Giriş yap! Hesap oluştur!
Nedir?
Ara
Şifreni mi unuttun?
(Ç)ALIŞAN KADIN - Sözümoki
27 Ekim 2019, Pazar 00:38 · 1207 Okunma

(Ç)ALIŞAN KADIN


Son yıllarda gündemi en çok meşgul eden konulardan birisi; ‘çalışan kadın olmak'. Şimdiye kadar her yazımı tamamen içimden gelerek, hissederek yazdım fakat bu yazım hepsinden daha içten, daha itiraflı ve uzun olacak.
8 yıllık bir eğitimcilik geçmişim var. Bir çok devlet okulunda ve özel okulda öğretmenlik yaptım. 6 yıllık da KPSS geçmişim var yani gündüz öğretmenlik yapıp, geceleri de kadrolu öğretmen olmak için ders çalıştım yıllarca.
Bu yıl ücretli öğretmenlik de özel öğretmenlik de yapmak nasip olmadı. 2016-2017 yıllarında da aynı şekilde olmamıştı. Başlarda gerçekten üzüldüm, umutsuzluğa kapıldım.
Çünkü öğretmen olmak, lisans diploması alabilmek için yıllarımı vermiştim. Hele ki üniversitenin son yılları staja gitmek için sabah 5’te kalkar, 06.30 otobüsüyle ilçeden Bursa'ya gider, sıcacık otobüsten iner, karda kışta sabahın 07.30’unda Küçük Sanayi istasyonunda Yıldırım metrosunu beklerken zangır zangır titrerdim. Anaokuluna vardığımda saat 08.05 olursa, öğretmenden azarı yerdim beş dakika geç kaldığım için. Okul ve stajla birlikte de kendimize ait mobilya mağazamızda çalışırdım.
Kolay olunmuyordu öğretmen! Babanın annenin maddi manevi destekleri, kendinin 16 küsur yıllık çabaları ile bir yerlere geliniyordu. Hele ki bu devirde hiç kolay değildi. Eskiden öğretmenler, fakülteyi bitirir bitirmez öğretmen olarak atanırlarmış. Şimdi her yer öğretmen olduğu için; genel yetenek, genel kültür, eğitim bilimleri, alan sınavı ve son olarak da sözlü mülâkatın geçilmesi gerekiyor!
16 yıl ders çalıştığımız yetmezmiş gibi, bir on yıl da KPSS çalışmak zorunda bırakılıyor öğretmenler. Pardon yanlış ifade oldu ‘öğretmen adayları’ demeliydim. Elimizde lisans diplomamız olmasına rağmen, 30 küsur yaşında olmamıza rağmen sistem gereği öğretmen olamıyorduk.
Kadrolar o kadar doluydu ki artık ücretlimiz bile çıkmıyordu. Hele şu ‘ücretli öğretmen’ meselesi belki de memleketin en içler acısı meselesi! Ücretli doktor, polis, hemşire vs. yok ama öğretmen nedense var! Öğretmenlik en kutsal meslek değil miydi halbuki!
Onca uğraşıma, çabama rağmen bir türlü çok sevdiğim mesleğimi yapamıyordum. Ne yaparsam yapayım olmuyordu. Sonra bir gün bir köşeye çekilip düşünceye, tefekküre daldım. “Olmuyorsa vardır bir hayr, Yaradan (c.c) belki de daha başka kapılar açacaktır.” Düşünceleri geçti aklımdan. Ailem, dostlarım da hep aynı şeyi söylüyorlardı.
Öğretmenlik yapamadığım yılları düşündüm. Ben o yılları kayıp olarak görsem de aslında bana bir çok kazanç getirmişti. Yıllardır hem okuyup hem çalıştığım için ev işlerine pek aşina değildim. Tabii ki yapıyor, anneme yardımcı oluyordum ama çok da istekli değildim bu konuda. Evde olup KPSS çalıştığım yıllarda kendimi ev hanımlığı konusunda geliştirdiğimi fark ettim.
Baştan savma ya da isteksizce yaptığım ev işlerini artık kendimi vererek, istekli ve düzgünce yapıyordum. Bunun yanında saçma sapan televizyon dizilerini izlemeyi de bırakmıştım. Bu belki de asrın en zehirli kötü alışkanlığını bırakmaktı, basit görünse de büyük bir atılımdı. Öğrencilik yıllarımda çok sevdiğim kitap okuma alışkanlığımı geri kazanmıştım hatta kitap benim için ekmek su gibi bir ihtiyaca dönüşmüştü. Uzun zamanıdır yazamadığım şiirlerimi tekrar yazmaya başlamış, hatta köşe ve blog yazarlığına da başlamıştım. 13 yıldır evin bir köşesinde duran gitarımı alıp, kursa gidip gitar çalmayı öğrenmiştim. Uzaktan eğitim ile kişisel gelişim alanında eğitim alıp, sertifikamı almıştım. Demek ki evde de bir çok şey yapılabiliyordu.
Yıllardır okula, işe gitmek için her gün dışarılarda olmaya alışkın olduğum için “Ay ben nasıl her gün evde durucam şimdi!” endişeleri vardı başlarda. Ama zamanla onlar da bitti. Çünkü evde olduğum sürece anladım ki ev hanımlığı gerçekten, her şeyden daha kutsal bir meslekti. Son zamanlarda iyice karar verdim ki ‘Kadının yeri evi’ imiş gerçekten de.

Şu an bu düşüncelerde olsam da hala çalışan bir bayanım. Yine mobilya mağazamızdayım üniversite yıllarımda olduğu gibi. Mağazamızın bulunduğu bölgede beş mağazada yan yana hepimiz bayanız. Zaman zaman onlarla da konuşuruz bu konuyu. Şu an çalışmak durumunda olsak da en güzel yerimizin evimiz olduğu konusunda hepimiz hemfikiriz.
Ben bekâr olduğum halde, işten eve gidince ve evde annem olduğu halde evde işler bitmiyor çünkü ev işi sürekli tekrarlayan, yapılması gereken bir şey. Hani hep denir ya: “Kadınlar ev işinden, annelikten emekli olmuyor, maaş almıyor, gecesi gündüzü saati yok" kesinlikle çok doğru bir söz.
Hele ki evli çocuklu olup çalışan kadın olmak çok daha zor. Benim annem de gençlik yıllarında hem ev hanımı, hem eş, hem 4 çocuk annesi hem de çalışan hem de misafiri hiç bitmeyen bir bayandı ama işi evdeydi. Sabahın soğuğunda dışarılara çıkmak, işe gitmek durumunda kalmıyordu. Evde dikiş dikerek çalışıyordu.
Başta da belirttiğim gibi son zamanların en önemli gündemlerinden biri çalışan kadın olmak, diğeri de kadın erkek eşitliği (!) Bu eşitlik meselesini, daha çok feminist ve sol kesimin çıkardığı bir düşünce olduğu fikrindeyim. Önceleri bu fikre sıcak bakmış olsam da, sürekli ‘çalışan, kendi ayakları üzerinde duran bayan’ olma yolunda çabalasam da artık böyle düşünmediğimi yukarıda da belirtmiştim yine belirtiyorum.
Niye mi kadın erkek eşit olamaz? Çünkü Allah (c.c) kadını fıtrî olarak narin yapıda yaratmıştır. Soğuğa, ağır yükler altına girmeye, zorlu şartlar altında çalışmaya erkekler kadar gücü yoktur. İlkel çağlarda erkekler mağarasından çıkar, tüm gün avlanır, zorlu şartlarla mücadele eder, ailesinin geçimini sağlardı. Kadınlar ise mağaralarında çocuklarının bakımı ile ilgilenir, günlük ev işlerini yapardı. Yani bu şekilde bir yaşam bizim genlerimizde kayıtlıydı.
Asr-ı Saadet'e baktığımızda, Hz. Hatice (r.a) validemiz İslamiyet ile şereflenmeden önce oldukça varlıklı bir tüccardı. Hatta Efendimiz (sav) ile tanışması da bu ticaret vesilesi ile olmuştu. Müslüman olup Efendimiz (sav)’in eşi olma şerefine erince işlerini tamamen Kainatın Efendisi'ne bıraktı ve tüm malını Allah yolunda sarf etti. Evinin hanımı, dünyanın en güzel çocuklarının annesi oldu.
Önemli bir noktaya değinmenin yeri gelmişken hemen bahsedelim. Hayatta kalmak için çalışmak zorunda olan kadınlarımızı bu yazıdan tenzih ediyorum. Çünkü annesi, babası, eşi olmayan ya da babasından eşinden şiddet görmüş, çalışmak kendi ayakları üzerinde durmak zorunda olan hemcinslerimiz azımsanmayacak kadar çok. Devletimizin çalışan bayanlara maddi destek vermesinin güzel yanı budur. Evlatlarını bakmak için çalışan bir kadına devletimizin sahip çıkması yapılan en güzel işlerden biridir.
Benim amacım ise, çalışma zorunluluğu olmayan ama sırf ‘eşine kendini ezdirmemek, adam eline bakmamak, kendi kesesini kendisi doldurmak’ türü sığ düşünceleri olan hemcinslerime karşı bir farkındalık oluşturmak. Ben de zamanında bu düşüncelere sahip biri olarak bir çok farkındalık kazanmış bulunmaktayım.
Sırf ‘adam eline bakmamak’ uğruna evinde ocağında tencere kaynatmayan, sürekli dışardan yemek söyleyen, ‘vakti olmadığı için’ evine temizlikçi tutan kadınlar da çok fazla. Güya kendi parasını kendi kazanıyor ama kapitalizmin kölesi olmuş haberi yok! Kazandığı parayı yemeğe, temizliğe, ‘her gün farklı giyinmek zorunda olduğu’ için kıyafete veriyor.
Ayrıca bebeğini de daha bir kaç aylıktan itibaren kreşe veriyor ve paranın bir kısmı da oraya gidiyor. Sonra da evimizde bereket arıyoruz, huzur arıyoruz, mutluluk arıyoruz. Çalışan kadın değil ‘çalışan robot’ a dönmüş durumdayız.
Sabah erkenden hazırlan, ayaküstü bir şeyler atıştır, çocuğu kreşe ya da büyüklere bırak, işe git, tüm gün çalış, akşam eşinle yada ondan sonra eve gel, dışardan bir şeyler söyle, yemek ye, eşinle çocuklarınla vakit geçirmeye mecal kalmadığı için hemen uyu. Kadın olmak bu mu peki!
Kadın olmak; sabah mutfakta çayın kaynaması demek. Ocakta yemeğin pişmesi, güzel sofraların kurulması, maaile mutlu, huzurlu, sıcacık kahvaltıların yapılması demek. Sevgiyle, hayr dua ile eşini işe, çocuklarını okula yollamak demek. Dünyanın en kutsal şeyi; anne sevgisine ilgisine muhtaç, minik bebeğini büyütmek demek.
Aile demek; akşamları, içerisine sevgi katılmış mis gibi el emeği göz nuru ev yemekleri ile aynı sofrada olmak demek. Hep birlikte sofrayı kaldırıp mutfağı topladıktan sonra kâh eğlenceli, kâh ilim dolu geceler geçirmek demek.
Ben henüz bekâr olduğum için bunları yaşamadım fakat, daha önce pek ılımlı bakmadığım şeylere şimdi daha farklı açıdan baktığım artık gayet aşikar.
Ben demiyorum ki kadın sadece yemek, temizlik, bulaşık, çamaşır, çoluk çocuk ile ilgilensin, tüm gün iş yapsın! ( Hatta ev işlerinde eşi ve çocukları da iş paylaşımında bulunmalı.) Kadın bir çok faydalı şey yapabilir. İlla bir iş yeri açması gerekmiyor, ailesinin geçimine evde yaptığı ürünler ile katkıda bulunur; arkadaşları, komşuları ile toplanıp, boş dedikodular barındırmayan ilim meclisleri oluşturur, Kur'an-ı Kerimler, kitaplar okunur sohbetler edilir, vakıflarda, yardım kuruluşlarında gönüllü ya da sorumlu olur, konferanslara söyleşilere katılır, okuyup kendini geliştirdikçe insanlara da faydalı olmak için yazılar yazar, kadın kendi sarayında sultan olup ta böyle güzel şeyler de yapar.
Kadın isterse her şey başarır biiznillah. Yeter ki fıtratımız ve Allah'ın (c.c) emirleri üzere bir hayat sürelim. Sırtımızı Rabbimize dayadıktan sonra elimizden bir şey kurtulamaz.

1 kişi beğendi ·
Yazarın diğer paylaşımları;
Sözümoki Mutlaka Bilinmesi Gerekenler
Bir hatipte mutlaka olması gereken özellik sence nedir?
X

Daha iyi hizmet verebilmek için sistem içerisinde çerezler (cookies) kullanmaktayız. "Çerez Politikamız" sayfasından daha detaylı bilgilere erişebilirsin.

Anladım, daha iyisini yapmaya devam edin.