Hayatta inanılmaz mutlu olduğun anlar vardır. Sebebini bilmezsin lakin içinde ki bahar hep devam etsin istersin. Aynada ki simana gülümsersin, yolda heyecanlı yürürsün. O gün tanımadığın bir yabancıya selam verirsin hatta. Çünkü içindeki mutluluk taşmak ister.
Bir de inanılmaz kötü hissettiğin anlar vardı. O zaman evden dışarı çıkmak istemezsin, hatta yatağından çıkmak istemezsin. Eğer mevsim kışsa şanslısındır, çekersin yorganı kafana hayattan ve insanlardan kendini korursun.
Ama mevsim yazsa ya da baharsa, o acıyı iliklerine kadar hissedersin. Seni yakan kavurucu sıcaktan kendini koruyamadığın gibi, içindeki dertten de koruyamazsın kendini. O acı hep hissedilir. O acı hep hissediliyor.
İçinde, derinde. Ama kimse göremez onu. Bazen sen bile nerede olduğunu anlayamazsın.
Mutlu olmak istersin, gülümsemeye çalışırsın. Ama her tebessümde kalbinin köşesi burkulur. Acın artar, boşluk hissi çoğalır. Uzaklaşırsın, mesafeyi açarsın. Dünyaya ve kendine, insanlara ve kalbine olan mesafe seni sen yapmaktan uzaklaştırır her dakika.
Nefes alan lakin mutlu olamayan, boş bir vücut olursun en son. Koca dünyada yalnız, kimsesiz, terk edilmiş hissedersin. Çünkü öyledir. Acını tek yaşarsın, sığınabileceğin, elimden tut diyebileceğin kimsen yoktur. Terk edilmişsindir. Terk etmiştir. Gitmiştir. Gelmeyecektir. Kalbini de giderken söküp atmıştır. Yaşıyorsundur ama aslında ölüsündür. Var olmaya çalışıyorsundur ama farkında olmadan kendini yok ediyorsundur. Sen hiçsindir. Sen boşsundur. En son boşluk olmuşsundur.