İçimi soğutabilmek,az da olsa feraha ermek için yarım yamalak,yalandan kelimeler,cümleler paragraflar oluşturup yazıyorum kendi çapımda.İnsan mutluluğu da mutsuzluğu da kendisi icat ediyormuş.Bunu yaşadım ve öğrendim.Çok düşündüm;varlığım gereksiz.Varlığım hem bana hem etrafıma zarar veriyor.
Anlamıyorum;neden hatıralar insana acı verir ki?Düşünceleri arasında geçmişten güzel bir anı yakaladığında o anıyı hatırlayıp mutlu olmak yerine neden acı çeker ki insan?Neden hatıralar bu kadar acımasız?Neden ben bu kadar gereksizim ve neden her şeye geç kaldım?Bana göre olmayan, kendimi ait hissetmediğim bir hayatta yaşamak zorunda oluşum mu bana acı veren?Etrafımda bana saçma gelen insanlarla muhatap olmak zorun da oluşum mu beni mutsuz eden?Neden benim gördüğüm gökyüzü mavi,ağaçlar yeşil değil?Neden benim kokladığım çiçeklerin hiç kokusu yok?Neden baktığım her şey simsiyah?Madem bu hayatta bir varlık halindeyim ve nefes alıyorum,gönlüme bir hoşluk,bir rahatlık,hayatıma haz katmaya çalışmam/çalışmayı düşünmem suç mu teşkil ediyor?
Sessiz sessiz yere düşen kar tanelerinin de duygusu var mı acaba?Gökten yere düşen her bir kar tanesi aslında yalnız.Gökten yere düşen her yağmur damlası ya da dolu ya da kar tanesi acaba intihar mı ediyor yere çarpıp torağa karışarak?Onlar da benim gibi mutsuz ve umutsuz mu?Kendimi anlatsam onlara,dertleşsem anlarlar mı beni?Çünkü ben anlamıyorum kendimi.
Eski günlerimi özlemek istemiyorum artık.Geçmişi kalması gerektiği yerde,geçmişte bırakmak istiyorum.sonra düşünüyorum:ben yaşamadım ki bir geçmişim olsun.Zaman kavramını yitirmiş bir yitik,su alıp dibe batmış bir batık,ne geçmişi ne de geleceği olan bir yıkık benim hayatım. kendi kendime attığım engeller,koyduğum yasaklar içerisinde boğuluyor,nefessiz kalıyor fakat ölmüyorum.O kadar yorgunum ki.Uykuyla dinlenemeyecek kadar yorgunum.İnsan kaybolduğunda,kendisini nerede araması gerekiyor?Yoksa kaybolduğunda kendini bir daha asla bulamıyor musun?