Uzun zaman oluyor, içime sığdıramadıklarımla yaşamaya başlayalı. Ruhumu saran o uçsuz bucaksız karanlığın içine gömülmüşüm, tıpkı huzurlu günlerimin öncesi gibi. Tek hedefim belki de uzun yıllar mahkum kalıp aklımı kaçırmama sebep olan bu şehirden, bu kalabalıktan kurtarmak kendimi. Ötesi yok. Her şey muamma. En güzel yaşlarım olacak diye girdiğim yolda kendime bile yetemezken başkalarına yetişme çabam yordu beni. Yine de problem değil. Tekdüze yaşam sürerken insanın unutmaya yüz tuttuğu duyguları ortaya çıkarması gerekiyor. Hafif bir üzüntü, bir kaç damla yaş, küçük bir tebessüm, şaşkınca bakan gözler... Hepsi insan bedenine hapsolmuş, yaşanılanlar çerçevesinde ortaya çıkmak için her zaman hazır olan duygusal tepkiler. Hepsini yaşamalı insan. Bunlar biliçaltında topladığımız bilgi birikimleri gibi gün geçtikçe alışılmış olaylar olmayacak mı zaten?
İnsan düşünen, hisseden, karar veren bir varlık. Gün gelir, yaşadıklarını buruk bir tebessüm ya da kahkahalarla anar. Anmak değil zaten problem; asıl problem o anıları canlı tutabilmek.
Çoğumuzun aklından silmek istediği, unuttuğunda huzura ereceğini düşündüğü, pişmanlık duyduğu anıları vardır. Onları bile olgunlukla karşılayacağımız günler gelmeyecek mi sanki? İnsan içindeki duyguları açığa çıkartıp, tepkisini gösterdikçe olgunlaşır. Bu yüzdendir büyüklerin "Acı, insanı olgunlaştırır." demesi. Bu yüzdendir annesini veya babasını kaybeden çocuğun bir anda yetişkin oluvermesi. Duygularınızı açığa vurmaktan, onları derinlemesine yaşamaktan korkmayın. Çünkü her yaşanıp biten duygu, sizi yepyeni başlangıçlara sürükler.