Sevmek ölçülüydü en başında.
Yeterince sevebilmekti.
Sevmenin sırrını çözenler, mesût oldular.
Sevmeyi bilmeyenler helâk...
Kaybetmek şâir...
Helâk olmanın başıysa eğer,
Nasıl anlayacaktı bu insanlar kıymeti.
Kıymet vermeyi ve değer görmeyi.
Değersize değer verilmezdi hani.
Hani vefâsızlara gönül verilmezdi.
Şöyle bir tekzip tutsun kalemin,
Eğer kaftansa değerin,
Değersizler için yük biçemezsin...
Sâkin kuytuna çekilmişsen eğer Havsa'm,
Bırak bizden öğrensinler sevmeyi.
Belki üstümüzden bir kuş geçer,
Görülmeyen düşlerimize karşı,
Bir olduğumuz mısrâlara karşı.
Belki de bir ömür süreceğimiz,
Ve ölüm kokusuna büründüğümüz,
Bir avuç toprakta buluşacak bu rûhumuz.
Yol almalı bu aklımız,
Bizsiz olamayan bu hayallere inat, yol almalı.
Yol almalı ki bu ebedî yolculukta bu rûhumuz,
Arşta da bir olsun.
Gönlümüz huzûr, neşemiz bol olsun...
Bir pınar başına oturup seni hayâl ettim Havsa'm.
O güzel sîmâna bakıp gülümsedim.
Şırıl şırıl akan suya inat,
Senin sesini dinledim.
" Eskiden âşıkların ömrü sevdâları kadardı.
Onlar ölünce bu dünyada,
O âşıklardan eser kalmazdı belki ama o âşıkları örnek alanlara ve aşkı yaşayanlara bırakırlardı." derdi babaannem ve eklerdi,
" Biri sevdiğini kırsa içine hançer saplanır,
Sevdiğinin yarasına bakmadan kendi yarasına merhem aramazdı.
Aslında âşıklar bilirdi derman merhemi sevdiğindedir.
Merhem olan sevdiğidir..."
Hal böyleyken Havsa'm, kimselerin bizden haberi yok.
Olsaydı eğer her bir köşeye ismimizi kazarlardı.
Mısrâlar yalnızca bizi anlatırlardı...