Boşluk doldurmak için mi yoksa boş mu kalmalı? Kişi, kimi zaman o anki ruh halini anlatırken boşluktayım der. Boşlukta olmak hakikaten zor bir durum. Bir kere yön yok, dip yok. Yüksek bir binanın en tepesinden aşağı doğru düştüğünü düşün. Az sonra öleceksin. Biliyorsun bunu. Binanın en üstünden zemine kadar geçen sürede kim bilir o an insanın aklına neler geliyordur. Belki de bütün hayatı o birkaç saniye içinde gözünün önünden geçiyordur. Yüksek bir binanın en üst katından düştüğünü düşün. Boşluktasın, düşüyorsun, düşüyorsun. Ne düşünüyorsun? Yaşadığın olumlu olumsuz ne varsa aklına geliyor mu? Örneğin, ait olduğun yerdesin. Sahip olduğun huzuru buluyorsun ama o huzura ulaşamıyorsun. Senin olan şeyleri hep başkaları alıyor. Örneğin annene sarıldın ve o an çok mutlu oldun. İçin neşeyle doldu. Ya da kendini ait hissetmediğin bir hayatı yaşıyorsun ve bundan dolayı az sonra düşüp, yerle bir olup ölünce bu istemediğin hayattan kurtulacaksın. Fakat o da ne? Boşluğun dibi yok ki. Düşüyorsun,
düşüyorsun,
düşüyorsun,
...
Bir türlü dibe varamadın. Oysa ki dibe vurmak insanı yıkar, yakar, ağlatırdı. En dipte umutsuzluk, karamsarlık vardı. Mutsuzluk, çaresizlik hep en diplerdeydi. Şimdi neden boşluğun dibini aradın? Ölmek ve boşlukta düşüncelerinle, anılarınla baş başa kalmamak için. Çünkü düşünmekten, anılarını anımsamaktan bıktın. Artık sonum gelsin kurtulayım diyorsun ama bir türlü boşluğun sonu gelmiyor. En baba kabus ruhu çürümüş birinin gerçek yaşantısından daha kötü değil oysa ki.
Peki boşluk nasıl oluştu, seni girdabına aldı, savurup duruyor. Boşluk, hatalarından oluştu. Bütün olumsuz yaşadığın ne varsa hepsi bu kocaman boşluğu oluşturdu. Ertelediğin hayallerin, umutların, yarım kalmışlıkların, sevmeye hakkının olmadığı aşkların vs. Hepsi boşluğun ta kendisi işte. Ta taaa! Lanetlendin! Ölmek kurtulmak demek. Lanetliler için ölmek çok uzak bir olasılık. Öleceksin. Ama az sonra değil, boşluktan sonra.