Nedeni yoktur, çünküsü yoktur bu şehri sevmenin.
Olum ne buluyorsunuz bu şehirde ne var sanki diyen birine hastır lan diyerek seversin bu şehri. Neyi sevdiğini bilmezsin, hiç te sorgulamazsın.
Çocukluk aşkın, ilk aşkın, ilk öptüğün, dokunduğun ilk insan bu şehirdedir. İlk acıyı, ilk hüznü bu şehirde yaşamışsındır ve belki de ilk kaybını.
Bu şehrin dar sokakları nice duygularının tek şahidi oluvermiştir.
Zaten en çok o yönünü seversin Çan'ın adım atmadığın tek bir yeri bile kalmayışını. Yıllar sonra geldiğin bir sokağında Ah Ah diye iç çektiğin anları.
Çanakkale'nin bile en çok Çan'a dönüş kısmını seversin çoğu zaman, Balaban'da durup çay içerken Balaban yolunun seni Çan'a götürdüğünü bilerek mutlu olursun.
Ve ister İstiklal'den ister Fatih'ten ister çarşıdan neredenen git, Efe Çavuş'a varırsın yolun sonunda.
İki yakalıdır bu şehir. İki yakayı birleştirenin çarşıdan ziyade samimiyet olduğunu da iyi bilirsin.
Fabrika sapağında her vardiya değişiminde bir keşmekeş olduğunu düşünürsün. Elinde sefer tası ile irili ufaklı genci yaşlısı kadını erkeği bir sürü insan.
Haber izlemene gerek yoktur Çan'da, bilirsin çünkü Menderes'te içtiğin bir bardak sıcak çayın aslında ne hikayeleri içinde taşıdığını, nice dedikodulara gebe olduğunu.
Taşlıtarla yokuşundan yayan çıkarken, mutlaka en azından motorum olsaydı diye geçirirsin içinden ama o yokuşu yayan çıkmanın tadını da bulamazsın hiçbir şeyde. Çünkü birden fazla hayal kurarsın, planlar oluşturursun kafanda o yayan çıktığın yamaçta.
Sevgi Yolu'nun belki o ilk zamanlardaki Çan simgeli halini özlersin, bu hali yabancı gelmiştir sana ama nice aşklara tanıklık etmiş, hala Sendika kahveli Sevgi Yolu'dur o vazgeçemezsin.
Ilıca Caddesi adını meşhur ılıcasından alır, kim bilir kaç kez girip yıkanmışsındır banyolarda. O Ilıca yoktur artık, onun yerini gri soğuk binalar almıştır. Önünden her geçtiğinde burkulur için. Ilıcayı, halı sahada arkadaşlarınla yaptığın gazozuna maçları düşünürsün.
En çok ta TKİ lojmanları yolundaki eski panayırları özlersin. Koca bir şehre adını veren panayırları. Uçan sandalyelerde buluştuğun insanları, beraber gondola bindiğin arkadaşlarını, arabada dinlenecek kasetler aldığın tezgahları.
Atari salonunda arkadaşlarınla okulu ekip jetonuna kapıştığın dövüş oyunlarını hatırlarsın bazen.
Çarşıdan geçerken hastane tarafına, meşhur Kocabaş'a bakıp içli içli kaç tane cigara yakmışsındır kim bilir. Kimse eskiden Venedik, Porsuk diye dalga geçmezdi Kocabaşla, şimdi sen bile dalga geçersin farkına bile varmadan.
Taşlıtarla'yı düşünürsün bazen neden bu ismi vermişler diye. Sonra vazgeçersin düşünmekten Konak, Kahveler Sokağı, Şuayip gezerken unutursun tüm sıkıntılarını.
Bizim de romanlarımız var elbet. Ankara'daki Çinçin gibi belalı değildir belki ama yine de çekinirsin gece vaktinde girmeye Güngören'e ama bilirsin gittiğinde birşey olmayacağını, misafirperverlikle karşılanacağını.
İstiklal'in kendi içinde ayrı bir şehir gibi olduğunu bilirsin ve 2 nolu sağlık ocağı yolundaki trafoda hangi celpse o celbe ait yazı yazdığını. Bazen sırf merak Edip gider bakarsın "Vatan için gittim senin için döneceğim yazan" o yazılara.
Eski sigorta hastanesini, Doktor Adem Yağcı abiyi ve mavi sağlık karnesini özlersin bazen. Sigortada sıra beklerken tanışıp evlenenler olduğunu bilir tebessüm edersin.
Kamyoncular garajından Seramik'e geçtiğin o köprü aklına gelir bazen, nedeni yokken geçmek istersin.
Bu şehrin nesi meşhur dediklerinde gödeği, kuzukulağı, etli bulgur pilavını, kobak suyu ile demlenen çayı bilirsin ama samimiyeti dersin. Adam satılmaması dersin
Eski belediye düğün salonunu, Atatürk parkını özlersin nedensiz.
Garip Analar'da ailenle yediğin ızgaranın tadını hicbirseyin vermediğini bilirsin hele bir de ölüverdiyse anan baban geçmek bile istemezsin o meşhur Çamlık'tan.
Aretlik, sağdıç diyen birini nerede görsen tebessüm ederdi yüzün hele bir de Va lafını duyduysan hemen Go Yapmana başlayıverisin.
Karşıyaka Mahallesi'nde oturan bazı insanlardaki gereksiz egoyu düşünürsün bazen. Bazen dakika tutar yürürsün Karşıyaka'dan, kim bilir yürüdüğün o yol ne aşklara ne dertlere ne acılarına tanıklık etmiştir.
Eski pazarları düşünürsün bazen, yağmurda çamurda gezdiğin sonra da o yorgunlukla evine gelip yediğin yemekleri.
Bu şehir güzeldi eskiden, kimse kimseyi gambazlamaz. Sen bendensin sen ondansın deyip ayrılmazdı kimse. Yine siyaset dönerdi belki Menderes'te ama bu kadar yoğun olmazdı o zamanlar. Güvenirdi eskiden insanlar birbirine. Adam satılmaması ile meşhur değil miydi bu şehir.
Sen yalakasın, sen muhalifsin demesi kimse kimseye ve bu kadar menfaat üzerine kurulu değildi düzenler.
Sahi aretlik ne oldu bize.