Sadece sessiz kalmaktı, bazen de oyun oynamak, felsefi konuşmalardı, bazen de aradan kaç yıl geçerse geçsin tanıyamamak. Kim ne yaparsa yapsın yine de dost kalmak. Yeri gelir tartışmak, yeri gelir sohbet-muhabbet.. Sıradan olmaktı, o kadar sıradan ki bakan hiçbir şeye benzetemeyecek. Bir ömür birbirini tanımadan geçmeli, kimse kimseyi bilmemeli, iki taraf da biriyle evlense dâhi mazisi daha önce olan yine hatrı sayılır kalacak. Konuşmayalı 1 yıl da geçse hiçbir şey olmamış gibi ilk fırsatta konu açabilmek, iki tarafın da sözünü bile etmediği zamanlar. Yüzlerce kişiyi de tanısa yine de değişmeyecek aşık olsa bile birisine. Sözlere düşerse ismini bile anmayacak, sanki o hiç yokmuş gibi davranacak. Birbirini görse tanımayacak, ama ruhunu bilecek. Sözleri basit olsa da anlamı birbiri için kocaman olacak. Birinin sustuğunu diğeri konuşacak, onun sustuğunu diğeri. Sessiz dostlar olmak böyle bir şeydi. Tanımamanın verdiği özgürlük, çünkü birisini tanımak onun kurallarına göre oynamayı gerektirirdi. Çok mu uçtuk?