“Bu Abidi benim ihsanımla Cennete götürün!”
(Benî-İsrail’de bir âbid var idi. Beş yüz yıl ibadet etmişti. Kıyamet günü Allahü teâlâ, “Bu Abidi benim ihsanımla Cennete götürün!” buyurur. Âbid, “Ben ihsan ile değil, yaptığım beş yüz yıllık ibadetle Cennete girmek istiyorum” der. Allahü teâlâ emreder, hesabı görülür. Yalnız göz nimeti beş yüz yıllık ibadetten fazla gelir. Melekler âbidi Cehenneme götürürler. Âbid, “Yâ Rabbî, beni rahmetinle, ihsanınla Cennete koy” diye dua eder. Allahü teâlâ buyurur ki: “Ey kulum, seni yoktan kim yarattı?” Âbid, “Sen yarattın” der. “Seni yaratmam, senin tarafından mı oldu, yoksa benim ihsanımla, benim rahmetimle mi oldu?” buyurur. Âbid, “Senin rahmetinle oldu” der. Allahü teâlâ verdiği bazı nimetleri de sayar. Âbid, “Hepsi senin rahmetinle, ihsanınla oldu” der.) [Tenbihül-Gâfilîn]
Burada, Cennete girmenin ancak Allahü teâlânın ihsanıyla olacağı bildiriliyor. Seyyid Abdülhakîm-i Arvâsî hazretleri de bunun için, (Allahü teâlâ bize fadlı, ihsânı ile tecelli etsin, bizi fadlı ile korusun! Adaletiyle tecelli ederse yanarız) buyurmuştur. İbâdetlerimizi Allahü teâlânın emri olduğu için yapıyoruz. Mizan’da, verilen nimetlerle değil, günahlarla sevablar tartılacaktır. Nimetlerle sevablar tartılsaydı, kimse bu işin altından kalkamazdı.