Çocuk Olduğum Yılların Baharları
Her şey doğaldı her şey olduğu gibiydi yani alın al, morun mor olduğu yıllardı. Bir tarafta doğal bir senfoni olan bestelenmemiş kuş sesleri diğer tarafta koyun kuzu melemeleri… Araba seslerinin değil yemyeşil ağaçların yükseldiği bir dünya… Ne güzel bir dünya ama.
Sabahın ilk ışıklarıyla kuş sesleri eşliğinde kalkılırdı yataktan içinde huzurla uyanırdı insan adeta kuş sesleri eşliğinde ninni gibi gelir huzur verirdi insana bu günün aksine. Motorlu araç sesleri sarmamıştı ortalığı daha. Sadece kuş sesleri vardı, en fazla köpek havlamaları olurdu, tavuklar günde iki kere yumurtlamıyordu. Yani bugünkü gibi ailenin vazgeçilmez canlısıydı.
Kediler, köpekler, kuşlar pet shoplarda satılmıyordu. İlla ki evde kedi köpek isteniyorsa komşunun yavrulayan hayvanlarından temin ediliyordu.
Mevsimler şaşırmamıştı daha. Ne zaman yağmur yağacağını, ne zaman güneş açacağını meteoroloji değil yaşlılar bilirdi daha çok. Hatta TRT 1’de verilen “Hava Durumu” yanılır yaşlılar yanılmazdı o zamanlar onlar eski topraktı adeta her şeyi bilir gibi hissettikleri gerçek olurdu ve yanılmazlar.
Günümüz aksine her şeyin doğal olduğu yıllardı. Ne bitkilerin genetiği değiştirilmişti, ne de insanların. İnsanlar da, insanların duyguları da doğaldı o yıllarda. İnsanlar olduğu gibiydi hiç birinde maske yoktu başka birinin kılığına bürünüp yaşamıyorlardı yaşadıkları ortamdan kaynaklıydı tabi bunlar Nasıl doğal olmasın ki… Yediğin doğal, içtiğin doğal, aldığın nefes doğal, yaşadığın toprak doğal olunca ister istemez sen de doğal oluyordun.
Tek temelle çok katlı evler yapılmıyordu üst üste 1 katlı evler büyük bahçeli evler aslında onları mutlu etmeye yetiyordu. İnsanlar daha çok bahçe içi yan yana evleri tercih ediyordu eşitiz dercesine… Herkesin evinin önünde mutlaka bahçesi vardı alışveriş gibi dertleri aslında çok yoktu onların çünkü kendileri ekiyor kendileri büyütüyor ve doğal doğal bahçeden topluyorlardı her şeyi.
Sabahın ilk ışıklarıyla kuş sesleri eşliğinde kalkılırdı yataktan demiştim ya öyle doğaldı günün geri kalanı da öyle olur ve öyle geçerdi. Kahvaltıda tavukların o sabah yumurtladığı yumurtalar olurdu daha sıcaklığı bile gitmeden pişmiş ve kahvaltıda önümüzde taze taze vitaminiyle, kahvaltı sofrasında bahçeden o sabah toplanan domates, salatalık ve biber yerini alırdı tamamen doğal hiç bir kimyasal katkısı olmadan. Ne yalan söyleyeyim içtiğin çayda bile baharın kokusu olurdu, temiz hava bahçe huzur bunların hepsi bir nebze çay ada bulaşmış gibi çayda bile huzur kokuyordu. Kahvaltıda ailenin tüm fertleri yerini alırdı bütün sıcaklığıyla. Baharın coşkusu yansırdı insanların yüzünden.
Meyve ağaçları önce tomurcuklanır, sonra çiçek açardı rengârenk. Balkonda oturup karşında duran elma ağacının çiçeğini görüp huzur dolardı için. Özenle dikilen sebze fideleri yeşerirdi yavaş yavaş. Yiyeceği ürünün baştan sonuna kadar görürdün nasıl oluştuğunu ve hep adımına katkıda bulunurdu insanlar sofraya gelinceye kadar. Herkes emeğini yerdi günümüz aksine. Ne kadar özenir ne kadar dikkatli bakarsan o kadar tatlı olurdu adete yediğin meyveler.
Etin bayramdan bayrama yenildiği yıllardı. Herkes kendinde olandan olmayanlara da verirdi mutlaka. Hani şimdi derler ya "NEREDE O ESKİ BAYRAMLAR" önceden bayram bayramdı, günümüzde yoktu aslında öyle bayramlar. Hayvanı yavrulayan (kuzlayan) ilk sütünü (ağız denirdi o yıllarda) komşulara ikram ederdi önce. Komşular arasında ağzı kapalı tabaklar, tencereler gidip gelirdi sıklıkla içi en dolusundan. En temizinden komşuluğun komşuluk olduğu yıllardı aslında çünkü kapın bahçen hep iç içeydi.
Öyle gelecek kaygısı çok yoktu aslında birikim gibi düşünce yoktu mal, para biriktirmek yerine insan biriktirilen yıllardı o zamanlar.