macera dolu bir masal gelecekti. Kraliçeler , cadılar, yok olan kötü kalpliler, kazanan iyi yürekli insanlar.Sonu hep güzel biten, çirkin ördeğin bile kuğuya dönüştüğü masallardı.. Masallarda bile çirkinlerin ömrü kısaydı, ya kötüydüler ya da sonradan güzelleşmeleri gerekirdi.
Zamanla bu cümle başka bir şekilde çıktı karşımıza. Ölen, giden insanlar için, ‘ işte bir var, bir yok’ derdi annelerimiz. İlk duyduğumda ' bunu masallardan biliyorum, yeni bir masalın başlangıcı ' demiştim içimden. Oysa biri ölürken masalını da alıp gitmişti. Demek ki güzeller ölebiliyordu, öğrenmiş oldum.
Evren zıt unsurlardan meydan gelmiş ise, var olmak için önkoşul yok olmak değil midir? Dibe vurduğumuz her an aslında yeniden ayağa kalkmak için bir işarettir. Bu yok oluşu hayatın her alanında hissetmek mümkündür. Bitti dediğimiz yerde başlar bir başka zirvenin eteğindeki yolculuk.
O meşhur Kaf Dağı efsanesinde geçtiği gibi; simurg ve ardındaki kuşların dağın eteğindeki korkulu vadiyi geçmeye çalışmaktır insanın kendi içindeki yokluğa yolculuğu. Efsanede geçtiği gibi, bazı kuşların, vadiyi aşmak için yeterince yükselemeden korkup geri dönmek istemesi, kimisinin yorulup biraz dinlenmeyi seçmesi gibidir insanın da kendi içine, özüne dönmek istemesi. Kimisi vadideki güzelliklere dalarak yolunu kaybeder, kimisi de ayrılık vadisinde kaybolur. Bazıları geride bıraktıklarının hüznüne kapılarak dönmek ister. Kimileri, bilmedikleri bir diyara gitmektense bildikleri dünyayı tercih eder. Yokluk Vadisi, Simurg’a açılan son kapıdır. Bugüne kadar zannettikleri her şey, hakikat karşısında yanmaya ve yok olmaya başlar. İnsanın kendisini bilmesi acı verici, zorlayıcı ve yakıcıdır. Bu bazen bir rehberle yapılan, bazen de insanın kendince yaptığı bir yolculuktur. Ölmeden ölmek! Yanarken yanmadığını görmek! Gerçekten de böyle değil midir? Önce ölüm, sonra doğum.. Ünlü Herakleitos’un dediği gibi: “Ölümsüzler ölümlü, ölümlüler ölümsüz. Biri diğerinin ölümünü yaşar, diğeri de ötekinin yaşamını ölür.
Aşktaki yok oluş zorunluluğunu anlatan Nazan Bekiroğlu’nun sözü ile başlasın bizim yolculuğumuz..
“Pervane ateşe koşar da ışığın cazibesine ,yanıp kül olur sadece. Ateşin aydınlatmak için saçtığı ışık, pervaneyi yakıp kül eder her şeyden önce. Varlığı sağlayan yokluğa nedendir artık. Yokluğu emreden varlığın biricik sebebi. Çünkü aşk varoluş ,çünkü yok oluş.”(Mor Mürekkep)