Bu Dünyadan Bir #Didem #Madak Geçti
Benim için apayrı bir anlam ifade eden , şiirlerinde kendimden parçalar bulduğum , sanki sadece ikimizin anladığı bir dil gibi , tasvirlerine aşık olduğum "kadın" ve "anne" temalarını en iyi şekilde ele aldığına inandığım şair.
Onun Işıl adında çok yakın bir arkadaşı vardı...Kardeşiyle çok iyi bir dosttu Madak.
" Ay Işıl'a Sığışmıştı
Işıl çocuktu o zaman, ben de öyle
Mevsim kesin yazdı, karpuzdan feneriyle Hani her çocuğu başka bir çocuğa yaklaştıran bir şarkı vardır ya,
Kıyıya yanaşan bir gemi gibi."
Madak 13 yaşındayken annesi Füsûn Hanım'ı kaybeder.Onu şiire iten en büyük sebep "annesizlik"tir.
"Ölen her kadın için şiir yazdım.
Onları Muc'a evin karşılığında verdim,
Çok ucuza.
Artık bütün üzgün oluşlarımın adı : Anne!"
Kısa bir süre sonra babası ikinci evliliğini yapar.Babasıyla arasına bir duvar örülür ve Madak evden kaçmak için kendince bir yöntem bulur.Okulda tanıştığı biriyle gizlice evlenir , okulu bırakır , evden ayrılır.
“Ardımda kırık bir ayna Üvey anneleri hayatımın. Batsın diye güneşe tempo tutan o kız çocuğu… Evden kaçışımın pembe spor ayakkabıları vardı. Hüzün neydi sanki o zaman Artık kullanılmayan dikiş makinası annemden kalma."
Bir süre sonra evliliğinden pişmanlık duyan Madak boşanır ve yaşadığı zorluklar neticesinde yazmaya başlar.
Sonraki 3 yıl boyunca sevdiklerinden uzaklaşır Madak.Arkadaşı Müjde Bilir bu döneme röportajlarında değinmiştir.
Müjde Bilir için yazdığı şiirde şöyledir;
"İki kendim varmış maviş anne
Biri benmişim biri mutsuz
Ben ölürsem maviş anne, mutsuz için dünyanın bütün sabahlarına bir bilet al.
Ben ölürsem mutsuza iyi bak! "
"Kadınlık kimliğimden sıyrıldım"
Sonraki üç yıl boyunca Madak sadece kardeşi Işıl’ın yanına gider ara sıra.Bu süreçte Işıl bir şiir yarışmasından bahseder ve Madak bu yarışmaya katılır."Grapon Kağıtları" adı altında topladığı şiirleriyle yarışmanın birincisi olur.
Bu dönemde internetten avukat bir şairle tanışır ve buluşurlar.Bir dahaki buluşmada birbirlerine şiir yazmak üzere anlaşmışlardır.Madak buluşmaya şu dizeleriyle gider ;
"Çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca
Alt katında uyumayı bir ranzanın
Üst katında çocukluğum...
Kâğıttan gemiler yaptım kalbimden
Ki hiçbiri karşıya ulaşmazdı.
Aşk diyorsunuz,
Limanı olanın aşkı olmaz ki bayım!"
Bir süre sonra ikinci evliliğini yapar.3 yıl sonra kızı Füsun'u dünyaya getirir.Kizinin doğumundan sonra şiir yazamayan Madak kansere yakalandığını öğrenmiştir.Bir arkadaşına e-posta yoluyla bir yazı ulaştırılır.Yazı şöyledir ;
"Canım Kızım Sana mektup yazacağım. Çünkü artık başka bir şey yazamıyorum. Bu konuda pek de dertli değilim doğrusunu istersen. Sen bana belki bugüne kadar yazdığımdan başka türlü bir yazı yazmayı öğretirsin. Kendimi bir sonbahar ağacı gibi hissediyorum. Mutlu bir sonbahar ağacıyım ben.Yere düşen yapraklarımı eğilip topluyorum. Saçıma tutuyorum. Bakın yakışmış mı diye soruyorum. Sonra yaprakları havaya savuruyorum. Ben iki kişilik bir kabilenin me isimli kölesiyim. Çünkü sen acıktığında me diye ağlıyorsun ve bu ismimi seviyorum reis! Canım kızım, cehaletimden şair oldum…
Annesizlikten.
Sen sakın şair olma.
Bu kadını anlatmaya kelimeler bulamıyorum...Ölümünü beklerken şiire sarılan ve kelimelerin anlamına sinen bir kadın benim için.
ALINTILAR
Güzin Ablası kitaplar olan bir kızdım.
İçim sıkılmasa o kadar,
Tek bir satır bile okumazdım.
"Dokunsalar dağılırdı iyi pişmiş kurabiyeler gibi kalbimiz”
Ne bir kimseyi göresim var, ne konuşasım bir kimseyle
Hayır, insanları sevmiyorum efendimiz
Bir pardösüm bile oldu içinde kaybolduğum.
İnsan kaybolmayı ister mi?
Ben işte istedim bayım.
Uzaklara gittim
Uzaklar sana gelmez, sen uzaklara gidersin
Uzaklar seni ister, bak uzaklar da aşktan anlar bayım
Bazı yaralar yararlıdır buna inan,
Bazı yaraların ortasından küçücük bir el,
Sanki geçmişine çiçek uzatır,
Bazı yaralardan sızan kanla,
Tüm geleceğin yıkanır.
İnsan çıtır ekmeği ısırdığında,
Kırıklar dolar kucağına.
İşte orası umudun tarlasıdır.
Ve orada başaklar ağırlaştığında,
Sayısız ah dökülürdü toprağa
''En iyi hikâyeleri ölüler anlatır
Ölülerin anlattığı hikâyeler
İnşirah suresi gibi insanı ayartır...''
Çiçekli şiirler yazmama kızıyorsunuz bayım !
Bilmiyorsunuz darmadağın gövdemi
Çiçekli perdelerin arkasına saklıyorum
Sonra içime ve hatta dışıma kapandım. Küsmek gibi bir şey. Bir çeşit gölge fesleğeni. Bir çeşit olmayan hayat. Zaten hiçbir şeyi kararında bırakamamak ve ortasını bulamamak gibi bir sorunum var benim. Epeyce göçebe yaşadım, sadece iki valizim oldu. Bir yığın insan tanıdım. Ama hep yalnızdım.
Az sonra ölecek birinin gözleriyle dünyaya baktığımızda hayatın her yerinden şiir fışkırdığını görürüz
Gözyaşlarım bitse tesbih tanelerim vardı
Tesbih tanelerim bitse göz yaşlarım
Kış başında bir ton kömür yığarlardı kapıya
Bazen görülen rüyalar gibi kapkara
Bir ton rüya çıtırdarken
Sen kar yağmadan önce başkaydın,
Kar yağdıktan sonra bambaşka
Kim bir şairi kırsa
Şair gider uzun bir dizeyi kırar mesela
Bilirim kim dokunsa şiire
Eline bir kıymık saplanacak.
Bilirim kırılmış dizeleri tamir etmez zaman
Yorgunum oysa
Durmadan kendime bir tunç uyak aramaktan.
Yolda bavulumu çaldılar
Bana hediye ettiğin o kırmızı elbise de içindeydi
Ne güzeldi
Ben kendime çilek derdim onu giydiğimde
Bakar bakar anne derdim memelerime
İnsanın memesi olması büyük bir çilektir Pollyanna
Güzeldi yine de o yıllar
Küçük sarı pütürleriyle
Ne çabuk geçti.
Dünyaya bile bir dünya anne lazım.
Çalınmış bir güzellik,
Yasaklanmış bir güzellikten daha iyidir.