Çok uzak diyarların birinde bilinmeyen bir ülkede Brave adında bir prenses varmış. Bu Prenses ülkesindeki herkes tarafından çok sevilmesine rağmen bir türlü gerçek sevginin nasıl ve nerede olduğunu bilmiyormuş.
Kuşlara, çiçeklere, gördüğü bütün canlılara gerçek sevginin yerini sorsada hiç birinden bir cevap alamamış. O kadar çok mutsuz olduğuna kendisini inandırmış ki günden güne erimiş. En son bir gün bir yol bulmak umuduyla ülkedeki bütün kahinleri huzuruna çağırtmış.
Gelen kahinlere gerçek sevginin yerini bulmalarını emretmiş. Onlara araştırmaları için bir hafta mühlet tanımış.
Bir hafta geçtikten sonra kahinlerden sadece üç tanesi Prensesin huzuruna çıkmış. İlk kahin sevginin kalbinde, ikinci kahin aile bağında, üçüncüsü ise sevginin diyarın öbür tarafındaki karanlık ormanda olduğunu söylemiş.
Prenses Brave ilk kahinin söylediği gibi kalbini yoklamış. Sevgiye dair ne aradığını bilmediği için hemen kestirip atmış. İkinci kahinin söylediğini dinleyip bütün aile için gösterişli bir tören yapmış hep birlikte eğlenip gerçek sevgiyi bulacağını düşünmüş ama gene sevgiye dair ailenin ne işi yaradığını bilmediği için bu fikri de kestirip atmış. Son kahinin söylediğinden başka çaresi olmadığını bilse de, bilmediği bir ormanda başına ne geleceğini bilmediği için endişelenmeden edememiş.
Uzun bir aradan sonra sevginin onun için çok önemli olduğunu, ne pahasına olursa olsun bulması gerektiği düşünmüş ve karanlık ormana gitmek için hazırlanmaya başlamış. Eğer gittiği yer de gerçek sevgiyi bulursa bunu kimse bilsin istemediği için o korkutucu yolculuğa tek başına gitmeye karar vermiş.
Bir seher vakti kimseye görünmeden atına binip yola koyulmuş. Az gitmiş uz gitmiş, dere tepe düz gitmiş. Nilüferler kapanmadan, yoncalar açmadan karanlık mı karanlık bir ormana girmiş.
Uzaktan çok uzaktan sesler duysada korkmadan sesin olduğu yere yönelmiş. Çok vakit geçmeden bir ağacın dibinde oturan birini görmüş ve yanına yürümüş. Adamın yüzüne baktığında ülkesinden kimseye benzemediğini fark etmiş. Uzun boylu, gür kirpikli, yakışıklı mı yakışıklı bir Adammış. Prenses Brave Adamı gördüğü ilk iki saniyede adama hayran kalmış.
Ona merakla bakan adama nereden geldiğini, neden geldiğini uzunca anlatmış. Adam da ona yıllardır onu beklediğini bu karanlık ormanda onun kurtarıcısı olacağını ve şimdi geleceğinden haberi olduğunu anlatmış. Onca konuşmalarından sonra Prensesi de alıp ahşaptan yapılmış dev şatosuna götürmüş. Burada ömür boyu mutlu olacaklarına, ülkesine bir daha geri dönmesine gerek kalmadığına Prensesi inandırmış.
Uzun mu uzun bir zaman boyunca Prenses Adamla yaşamış. Adam, Prensesin her dediğini yapıyor, etrafında dört dönüyor, Prensesi hep güldürüyormuş. Öyle ya bizim Prenseste gerçek mutluluğu bulduğunu sanıp Adamın her dediğini yapıyormuş. Ta ki bir gün Prenses bu hayattan sıkılıncaya kadar. Hep gülmek, Adamın bu kadar ilgili olup onu sıkmasına artık katlanamıyormuş. Böyle devam etmeyeceğini fark edince geçip Adamın karşısına 'ben ülkeme gitmek istiyorum ailemi çok özledim' demiş. Bunu duyan Adam çok öfkelenmiş. 'Bana kendi ayağınla geldin, beni şimdi burada yanlız bırakıp gidemezsin' demiş. Bizim Prenses o zaman anlamış ki gerçek sevgiyi bu adam da ona veremezmiş.
Odasına gidip uzun bir süre yastığına sarılıp ağlamış. O sırada camın önüne daha önce hiç görmediği bilge bir kuş konmuş. 'Güzel Prenses, bu görkemli evde yaşıyorsun ona rağmen neden ağlıyorsun' demiş. Bunu duyan Prenses hemen camın önüne gidip bilge kuşa olan biten her şeyi en başından sonuna kadar anlatmış. Bunu duyan bilge kuş güzel Prensese çok üzülmüş. Prenses için ne yapacağını uzun bir süre düşünmüş ve en sonunda 'güzel Prenses sevgi senin kalbin ve bu güzel kalbinle sana kucak açan ailende ve ülkende. Sen bunu gördüğün zaman buradan kurtulabileceksin' demiş ve kanatlarını çırparak uçmuş gitmiş.
Bilge kuşun ne demek istediğini düşünen Prenses başından geçenleri tekrar düşünmeye başlamış. İlk kahinin söylediği şey aklına düşmüş sevginin kalple ilgisini düşünmüş en sonunda fark etmiş ki insanın kalbi güzel olmalı ki sevgiye bir değer biçmesin. Sevgi aramakla değil çabalamakla olur. Kalbin bir görevi sevgiyse eğer diğer görevi insanın yaşamını devam ettirmesi diye aklından geçirmiş. O zaman farkına varmış ki kalpte yaşam devam ettikçe sevgiyi oluşturmak bizim elimizde.
İkinci kahinin söylediği aklına düşmüş bu sefer, "aile" ile sevgiyi bağdaştırmaya çalışmış Prenses. Sonra fark etmiş ki "aile" sadece kan bağıyla değil kalpten olan her bağ aileyi temsil eder. Ülkesindeki herkesin onu ne kadar sevdiğini düşünmüş ve kocaman bir ailesi olduğunu geçirmiş aklından.
Üçüncü kahinin söylediğini düşünmüş bu sefer. Bu karanlık ormanda nasıl bir sevgi olur ki diye geçirmiş aklından. Ama uzun zaman geçmeden başından geçenleri düşünmüş eğer bu karanlık ormana gelmeseymiş, yanı başındaki gerçek sevgiyi fark edemeyeceğini anlamış. Ve en son Prenses şunu fark etmiş; bütün karanlıkların içinde minik bir kalp ve içindeki odacıklarda taşıdığı insanlar karanlığın içinde bir ışık gibi ona yol gösterecek.
Kahinlerin hepsinin aslında doğru söylediğini ama biri olmadan öbürünün de olmayacağını fark etmiş Prenses. O zaman kendine söz vermiş başından ne geçerse geçsin asla gülümsemeyi unutmayacak, hep kendini sevecek, sevgisini hep fazlasıyla etrafına saçacak. Prenses aklından bunları geçirirken birden odasının kapısı açılmış. Kapının önünde duran Adam Prensesi burada zorla tutamayacağını fark etmiş ve ülkesine gitmesine izin vermiş. Bunu duyan Prenses mutluluktan cama koşmuş ve bağırmaya başlamış: Sevgi bu dünyayı aydınlatacak, birbirimizi sevdikçe savaşlar bitecek, mazlumlar refaha erecek demiş.
Prensesin sözünü bitirmesiyle karanlık içindeki koca orman aydınlanmaya başlamış. Çiçekler açmış, kuşlar ötmüş, toprağın üstü yeşilin tonuyla düşenmiş. O anın sevinciyle hemen koşarak Adama sarılmış mutluluğunu herkes duysun istemiş.
Eşyalarını toplayıp ata binerken arkasından bakan Adama dönmüş ne kadar üzüldüğünü fark edince de Adama: 'Beni burada hep mutlu ettin istersen sen de benimle, benim ülkeme gelebilirsin' demiş. Bunu duyan Adam çok sevinse de ülkesini bırakmak istemediğini söylemiş. Prenses Adamı tek başına burada bırakırsa içinin rahata ermeyeceğini bildiği için 'o zaman seninle benim ülkemi birleştirelim kalplerimizin sevgisiyle daha büyük bir aile oluruz' demiş. Bunu duyan Adam çok mutlu olmuş ve Prensese 'olur' demiş.
O günden sonra her günleri bayram havasında geçmiş. Güzel Prenses kendisini ve ülkesini geçte olsa ne kadar sevdiğini anlamış. Her karanlığın bir gün aydınlanacağını bildiği için ülkesin adını Umut olarak değiştirmiş. O gün bugündür Umut Ülkesinde insanlar kavga etse bile sevgilerinde azalma olmamış. Herkes bu ailede ki görevini layığıyla yapmış.
Ben bu masalı anlatırken gökten üç elma düştü: Biri bu masalı anlatana, biri bu masalı yazana, birisi de bu masalı dinleyene.