*Güzel ahlak* hepimizin ihtiyacı olan bir şeydir. Güzel ahlakı araştırırken anladım ki imanı dahi kuvvetlendiren de odur. O yüzden üzerinde çok durulması gereken bir konu. Sizler de illerinize döndüğünüz zaman bu konuyu sohbet evlerinizde sohbet konusu olarak işleyebilirsiniz.
Allah-u Zülcelal ayeti kerimede *‘’Ben seni yüksek bir ahlak üzere yarattım. Üstün bir ahlak faziletli, donatılmış bir ahlak üzere yarattım’’* ( Kalem 4) diye buyuruyor. Peygamber Efendimiz (s.a.v) *”Benim dünyaya gönderiliş sebebim üstün ahlakı tamamlamak için”* ( Hakim, Beyhaki) diye buyurmuştur.
Bir gün sahabelerden bir tanesi Peygamber Efendimiz s.a.v’ in yanına gelerek ‘’Ya Resulullah! Güzel ahlak nedir?’’ diye sorduğunda, Hz Peygamber s.a.v cevap olarak şu ayeti okumuştur *“Sen bağışlanma yolunu tut! İyiliği emret ve cahillerden yüz çevir!”* (Araf 199)
Burada affetmeyi bilmekten kasıt, karşımıza çıkan ne olursa olsun kolaylık sağlamayı bilmektir, insanlara zorluk çıkartmamaktır. ‘’İyiliği tavsiye et ve herhangi bir cehaletle, uygun olmayan, hoşumuza gitmeyen bir davranışla karşılaştığımız zaman o cehaletten yüz çevir onun üzerinde durma ‘’ diye buyuruyor Peygamber Efendimiz sav.
Yine bir gün bir sahabe Peygamber Efendimiz’in sav yüzüne doğru gelerek ‘’ Ya Resulullah! Din nedir?’’ diye soruyor. Peygamber Efendimiz (s.a.v) ‘’ Güzel ahlak’’ diye buyuruyor. Aynı sahabe sağ tarafından geliyor, ‘’ Ya Resulullah (s.a.v)! Din nedir’’ diye soruyor. Peygamber Efendimiz(s.a.v) ‘’Güzel ahlak’’ diye buyuruyor. Sahabe soldan yaklaşıyor, ‘’Ya Resulullah (s.a.v)! Din nedir?’’ diye soruyor. Peygamber Efendimiz(s.a.v)! ‘’Güzel ahlak’’ diye buyuruyor. Aynı sahabe arkadan yaklaşıyor ‘’Ya Resulullah (s.a.v)! ‘’Din nedir’’ diye soruyor. Peygamber Efendimiz(s.a.v) *‘’Anlamıyor musun din kızmamaktır’’* diye buyuruyor. (Muhammed b. Nesr)
Birbirimizle ilgili ufak tefek şeylere takılsak ta aslında düşündüğümüz zaman o kadar şükretmemiz gereken önemli şeyler var ki ve bunlardan bir tanesi de Allah’ ın cc bize imanı nasip etmesidir. O imanı kuvvetlendiren bazı sebepler vardır bunlardan bir tanesi de güzel ahlaktır.
*“Ahlakı en güzel olanınız zevcelerine en yumuşak davrananınızdır”* (Tirmizi) diye buyuruyor Peygamber efendimiz(s.a.v) . Yani yumuşaklık ve güzel ahlak İkisi de zaten güzel ahlakın içine giriyor. Burada zevcelerin her iki tarafın da birbirine yumuşak davranması ve insanlara karşı ahlakını güzelleştirmesi imanı kemale erdiren sıfatlardan bir tanesidir.
İmanı Allah Teala nasip eder fakat güzel ahlak insanın kendi iradesiyle seçmiş olduğu bir şeydir. Ya sen o imanını kuvvetlendirirsin ya da kötü ahlakınla imanını zayıf duruma düşürürsün. O yüzden Müslüman dediğimiz zaman Müslümanlığı kuvvetlendiren, takviye eden güzel ahlak ve hilmdir. Eşler yedi yirmi dört beraber olduğu için birbirlerine hilm ile yaklaştıkları, sabrettikleri zaman imanın kuvvetlenmesine sebep olmuş olurlar.
Bir gün Hz. Aişe annemize (ra) sormuşlar ‘’Ya Aişe! Peygamber Efendimiz(s.a.v)’ in ahlakı nasıldır, nasıl bir ahlakı vardır’’. Hz. Ayşe annemiz de (ra) atarlarcasına buyurmuş ki *‘’Siz hiç Kur’an okumuyor musunuz’’* ‘’evet okuyoruz’’ demişler. *"İşte Resulullah’ın (sav) ahlakı Kur’an’dır’’* buyurmuştur. Kur’an’ın ahlakıyla ahlaklanmak Resulullah’ın (sav) ahlakıdır onun ahlakıyla ahlaklanan insan güzel ahlak sahibi oluyor, Allah hepimize nasib etsin inşallah.
Allah’u Zülcelal, buyurmuştur *‘’Biz ademoğlunu keremli yarattık’’* (İsra 70). İşte bundan dolayı biz de o mukaddesatları yaptığımız ve hayatımıza tatbik ettiğimiz, o imanı kalpte taşıdığımız için bizim de birbirimize karşı değerimizi muhafaza etmemiz gerekiyor.
Şiirleri çok meşhur olan bir alim bir şiirinde *‘’Kabeyi inşa eden Azerin oğlu İbrahim Halilullah tır, kalbi inşa eden de Allah Teala dır’’*. Ne güzel tarif etmiş değil mi? Kalp Kabe’den daha değerlidir diye tarif etmiş, o yüzden birbirimize karşı vereceğimiz değer, duyacağımız saygı, yapacağımız iyilikler hepsi güzel ahlak çerçevesindedir.
Güzel ahlakı elde etmenin en basit yolu güler yüzlülüktür, güler yüz insanoğlunun ibadet mesabesinde dahi olabilecek bir sevaptır. Mesela biz her zaman bir iyilikte bulunamayabiliriz, bir yardımda bulunamayabiliriz ama güler yüz her zaman yapabileceğimiz bir şeydir.
Bir gün Hz. Yahya (as) ile Hz. İsa (as) karşılaşırlar. Hz. Yahya (as) Hz. İsa’ya ( as) *‘’Ey teyzemin oğlu! Bakıyorum gülüyorsun, sanki acı durumdan eminsin’’*. Hz. İsa (as) da *’’Bakıyorum yüzün asık, her şeyden ümidine kesmişsin’’* diye cevap verince Allah cc vahiy ilham ederek onlara *’’Sizin bana en has olanınız, arkadaşına gülümseyeninizdir’’* diye buyurmuştur. İki insan karşılaştıkları zaman mufasaha ettiklerinde ilk tebessüm edene altmış dokuz, etmeyene ise bir rahmet iner.
Daha önce değindiğim gibi ahlak olarak, iyilik olarak her zaman bir başkasına yardımımız dokunamayabilir ama küçücük bir şey bir güler yüz Allah’ın yanında makbuldür, bu da ümmete verilmiş bir güzelliktir. Güler yüz bir yandan da ne kadar soğukluk, yanlış anlaşma, kalbimizde bir suizan varsa bunları eriten bir şeydir, bu yüzden şeytanın hoşlanmadığı Allah’ın hoşlandığı bir davranıştır.
Peygamber Efendimiz (s.a.v) *”Güneşin donmuş suyu erittiği gibi güzel ahlak da de bütün günahları eritir”* diye buyurmuştur. O yüzden Allah hepimize en güzel şekilde güzel ahlaklı olmayı birbirimize saygıyla ve sevgiyle yaklaşabilmeyi nasip etsin.
*Allah-u Zülcelal’in üzerimizde o kadar çok rahmeti var ki insan saymakla bitiremiyor,* bunlardan bir tanesi bizim bu şekilde oturup Allah’ın rahmetinden bahsetmemiz ve görevlerimizi hatırlatmamızdır. Bunun ne kadar şükretsek azdır ve biz o kadar küçük şeylere takılıyoruz ki ‘’bu niye bana böyle baktı, bu niye bana böyle dedi’’ gibi şeylere takılıp Allah’ın üzerimizdeki çok önemli nimetlerini unutuyoruz. Şeytan bizi küçük şeylerle oyalıyor. Mesela çok uğraşarak, gayret ederek sevap elde etmişiz ancak o küçücük şeylere takılıp peşinden giderek, arkasından konuşarak elde ettiğimiz sevabı yok ediyoruz, Allah muhafaza etsin.
Deniliyor ki, *‘’Hiç kimse ne namazla ne sadakayla ne bir cömertlikle ne de mücahede ile Allah’a yükselmiş, Allah-u Zülcelal’e yükselen insanlar sadece güzel ahlak ile yükselmişlerdir.* Çünkü namazı olup ta ahlakı düzgün olmayanın Allah’ın yanında bir kıymeti yoktur. Nasıl insanların yanında kıymeti yoksa insanları üzüyorsa Allah’ın yanında da bir kıymeti yoktur. Peygember Efendimiz sav *“Kıyamet günü mizana konan iyiliklerin en ağırı takva ve güzel ahlâktır” (Ebû Davud, Tirmizî)* buyurmuştur.
Birbirimizi üzmekten incitmekten aynen bir ateşin içerisine girercesine nasıl çekiniyorsak, korkuyorsak kendimizi ondan sakındırma ihtiyacı duyuyorsak işte kötü ahlaklı olmaktan, insanları incitmekten, insanların hakkına girmekten o kadar uzak ve korkmamız gerekiyor çünkü Allah’ın kullarına rahmeti sonsuzdur ama kullar birbirini affetmediği zaman işte o zaman sıkıntıdır o zaman halimiz perişandır. O zaman birbirimizin gönlünü alalım, alalım ki Allah’ın da rızasını almış olalım, birbirimizi memnun edelim ki Allah’ta bizden razı olsun inşallah.
Peygamber Efendimiz (s.a.v) buyurmuş, *“Kıyamet gününde sizin Bana en sevimliniz, Bana en yakın olanınız ahlakı en güzel olanınızdır”*(Ahmed, İbn-i Hibban). Burada namazı en güzel şekilde kılan, çokça sadaka veren diye tarif etmemiş, bana en sevimliniz en yakın olanınız diye tarif etmiş.
Muaz b. Cebel (ra) Yemen’e vali olarak atanmıştı. Kendisi şöyle anlatıyor *‘’Ben ayağımı hayvanın üzengisine koyduğumda Peygamber Efendimiz (s.a.v) bana şu şekilde nasihat etti *‘’Ya ey Muaz! İnsanlara karşı ahlakını güzelleştir, insanlarla güzel geçinmek insanın olgunluğunun alametidir’’* Peygamber Efendimiz’in (s.a.v) son nasihati buydu.’’
Yani Hz. Muaz’a (ra ) hitaben ‘oraya gideceksin vali olacaksın hükümlerle meşgul olup bir ili yöneteceksin bunun en önemlisi senin insanlarla geçimindir diye’ nasihatte bulunmuştur. O yüzden insanlarla geçimimiz güzel olursa bütün amelimiz arkasından gelecektir.
Resulullah s.a.v’ e bir kadını anlattıkları zaman ‘’Ya Resulullah s.a.v! Gecesi ibadetle kaimdir, gündüzü oruçla saimdir ama komşuları ondan razı değil’’ deyince *‘’onun hiçbir sevabı hiçbir kıymeti yoktur o cehennemliktir’’* buyurmuştur.
Sizler bir kişiyi aradığınızda hizmetini sorduğunuzda *‘’raporunu alabilir miyim’’* diye değil de ilk önce Müslüman kardeşi olarak kardeşlik bağını aramızda kuvvetlendirmek için önce onun hal ve hatırını sorun, gerçek bir mümin olarak içten gelerek sorun. Bunu ben bir talimat olarak söylediğim için değil ya da birileri senden istediği için değil. Arayıp sorması, hastalandığı zaman ziyaret etmesi, bir cenazesi olduğu zaman cenazesine, baş sağlığına gitmesi, taziyede Fatiha okunması Müslüman'ın Müslüman üzerindeki hakkıdır.
Bir arkadaşımızın çocuğu hastalanmış olabilir, bir taziyesi, yeni bir çocuğu olmuş ya da çocuğunu evlendirilmiş olabilir, yakınsanız, aynı il içerisinde iseniz ayağına gitmeniz gerekir. Bunlar hepimizin üzerinde olan Müslümanlık vazifesidir. Bunlar da hizmetin asıl kaynağıdır, kişi bu şekilde muhabbete gelir ve ondan rapor istemeden, bir görevi telkin etmeden, ondan bir şey istemeden o zaten bunu muhabbetle yapacaktır, ilk önce bu diyaloğu sağlam tutmak ve kurmak lazım.
*Ebu Hureyre (ra) anlatiyor: "Resulullah sav buyurdular ki:*
"Kıyamet günü aziz ve celil olan Allah soyle buyuracak:
"Ey ademoglu! Ben hasta oldum beni ziyaret etmedin!" Kul diyecek:
"Ey Rabbim, Sen Rabbulalemin iken ben seni nasil ziyaret ederim?" Rab Teala diyecek:
*"Bilmedin mi, falan kulum hastalandı, fakat sen onu ziyaret etmedin, bilmiyor musun? Eğer onu etseydin, yanında beni bulacaktın!"*
Allah'ın yanında bu bahsettiklerimizin kıymeti çok büyüktür.
Biz ilk önce Müslümanlığımızı, kardeşliğimizi, sofilimizi Allah'ın bizden istediği bu görevlerle takviye edip kuvvetlendireceğiz ki hizmetimiz bunlarla kuvvetlensin inşallah.
Bazı hizmetteki arkadaşlarla konuştuğum zaman diyorlar ki ‘’ Rahatsızdım, ben istedim ki rapor dönemi öncesinde beni arayıp hâl hatır sorsun, beni düşünsün beni aklına getirsin, bana bunu hissettirsin ki ben de o hizmete aşkla bakayım, aşkla sarılayım’’. Sadece rapor döneminde arayıp hal hatır soruluyor, bizi bir arada toplayan raporlar olmasın, sadece raporlar yüzünden birbirimizi aramayalım, hizmetle ilgili alınan talimatı yerine getirmek için değil de Allah rızası için arayalım, birbirimize karşı şefkat dolu olalım, birbirimize karşı içimiz yansın.
Arkadaşsak cenaze görevimize kadar birbirimize Müslüman kardeşliği yapmamız gerekiyor ki asıl kardeşlik de budur. Müslüman kardeşlerimize karşı saydığımız görevlerimizi yapmazsak ve kalplerdeki olumsuzluklar söylenmezse aramızda soğukluk meydana gelir ve bu da bizim hizmetimize yansır. O yüzden ilk önce kardeşliğimizi birbirimize şefkat göstererek kuvvetlendirmemiz gerekir.
Nasıl ki bir evladımıza, eşimize, annemize, kardeşlerimize karşı yoğun bir şevkatimiz, merhametimiz varsa bütün Müslüman kardeşlerimize karşı şevkatimizin de öyle olması gerekiyor ki Allah bununla bize merhamet etsin.
Biz sorarsak bizi soranlar da olacak, biz ilgilenirsek bizimle ilgilenenler de olacak, değer verirsek bize de değer verilecek. *‘’Güzel ahlâk, gelmeyene gitmen, vermeyene vermen ve sana kötülük edeni affetmendir”* (Beyhakî) diye burmuş Peygamber Efendimiz sav. Allah her şeyi hikmet üzerine yaratmıştır, hiçbir şey sebepsiz değildir o yüzden bunları dikkate alarak kendimizi gözden geçirelim, birbirimize canla başla sarılalım, bu da hizmetimizi kuvvetlendirecektir inşallah. Bu, zaten ilk önce imanı kuvvetlendiren bir şeydir. Allah-u Zülcelal hepimize bu ahlakı o güzelliği hepimize nasip etsin inşallah.
*Ümmü Habibe (ra) Hz. Peygamber’e sav şöyle sordu:* ‘’ Kadının dünyada iki kocası olmuşsa, kadın da onlar da ölüp, üçü de cennete giderse, acaba bu kadın cennette hangi kocasına verilecektir?
Peygamber Efendimiz sav *‘’ Dünyada iken kadının nezdinde hangisinin ahlakı daha güzelse ona verilir. Ey Ümmü Habibe! Güzel ahlak hem dünyanın hem de ahretin hayrını gerektirir’’*
( Teberani)
Çok büyük alimlerden bir tanesi güzel ahlakı şu şekilde tarif etmiş *’’İnsanlar, isteklerine karşı çıkılmadığı sürece halim ve selimdirler ama isteklerine karşı çıkılınca hemen kötü ahlak sahibi oluverirler. Asıl güzel ahlak, isteklerine karşı çıkıldığı halde değişmeyen insandır’’* ‘’yani her zaman benim isteğim olacak benim dediğim olacak sen nasıl benim dediğime karşı çıkarsın değil de asıl güzel ahlak onun isteğine karşı çıkılsa da hali değişmeyendir, kızmayandır’’
*İmam-ı Safî (ra) şöyle anlatır: “Birgün, Seyyid Ebü’l-Vefâ hazretleri ile başbaşa oturmuş konuşuyorduk*. Bir ara sordum: “Yâ Ebü’l-Vefâ! Siz, küçük ve büyük, ehil ve nâehil, fasık salih demeden herkesle beraber yemek yiyor, herkesi sohbetinizde bulunduruyorsunuz. Bunun sebebi nedir?” Bunun üzerine Ebü’l-Vefâ hazretleri buyurdu ki: “Bana Fâtiha sûresini oku!” dedi. Besmele çekip ‘’ Elhamdulillahi Rabbil alemin’’ deyince bani durdurdu, sonra “Allah-ü Teâlâ burada “Rabbül âlemin’’ diyor, ‘’Rabbüs salihin’’demiyor, Allah Teala salihlerin değil alemlerin Rabbi’dir. Allah-ü Teâlâ âlemlerin Rabbi ise ben de bu âlemin bir hizmetkarıyım. Eğer ben salihlerle oturduğum zaman bu salihler benden istifade ederse bunların salahiyatları artar eğer bunlar günahkar fasık kişiler iseler ben bunların tevbelerine vesile olmuş olurum o yüzden hiç kimsenin benim yanımda bir ayrımı yoktur’’ diye buyurdu.
Ne kadar güzel söylemiş değil mi? O yüzden bazı insanlara karşı ‘’ bu bilmiyor, bu cahildir, bu oturup kalkmasını bilmiyor, konuşmasını bilmiyor demeden herkese aynı eşitlikte baktığımız zaman nasıl ki Fatiha suresinde ‘’ Rabbül alemin ‘’ diye buyrulmuşsa biz de kendimize bu alemin hizmetkarı olarak bakacağız ki menfaatlenelim inşallah.
Bir hadisi şerif var bizi ilgilendiren *‘’Eğer Allah-u Zülcelal bir kuluna bir grup insan bir halk verirse ve o kişi samimiyeti ile nasihat ile onları kuşatmazsa cennetin kokusunu alamaz’’* diye buyurmuştur Peygamber Efendimiz sav. O yüzden sadece görevimi yapıyorum diye değil sorumluluğumuzda olan insanları sevgiyle samimiyetle nasihat etmemiz, kucaklamamız gerekir.
Baktığımız zaman hepimizin ilgilendiği gruplar var, biz bu gruplardan mesulüz, onlara sevgiyle, şefkatle, nasihatle kuşatmazsak cennet nasip olmayacak, Allah muhafaza etsin. Eğer kuşatırsak da Allah cc cennetin kokusunu nasip edecektir, kokusunu alan, kendisini de alır, cennetin kendisine de dahil olur inşallah.
*Hz Ömer (ra) bir gün Peygamber Efendimizin (sav) yanına içeriye girecek, bu arada içeride de kadınlar var ve bu kadınlar yüksek sesle konuşuyorlar*. Hz Ömer ( ra) içeriye girmek için izin istediğinde onun sesini duyan bu kadınların hepsi seslerini kısıyorlar, kendilerine çeki düzen verip kenara çekiliyorlar. Kadınların bu tavırlarına dikkat eden Resulullah (sav) tebessüm ediyor, bunun üzerine Hz Ömer (ra) ‘’ Ya Resulullah! Neye gülüyorsunuz?’’ diye sorunca Resul-u Ekrem Efendimiz sav *‘’Kadınların şu haline gülüyorum seni görünce hemen toparlanıp seslerini kestiler’’ diye buyuruyor. Bunun üzerine Hz Ömer (ra) kadınlara hitaben‘’ siz Resulullah’dan (sav) çekinmiyorsunuz da benden mi çekiniyorsunuz? Allah sizi hayırla mükafatlandırsın. Resulullah (sav) hürmete benden daha layıktır’’ deyince kadınlar şu şekilde söylüyorlar *‘’Resulullah yumuşaktır, haniftir sen sertsin o yüzden senden çekindik‘’*
Hepimiz bunlardan ders çıkarmalıyız. Allah Resulullah’ın sav güzel ahlakını bizlere nasip etsin inşallah. İnsanlar bizden çekinmesinler. Deniliyor ki, *güzel ahlak sahibi odur ki bir yere, topluma girdiği zaman insanlar ondan çekinmezler, rahat davranırlar, sıkılmazlar, onun gelmesinden dolayı rahatsızlık duymazlar,* işte bunların hepsi güzel ahlakın işareti birer meyvesidir.
İmanımızı kuvvetlendiren bu ise o zaman bizim yapmamız gereken ahlakımızı gözden geçirmektir. Hiçbir şey yapamıyorsak tebessümü eksik etmeyeceğiz, o tebessümle kazanacağız. Tebessümler yüzünüzden eksik olmasın, Allah Teala en güzel şekliyle nasip etsin, birbirimizin hidayetine hayrına her daim vesile olmayı nasip etsin inşallah.
*Allahümme innî es’elükes-sıhhate vel-âfiyete vel-emânete ve hüsnel-hulkı verrıdâe bilkaderi bi-rahmetike yâ Erhamerrâhimîn*
*Yâ Rabbî! Bana sıhhat, âfiyet ve güzel ahlak ver, emanete riayeti ve kaderine rızayı nasip eyle! Yâ Erhamerrâhimîn, rahmetinle duamı kabul eyle!*
Peygamber Efendimiz’in (sav) yapmış olduğu bu duayı, biz de dualarımıza katalım inşallah.