Elime aldım bir uğultu.
Çınlamalar, sessiz korku.
Bu nedir, derin sorgu.
Sorgularda ısrâr eden kalp yolu.
Sevginin verdiği son meltemdi bu.
Ne acı, bir tek kendimin sonu.
Ellerim bir tek bana uzanmamış,
Bir tek bana dökülmemiş satırlar.
Satırlarda doğradığım anılar.
Bir tek kendime af kabûl etmemiş mısrâlarım.
Ahlar tutmuş başkaları.
Yansıtmışlar gönüllerindeki sevdâları.
Onlar için dökülmüş bir tek mürekkebin sevdâsı.
Onları bir kalemde düzeltmiş de,
Bana akmamış mürekkebin sonu.
Hangi soruyu suâl edeyim sana?
Hangi belâyı anlatayım?
Hangi çözüme sevinç duyayım?
Akıl, göz, kulak...
Hangisi anlatsın söyle bana?
Uykudan gelen derin yorgunluğu...
Anlatsınlar isterdim.
Söylesinler bir bir.
Anlatsınlar, kimler ne için?
Bunlar kara deliğin son yosunları.
Anlatamayan derin sorgu...
Kırılırsa kalbim eğer Hak katında,
O zaman öylece benden git.
Zîrâ benim kalbim sen yokken,
Daha çok iyileşecek...
Bu vebâl midir, akan damar üzerinde.
Bırak vebâlim, ben olayım.
Bırak beni, ben kalayım.
Gitmiyorum dersen şâyet yüzüm sana güler.
Bir tek senin için açar.
Bir tek sen varsın diye,
Kalbim ikinci habîbini yaşar.
Bu ayrılık neden mi?
Dumansız bir ev mi?
Yaylasız bir çoban,
Çoban yoksa neyler bu vefâsız duman?
Kuzular esîr olur dağlar içinde.
Onları pusuda bekleyen kurtlar peşimde.
Çalgısız yaylalar var toprak içinde.
Büyüyemezler karanlığın dibinde.
Belime bağlanmış amansız zincirler.
Zincirlere mesken tutan kelepçeli esir.
Ben esîrim bu dağlık ormanda.
Kaçsam, varamam.
Varsam, saramam.
Sarsam, bırakamam.
En iyisi vefâsızken sen,
Unut bu gönülden düşen seni.
Sen benden razı ol, ben de senden.
Şunu da söyleyeyim Havsa'm!
Her iklim sana döner.
Her mevsim nasıl da sen kokar?
Bekleyen ömre bu mevsimler,
Gün gibi açar...