Destansı Aşıklar Diyarından- Kısır Döngü
Bir öğle vakti, çölde açar gözlerini kadının biri. Niye ve nasıl orada olduğunu sorgulamadan evvel dört bir yana arayan gözlerle bakar önce bir, ancak aradığı her neyse onu bulamaz ufukta. Ne aradığını biliyor mudur acaba? Ne var ki yola koyulmuştur, nereye gittiğini bilmeden, umursamadan sadece ve sadece yürür öylece. Hatırı sayılır bir mesafe kat ettiğinde, açlıktan ve sıcaktan yorgun düşmüştür. Kafası önünde, incecik kumlara bakarak ilerlerken, havanın karardığını anlayamamıştır bile. Zorda olsa kafasını kaldırdığında, hemen önünde büyük bir vahanın olduğunu fark eder. Ve var gücüyle devam eder yürümeye. O kadar acıkmıştır ki, gördüğü bütün hurma ve üzüm ağaçlarındaki meyvelerin tadına bir bir bakar. Karnını iyice doyurduğundan emin olduğunda, gidip uzanır, suyundan içtiği gölün yamacına. Gökyüzüne adeta özenle dizilmiş yıldızlara bakarken en nihayetinde neden ve nasıl orada olduğunu düşünmeye başlar. Daha önce kim olduğunu ve ne yaptığını düşünmesine sebep olan ne olmuş olabilir? Oraya ait olmadığı hakkında bir düşünce düştüğünden olsa gerek aklına, garip bir hüzün kaplar çölün ortasındaki vahanın içinde yıldızları seyreden gizemli kadını. Öylesine geniş ve öylesine derindir ki bu hüzün, ne dediğini bilmeden sayıklayarak, anlam veremediği yüklü bir acıya açmıştır artık göğüsünü ve zihnini istemeden ve isteyerek. Beraberinde kısılan gözleri, günün yorgunluğuyla beraber harmanlanınca acı ve tatlı, derin bir uykuya dalmasını kaçınılmaz hale getirir.
Sonra tekrar açar gözlerini kadın, bir öğle vakti, çölün ortasında. Niye ve nasıl orada olduğunu sorgulamadan evvel her yana arayan gözlerle bakar. Ne yazık ki aradığı her neyse onu bulamaz ufukta. Ne aradığını biliyor mudur acaba?