Eskiler ne güzel söylemiş ;
“ Derdin bilmeyen derman demez” diye...
Zaten eskiler ne derse güzel dermiş.
Eskiler önceden bilirmiş dermanın derdin kendisi olduğunu,
O yüzden çok konuşmaz, belleri bükülünceye kadar dinlerlermiş...
Derttaş olurlarmış, sırdaş olurlarmış...
Ama kalleş olmazlarmış.
Şimdiler birinin derdini bilmeye dursun.. Kızgın çomak basıverirler insanın içine. Sonra da boşver geçer derler...
Geçen hiç birşey yoktur oysa ki... Sadece dertlere kat çıkarız.
O dert bi alt kattayken üst kattaki dertle dövüşürüz. Ama yine de derdin kendisine aşık olur, ondan kopamayız...
Nasıl ki; gülü seveceksek dikeninin batacağını biliriz, o yüzden gülden önce dikenini severiz...
Dertte böyle birşey işte, dermandan önce derdi severiz...
Derdin içindeki dermana da mütemadiyen bağlanırız...
Sonrasında da derde kader der geçeriz...