Çocukluğumun şarkısı geldi kulağıma. Yıkılmış gibi oldum, bu çok başkaydı bu çok fazla etki yarattı..Çok canımı yaktı.. Zaman makinesi denen şey tamamen beynimiz. Gitti çocukluğumdan bir hatıraya bıraktı beni. Sanki dışarıdan hadi gel maç yapıyoruz oğlum diyecekler gibi arkadaşlarım. Tamam lan geliyorum patlamayın bekleyin 5 dakika diyecekmişim gibi oluyorum. Maç yaparken hep forvet oynardım asıl mevkim orasıydı, yeri geliyordu kaleci oyuncu oluyordum, yeri geliyor tek başıma defans yapıyordum. Benim oynadığım takımdan olmak isterdi en iyi arkadaşlarım. O yoksa bende yokum misali, saatlerce maç yapardık, kolasına olurdu. Yenen de yenilen de para katışır kola alırdık oturur içerdik. O maçları yaparken de hep korkardık, huysuz bir amca vardı her mahallede olduğu gibi, topumuzu keserdi oynamamıza izin vermezdi.Hiç vazgeçmedik oynamaktan. öyle de inatçıydık, mahalle maçları en güzel maçlarımızdı. Bizim mahallede,rakibin mahallesinde oynardık..Eve gittiğimde annem şuna bak yine terlemiş deyip atletimi değiştirdi. Hep tozdu pantolonum, hep daha yeni giydirdim yine kirletmişsin derdi. Ama hiç umursamazdım top oynamayı o kadar çok seviyordum ki en büyük hayalimdi futbolcu olmaktı, kaderim de yokmuş olamadık, ama en güzel hayalim olarak kalmaya devam etti..İlkokula ilk başladığım gün aklımdan hiç çıkmaz, bütün çocuklar ağlardı annesinden ayrılmamak için ben özellikle anneme git anne dedim, bakın ben büyüğüm sizin gibi ağlamıyorum der gibi. Sonra sonra arkadaşlarımla kaynaşmıştım, 10 dakikalık tenefüste top bulamadığımızda kola kutusuyla oynardık, o kutu o an öyle güzeldiki dünyanın en iyi futbol topu gibiydi bizim için. Peşinden bütün gücümle koşardım, her vurduğumda aklıma babamın oğlum bunu uzun giy,yırtma dediği gelirdi, her vurduğumda onu düşünürdüm ama kendime engel olamazdım..Aşı olduğumuz zaman ilk önce ben vurunmuştum, cesurdum korkmadığımı göstermiştim, annemler gururlansın istedim. Sırf ''Aferin benim oğluma'' desinler diye.. Az başkalarının bahçesine girip meyve yemedik. çıkmayı pek beceremezdim, ağacın en üstüne kadar çıkan arkadaşlarım vardı, kendisi yemez bize toplardı. Öyle masummuşuz ki şimdi farkına varıyorum.Çocukluğumun en kötü anısı belkide daldan kopardığım meyveyi yıkarken elimi arı sokmasıydı, çok ağlamıştım. Düştüğümde dizimi az kanatmadım, tabi kol dirseğimi de..En büyük acı bunlardı o zaman..Tasolarımız vardı, hep ütüldüm, hiç misket oynamayı beceremedim.Salıncakta sallanmayı da beceremezdim tek başıma, illa birisinin yardımı olacaktı sallayacaktı beni..Akşam ezanı ne zaman okunsun kendimi eve gitmek zorunda hissediyordum. Annem hep ezan okundu yerler mühürlendi derdi o zaman, bende yerlerin mühürlendiğini düşünürdüm. O kadar çok şeyi özlüyorum ki nerden başlayacağımı bilemiyorum bile. Bakkala gittiğimizde Baba şunu al, baba bunu da alsana demeyi, komşuya gidip akşam müsaitseniz annemler size gelecek demeyi, sobanın yanında uyuyakalmayı, uyuyakaldığımda babamın kucağına alıp yatağıma yatırmasını, bir şey istediğimde olmayınca ağlayıp çözülmesini beklemeyi, annemin beni yıkayıp hem de sıcak suyla( çocukluğumun en korkutucu sahnesiydi) sonra sıkı sıkı havlulayıp sobanın yanına göndermesini,küçük şeylerle mutlu olmayı, saflığı, kendimi çok özledim..
Çocukluğum aklıma geldikçe içimi bir hüzün kaplıyor. Bana ait bir şey aslında geçmişim, ama asla tekrar sahip olamayacağım bir şey. Olur ya özlem gidermek için çocukluğunun geçtiği yere gidersin bazen, ama hiçbir şey aynı değildir .Zamanızdaki çoğu bina yıkılmış, yerine yeni binalar dikilmiş, çoğu komşular taşınmış. Mahallenin huysuz amcası çoktan vefaat etmiş. Yeni yeni insanları gördükçe kızarsınız, çocukluğunuzun geçtiği yerdeki başka insanları sinderemezsin. Onların orayı istila ettiğini düşünürsün. Öyle çok şey düşünürsün ki, sadece düşünürsün.. Sonra gözünden bir damla yaş düşer bunlar aklına geldikçe, yine çocukluğunda yaptığın gibi yaparsın. Akan yaşları kazağının koluna silersin ve iç çekersin..